Allahumme salli ala Muhammed’in ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum vel an ada ehum.
ZİYARET-İ CEMİEYİ KEBİRE
(Bu Ziyaret, Şia’nın birçok muteber kitabında nakledilmiştir. Şimdiye kadar bunun sözlerinin, ravisini, senedini zayıf gören olmamıştır. Şüphe bile duyan yoktur. Bu konu Mefatih’te de aynı şekilde yazıyor. Her şeyiyle muteber bir ziyarettir).
Bismillahirrahmanirrahim.
“Cemie ziyareti İmam ALİ NAGİ aleyhisselam’dan nakledilmiştir. Ravi arz ediyor: Ey İmam aleyhisselam! Bana bir şey öğret ki, benim ziyaret hususunda hiçbir şeye ihtiyacım olmasın. İmam Ali en-Nagi aleyhisselam da Ziyareti Cemietul Kebire’yi ona öğretiyor.
(Ziyaretin başında çeşitli müstehap ameller vardır. Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem veya İmamların (aleyhimusselam) herhangi birisinin veya Hz. Fatıma selamullahi aleyha’nın haremine giderken gusül alacaksın. On dürt Masum aleyhimusselam’ın hangisinin haremine gidilirse bu ziyaret okunabilir.
Ravi arz ediyor ki: …Hiçbir şeye ihtiyacım olmasın. Camî olsun, toplayıcı olsun, ulaştırıcı olsun. Mefatih’te Ziyareti Cemie’nin adabı hususunda diyor ki:
“İlk önce, dışarıdan hareme yönelince, 30 kere Allah-u Ekber diyeceksin. Sonra tam Zerih’in yanına geldiğin zaman, u defa, 40 kere Allah-u Ekber diyeceksin. (Diğer ziyaretler de Allah-u Eker ile başlıyor). Ve sonra Şahadet getirip başlıyorsun. Şehadet şöyledir:
“Eşhedu enla ilahe illallah (Şahadet veriyorum Allah’tan gayrı ilah yoktur). Vahdehu la şerikeleh (Ve O, tektir, vahittir. Ve O’nun için bir şerik de yoktur). Ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem. (Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem O’nun kuludur ve Resulüdür).” Ve Ziyarete başlanır…
Bismillehirrahmenirrahim
“Esselamu aleykum ya Ehlebeytin Nubuvvet. (Selam olsun size, Ey Nubuvvet Ehl-i Beyti!).”
Nubuvvet: Nebi, haber getiren demektir. Peygamber ise, Nebi’nin Farsçasıdır. Nebi’nin yaptığı işe de Nubuvvet denir.
Nubuvvet’in asıl manası ise şudur: Ceberut âlemi bin bir isim ve sıfatın bulunduğu yerdir. İsimler ve sıfatların hakikatlerinin bulunduğu yerdir. Ceberut’un diğer bir adı da peygamberlik âlemidir. Bütün peygamberlerin o âlemle olan ilgisine Nübüvvet denir. O kişiye de Nebi denir. Yani Nübüvvet haber âlemi; Nebi ise haber getiren demektir.
Yüz yirmi dört bin peygamber oradaki bin bir sıfatı kendi makamınca yansıttı. Ve bu peygamberlerden ilk iman getiren üç yüz on üç tanesi Resul oldu.
Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in Nubuvveti 124 bin nebininkinden farklıdır. Resulullah sallallahu aleyhi ve alihinin Nubuvveti, kaynaktır. Nubuvvetin kaynağıdır. Nebilerin irsal edildiği, vazifelendirildiği kaynaktır. Bu babda:
— Ey Nubuvvetin çıktığı evin Ehl-i Beyti! Ey Nubuvvet’in çıktığı, Nebilerin vazifelendirildiği yer (Ceberut âleminin kaynağı Ehl-i Beyt aleyhimusselam’dır). Selam olsun size, Ey Nubuvvetin çıktığı ev! Ey Nebilerin ve Resullerin irsal edildiği (gönderildiği) merkez.
Ziyareti Cemie, mazlumiyettir. Selam kelimesinden kasıt selamın da kaynağını ispatlamaktır. Yani selam Sizden bizedir.
Burada selam vermek bağlılığın, itaatin işaretidir. Karşıdakine, kendinden yana, eman vermedir, güvence vermedir. Yani, Sizin dostlarınıza sevgi, muhabbet besleyenlerden; düşmanlarınızdan ise beraat edenlerdenim. Gelmişim buraya Sizden selametlik almaya.
— Selam Sizden bizedir, Ey Nubuvvetin çıktığı ev! Ey Nubuvvetin kaynağı!
Allahumme salli ala Muhammedin ve âli Muhammed. (Allahumme salli ala şietin ve âli Muhammed): Selam Ehl-i Beyt aleyhimusselamdan şialarınadır. Selam Sizin şialarınızadır, Size inananlaradır.
Salâvat, ahde vefadır. Yani diyorsun ki: “Ben, galu belada verdiğim ahtte bagiyim.” Salâvat, hatırlamadır; tekvini ve teşrii âlemin sürekli tekrarıdır. Burada mümine selam veriyorsun. Mümin zer âleminde tanışmışsa, burada da tanışacaktır. Hadiste Masum aleyhisselam buyuruyor ki: “Orada tanımış iseniz, burada mutlaka tanışacaksınız. Orada düşman idiyseniz, burada da düşmansınız.”
Salâvat, yani o dostluğun itirafıdır, ikrarıdır, biatin yenilenmesidir ki; biz orada fa dosttuk, velayet ehliydik. Bu babda:
— Selam olsun Nubuvvet Ehlinin şialarına.
* “Ve munzial risale. (Ve risaletin karargâhı).”
Risalet: Tebliğ etme yetkisidir. İçindeki ilmi dışarıya çıkarmaktır. Yüz yirmi dört bin peygamber var. Bunların üç yüz on üç tanesi resuldür. Yani tebliğ etmekle görevlidir. Diğerlerinde böyle bir yetki yoktur. Yani tebliğ emri yoktur. Allame Meclisi rahmetullahi aleyh, Tarihi Enbiya’da getiriyor ki: Niye dört tane ululazm peygamber oldu? Neden bunlara ululazm peygamber denildi? Hadiste buyruluyor ki: “Çünkü bunlar Bizim Velayetimiz hususunda en çok ısrar edenlerdir.” Her Resul Nebidir; ama her Nebi Resul değildir. Risaleti olmayanın Nebiliği kendisinedir. Vahiy alıyor, ama halka tebliğ edemiyor.
Buna karşın uygun ortam oluştuğu zaman tebliğ etmek, her Şia’ya, vaciptir, hem de fert fert. Bu Şia’ya has bir makamdır. Peygamberlere verilmeyen bu emr, Şia’ya verilmiştir. Bu tebliğ öncelikle Şia’ya yapılmalıdır. Âlim, sadece medresede okuyan kişi değildir. Mektebine aşina olan, İmamını tanıyan, O’nun emrinden anlayan herkes âlimdir. Hadiste buyuruyor ki: “Allah lanet etsin o âlimlere ki, Bizim faziletlerimizi anlatmıyor, saklıyor.”
Yani risalet yetkisi olan herkese, fert fert vaciptir. Bu babda:
— Ve Risalet emrinin çıktığı yer. Risalet emrinin verildiği yer.
* “Ve muğtelefel melaike. (Ve meleklerin ihtilaf ettiği yer).”
İhtilaf, gelip- gitme manasınadır.
Sünnilerde meşhur olan bir hadiste buyruluyor ki: “İhtilafı ümmeti rahmeh. (Ümmetin ihtilafı rahmettir). İmam aleyhisselam hadiste buyuruyor ki: “Buradaki ihtilaf, gidip-gelme manasınadır. (Gidip birbirleriyle sohbet- meşveret etmeleridir).” Bu babda:
— Ve meleklerin indiği, gidip-geldiği yer.
Ziyareti Kebire merkezden başlıyor. Büyükten küçüğe doğru geliyor. Nübüvvet ğeybi haberlerin merkezidir. Nübüvvetten başlıyor. Yani, ğeybi haberlerden başlıyor. Sonra bu haberlerin ğeyb dışına, perde dışına çekilişinden bahsediyor. Risaletten bahsediyor.
Peygamberlerin üstünde duran ne var? Nübüvvet var. Nübüvvet makamının özü peygamberlerden üstündür. Yani, ğeybin özü var. Peygamberler bundan ötürü değer kazanıyorlar. Buraya yaklaştıkça değer kazanıyorlar. Sonra görev alıyorlar. Risalete dönüşüyor.
Sonra melekler geliyor. Her zaman melekler insanlardan sonradır.
Duada her ne kadar büyük bilinen varsa, onun başı eziliyor.
Bu babda:
— Meleklerin de vazifelendirildiği yerdir.
— Hiçbir melek bu evden izinsiz ne vücuda gelebilir, ne de bir işe kalkışabilir.
Burada iki şey ortaya çıkıyor:
Buradan vücuda gelmiş ve yayılmıştır. Ve hiçbir zaman nazar dışında değildir. Gözden uzak değildir.
Bununla birlikte, her zaman tekmil vermek durumundadırlar.
Melekler de kendi aralarında ihtilafa düşerler. Melekler soru sorarlar, itiraz ederler. Melekler tabaka tabakadır ve birbirleriyle çekişmeler vardır. Her çekişme şeytani değildir. Alttakiyle üstteki her zaman çekişir. Doksan bin adet melek var. Kılıçtan geçerler. İtirazı inkâriye değildir. Bu babda:
— Ehl-i Beyt aleyhimusselam’ı tanımak hususunda melekler ikiye bölündüler. Bu evde, bu kapıda ihtilafa düştüler.
Ehl-i Beyt aleyhimusselam’ı tanımak hususunda, peygamberler ikiye bölündüler. Kabul edenler Mursel oldular ve Resul oldular. Müminler ikiye bölündüler. Kabul edenler, kalbi imtihan olmuşlar oldu; kabul etmeyenler ise, kalbi imtihan olmamışlar oldu. Melekler de ikiye bölündüler. Kabul edenler Mukarreb oldu; kabul etmeyenler ise, Mukarreb olamadı. Buradaki sınav red manasına değildir. Red, her zaman küfrü getirir. Bu sınav tanıma manasınadır.
Bir grup emrin azametini algıladı, diğer grup ise algılayamadı. Ve böylece melekler de burada ihtilafa düştü.
— Meleklerin de hayran olup, hayret edip; bu kimdir dediği yerdir.
* “Ve mehbitel vehy (Ve vahyin indiği yer).
Vahy, hiçbir zaman Zat’tan gelmiyor. Eğer Zat’tan gelse, mahlûk olamaz. Zat’la alakalı, sadece, bir tek şey var ki, oda Tenzihiyettir. Yani O, münezzehtir. Zattaki tenzihiyetle İmam aleyhisselam’daki İsmet (Masumiyet) aynıdır. Allah-u Mutaal’ı överken söylenen her kelime Tenzihiyettir. Yani peşine Beraat gelir. Allah diyorsun peşine Celle Celaluh diyorsun. Allah-u Ekber diyorsun, peşine Suphanallah diyorsun. Allah âlimdir diyorsun, peşine Beridir diyorsun. Her dediğin kelimenin peşine o kelimeyi batıl ediyorsun. Yani diyorsun ki: Hâşâ O değil.
Vahy, Kalem’den Lovh’a yansıyor. Oradan İsrafil’in alnına yansıyor. Cebrail İsrafil’in alnından alıyor Vahyi.
Kalemden öteye onu hareket ettiren var. Kalem’den öteye İmam aleyhisselam’ın eli var ki, kalemi hareket ettirir. Zat’tan gelen şey hiçbir zaman olduğu gibi inmez.
Zat’ın hicabı bu evdir, On Dört Masum aleyhimusselam’dır. Zat’ın vechi, On Dört Masum aleyhimusselam’dır.
Ayette buyuruyor ki: “Her şey bitecek; sadece Allah’ın vechi kalacak.” (Rahman suresi). İşte O vech, Ehl-i Beyt aleyhimusselam’dır. Ve her şey O vechin aşağısındadır.
İmam Ali aleyhisselam buyuruyor ki: “Ben her şeyi yok ederim. Ve emada yoka çıkarım (gizlenirim).”
Ema, karanlık, körlük demektir.
İmam Ali aleyhisselam’a arz ediyorlar: Hakikat nedir? Diye. Buyuruyor ki: “Celâl sabahlarını işaretsiz keşfetmektir.” Celâl, İmam Ali aleyhisselam’a işarettir. Yani, İmam Ali aleyhisselam’ı keşfet, hem de işaretsiz. Bu babda:
— Siz ki, büyük biliyorsunuz vahyi; bu kapıda o da küçülmeye mahkûmdur.
Ziyarette her şey bu kapıda küçültülüyor. Bize de buyruluyor ki: “Siz de bu kapıda küçültün her şeyi. Büyük bildiğiniz her ne varsa.”
* Ve me’dinerrahmeh (Ve rahmetin madeni).
Rahmet, Allah’ın sıfatlarından bir tanesidir. Ve bu rahmetin madeni de İmam aleyhisselam’dır. Rahmet sıfatının merkezi, feyz aldığı yer de İmam aleyhisselam’dır. Bu kapıdan gayrısında rahmet yoktur. Bu babda:
— Bu kapıda dirayet gösteren kimselere Rahmet şamil olur.
* Ve ğuzzanel ilm (Ve ilmin hazinesi).
On dört Masum aleyhimusselam’da birlik olmasa, cehalet nispeti verilmiş olur. İmam aleyhisselam ilmin kaynağıdır. Hadiste buyuruyor ki Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem: “Ben ilmin şehriyim. Ali aleyhisselam onun kapısıdır.” Yani, Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’de olan her ne varsa İmam Ali aleyhisselam’la tanınır. Bu babda:
— İlmin kaynağı burasıdır, İlim bu şehirden gelir, gayrı yerlerden değil. Gayrisine meyleden yanılır helak olur.
“Hakk, celal sabahlarını işaretsiz keşfedebilmektir.” İmam Ali aleyhisselam. Celal, İmam Ali aleyhisselam’a işarettir. Yani, İmam aleyhisselam’ işaretsiz tanımaktır, keşfetmektir.
Hadiste buyuruyor ki: “İlim öğrenin ve öğretin.” Masum aleyhisselam. Yani, İmam aleyhisselam’ı tanıyın ve herkese İmam aleyhisselam’ı anlatın, Velayeti tebliğ edin. Bu babda:
— Âlim, İmam aleyhisselam’ı tanıyıp, tanıtandır.
İlim üçtür: Akaid (İtikat), Ahlak, Ahkâm (Fıkıh). Bu ilimler bütün âlemler için geçerlidir. Hadiste buyruluyor ki: “Şu üç şeyi bilmek herkese vaciptir. İtikat, Ahlak ve Ahkâm. Geri kanlı hep fazilettir.” Masum aleyhisselam.
Hadiste ‘fuzul’ kelimesi geliyor. Fuzul; yani fazlalık, işe yaramaz manası çıkaranlar da var. Fazilet manasına da gelir. Her iki manayı da vermişlerdir. Bunlardan geriye kalanlar ilim değildir.
Bu ilimler he âlemde var ve geçerlidir. Allah’ın kurgusu bu üç şey üzeredir. Ve ilahi düzen bu üç şey üzere işler. Âlim de bu üç şeye vakıf olan kişidir. Bu üç şeyin sonucu Hilimdir. Hilim yoksa bu üç şey yoktur. Ve bu adam, gazabına yenik düşer, korkusuna yenik düşer, vs. Allah’tan korkarsan, hiçbir şeyden korkmazsın; Allah’tan korkmazsan eğer, her şeyden korkasın. Hadiste buyuruyor ki:
“Siz Allah’tan korkun, sizin korkunuzu Allah-u Teâla, herkesin kalbine koyacak.” Masum aleyhisselam.
Hilim olmazsa; vakar gider, ağırbaşlılık gider, doğru sözlülük gider, yalan karışır. İlime yalan karıştı mı, batıl olur.
Hadislerde akıl bazen ilim manasına da kullanılmıştır.
İmam Sadık aleyhisselam’dan soruyorlar akıldan. İmam Aleyhisselam buyuruyor ki: “Akıldan on şey türer: Hilim. Akıllı adamda hilim vardır ve ilim hilimden türer. İlimden Rüşd gelir ergenlik gelir, hidayet gelir, ilerleme gelir. Rüşdden İfaf gelir. Temizlik gelir. Ruh, beden, amel temizliği gelir. Temizliğin sonu Korunmadır. Korunmadan Hayâ gelir. (İnsan korundukça hayâlı olur. Korunmanın sonu hayâdır. Dininde, yaşantısında hayâlı olması, günahlardan hayâ etmesi).
Hayâdan Rezanet gelir. (Rezanet vefadır). Ve Hayırlı işe devam eder. Şerden uzaklaşır, beri olur. Ve bundan da şu çıkar ki: “Sana nasihat edene itaat edersin.”
(İki tane nasihatçi vardır: İçerideki ve dışarıdaki. İçerideki, akıldır. Dışarıda ise; ya bir Peygamber, ya bir Vasi, ya da bir âlim bulunur, ya da ibret olan bir olaydır).
Bu on kapının her birinden de on tane kapı açılır. Olur, yüz kapı. Bu yüz kapı akılda olur.
* Ve muntehal hilm (Hilmin aciz kaldığı yer).
Hilm, durman gereken yerde gitmemen; gitmen gereken yerde ise durmamandır. İlmini doğru kullanmaktır. Doğruyu söylemek adalettendir; ama susması gereken yeri bilip susmak, hilimdendir. Vakar, doygunluk, ağır başlılık, sabır, sağlamlık demektir. İddia ve şekil birbiriyle aynıdır. İtikatla amel aynıdır. Çabuk gazaplanmaz, neyi nerede yapacağını çok iyi bilir.
İlimden hemen sonra hilim geliyor. Nerede hilim varsa, orada ilim vardır. Nerede ilim varsa, orada hilim vardır. Hilimsiz âlim olmaz. Bir adamın âlim olup olmadığını anlamak için, o adamın hilmine bakılır. İlmin getirisi hilimdir. Bu babda:
— Hilmin aciz kaldığı yer.
— Hilmin de sınırlandığı, hududunun çizildiği yer.
— Hilmin intihası. Hilmin ezildiği, kıvam bulduğu yer.
Hilim de bu kapıya muhtaçtır. Bu kapıda kıvam bulmuştur, buraya boyun eğmiştir.
* Ve usulal kerem (Ve kerem sütunları, direkleri, temelleri).
Kerem, karşılıksız vermektir, rahmet etmektir. Vermesinde hiçbir zaman karşılık beklentisi olmayan demektir. Bu babda:
— İstenmeden veren. Çok bekletmeyen, hemen icabet eden.
“En büyük belalar, en büyük musibetler, en büyük imtihanlar Peygamberlerin başına gelir. Daha sonra Peygamberlerin Vasilerinin başına gelir. Daha sonra derecesi yüksek olan müminlerin başına gelir.” Masum aleyhisselam.
Kerem burada mastardır. Kerem değil, kerim değil mastardır. Mastar manasında kullanılıyorsa, O, keremin özüdür, kerimin özüdür. Bir de bunun usulü olmak vardır. İlahi dergâhta her ne kadar Kerem varsa; hepsi buradan gelir, bu kapıdan dağılır. Temeli burasıdır. Her nerede rahmet varsa, kaynağı burasıdır. Bu babda:
— Kerem bu kapıda yücelmiştir, kıvam bulmuştur.Her ne kadar kerem, rahmet varsa; hepsinin temeli burasıdır.
Rahmet sıfattır. Sıfatla isim farklıdır.
“Biz, Allah’ın esmaül hünsasıyız.” Masum aleyhisselam.
(Ziyareti Cemieyi Kebire’de söylenen her şey sıfattan ibarettir. Bunların hepsi zulümdür ki, bu kadar aşağı seviyede tanıyoruz. Mazlumiyet var).
* Ve ga’detel umam (Ve ümmetlerin önderi).
Gadet, götüren, yol gösteren, sürükleyen demektir.
İmam aleyhisselam Allah’ın hüccetidir. Yani Allah’ın dergâhında her ne varsa; onu ihata etmiştir, onun sahibidir, ona hâkimdir. Hüccet olduğu şeylerin, bir de, velisidir. Yaratır, eğitir, büyütür, terbiye eder, rızkını verir, vs. Her şey O’nunla kıvam bulur, O’nunla şeref bulur, O’nunla uzaklaşır, alçalır.
Ümmet o’dur ki, itaat etmiştir velayete, boyun eğmişlerdir. Bütün âlemlerde itaat eden ümmetlerin önderidir.
Ayette buyuruyor ki:
“Sadece muttakilerin hüccetidir. O muttakiler ki, ğeybe iman getirmişlerdir.” Yani İmam-ı Zaman accecellahi ferecehum’a. “…Gıyam ettiriyorlar salâtı.” Ayakta tutuyorlar vilayeti. Vilayeti ikame ediyorlar. Sohbetlerinde, yaşayışlarında, dillerinde, amellerinde. Emirlere uyuyorlar.
Furu’ud-Din, dinin zaruri olmayan meseleleridir. Ve bu zaruret gerektirmeyen meselelerde müçtehide taklit edilir. Velayete iman getiren herkes Furu’ud-Dine uymak zorundadır. Aksi halde günahkârdır. İnkâr ederse, kâfirdir.
Velayetten yana hiçbir zaman gaflete düşmezler, kalplerinde. Her şeyde gaflet ederler; ama velayette, asla gaflet etmezler. Hiç unutmazlar. Bunların fikri, zikri budur.
— Velayeti ikrar edip, itaat etmiş; Velayeti ikame ettirenlerin önderi, Rabbi.
* “Ve evliya enniam (Ve nimetlerin Velileri).”
Veli: Tedbir, tasarruf eden, vücuda getiren; mutlak hâkim olan demektir.
Nimet: Umumen, Allah’u Mutaal’ın dergâhında yarattığı ve yaratacağı, ezelden ebede, her şeyi kapsamaktadır.
“Allah vardı, Var olmadan önce. Sonra Allah-u Teâlâ, Var’ı yarattı ve sonra varlığı yarattı.” Masum aleyhisselam. Allah-u Teâlâ, önce olmayı yarattı; sonra olabilirleri yarattı. Hadiste buyuruyor ki:
“Allah-u Teâlâ, Bizi kendisi için yarattı. Bütün her şeyi de Bizim için yarattı.” Masum aleyhisselam.
Yine başka bir hadiste İmam aleyhisselam buyuruyor ki:
“Allah-u Teâlâ, Bizi yarattı, hiçbir şey yokken. (Yani Biz, hep vardık). Biz, tesbih ederdik göklerde ve gök ehli Bizim tesbihimizle tesbih ettiler. Ve sonra Biz, lütfedip geldik yere. Yer ehli de Bizim tesbihimizle tesbih ettiler.” (Yani İmam aleyhisselam Kulli varlığa sahip çıktı, kıvam verdi her şeye. Varlığın yaptığı her şey taklittir, itaattir).
“Bizimle O’nun arasında hiçbir fark yoktur; meğer Biz, O’nun kuluyuz.” İmam aleyhisselam.
Resulullah demek; yani Allah, Tebâreke ve Teâlâ isminin resulü demektir. O ismin peygamberidir. O ismin feyz aldığı, kıvam yer demektir. Yani ceberut âleminin kaynağı budur.
Aliyyen veliyullah demek de aynı manya gelir. Yani Allah, Tebâreke ve Teâlâ isminin velisi sizsiniz demektir. O ismin feyz aldığı, kıvam bulduğu yer demektir.
Huccetullah da aynı manaya gelir. Yani Allah Tebâreke ve Teâlâ isminin kıvam bulduğu, feyz aldığı yer demektir.
Her şey ki, Allah Tebâreke ve Teâlâ ismiyle vücut buldu;
Bu ismin ve bu isme ait her ne varsa; onun sahibi, kıvamı, feyzi Sizsiniz; Ya Mevla! Her şey Sizin Velayetinizle ayakta duruyor, kıvam buluyor; Ya Mevla!
Ziyareti Aşura Gayri Marufe’de buyuruyor ki:
“…Herkes Senin sesini işitti; Evvelden ahire kadar. Sana yardım etmedi. Hepsi Senin düşmanındır…”
Kerbelâ’daki bu ses neydi? İmam aleyhisselam Kerbelâ ya ne için gitti?
İmam aleyhisselam Kerbelâ’ya ‘Aliyyen veliyullah’ için gitti. Ve bu ses ezelden ebede herkese ulaştı. Herkes duydu bu feryadı. Bu sese lebbeyk demeyen herkes lanetidir ve İmam aleyhisselam’ın düşmanıdır. Sözlü veya fiili fark etme. Şimdi de durum aynıdır. Bu sese lebbeyk demeyip; sözlü veya fiili yardım etmeyen herkes lanetidir. Bu emri ihya etmeyen, bu sesten kaçan herkes lanetidir.
Peygamberlik bir nimettir. Peygamberlerin velisi ruhul gudstür. Peygamberlik nimetinin de velisi Sizsiniz.
Bu babda:
— Allah-u Teâlâ’nın dergâhında her ne varsa; onu vücuda getirip, sahip çıkan, kıvam veren; onlar üzerinde her türlü tedbir ve tasarruf eden Sizlersiniz.
Nimetin hususi manası ise; Vilayettir. Fatiha Suresinde buyruluyor ki:
“…İhtina sıratal mustaqim…”: Bizi doğru yola ulaştır. İmam aleyhisselam’ın yoluna. Şia’nın yoluna.
“…Sıratellezine en amte aleyhim…”: O kimselerin yoluna ki, nimet vermişsin.
(Bu nimet Vilayet nimetidir ki, Şia’ya verilmiştir. Yol da Şia’nın yoludur).
Bütün nimetlerin sahibi İmam aleyhisselam’dır. Bu babda:
— Siz özünüz bu Vilayet nimetini o kalbe koymuşsunuz ve özünüz de orada yetiştiriyorsunuz. Veren de sizsiniz, saklayan da siz.
“Hayr bir nurdur ki, Allah onu istediği kalbe koyar.” Masum aleyhisselam. Hayr, Velayettir. İbrahim aleyhisselam’ın kalbine konulmuştur ve tek başına bir millet olmuştur. Ve ateşe atılmıştır. Sakife’de bir kişinin kalbinde vardı. O da Miktad’dı. Sonra çoğalmıştır. Kerbelâ’da yetmiş iki kişinin kalbinde vardı.
İlim üçtür: Akaid (İtikat), Ahkâm (Fıkıh) ve Ahlak. Bu ilimler bütün âlemler için geçerlidir.
“Şu üç şeyi bilmek herkese vaciptir: Akaid (İtikat), Ahkâm (Fıkıh) ve Ahlak. Geri kalanı hep fazilettir.” Masum aleyhisselam.
Hadiste ‘fuzul’ kelimesi geliyor. Fuzul kelimesin ‘fazlalık, işe yaramazlık’ manasına da geliyor. ‘Fazilet’ manasına da geliyor. Her iki manayı da vermişlerdir. Geri kalanı ilim değildir.
Bu ilimler her âlemde var ve geçerlidir. Allah’ın kurgusu bu üç şey üzeredir ve bu üç şey üzere işler. Âlim ise, bu ilme vakıf olan kişidir. Bu üş şeyin sonucu Hilimdir. Hilim, durman gereken yerde gitmemen; gitmen gereken yerde ise durmamandır. İlmini doğru kullanmaktır. Doğruyu söylemek adalettendir; ama susması gereken yeri bilip susmak, hilimdendir.
Hilmin olmadığı yerde kişi gazabına yenik düşer. Korkusuna yenik düşer, heyecanına yenik düşer, sinirine yenik düşer. Vakar gider, ağır başlılık gider, doğru sözlülük gider, yalan karışır. İlme yalan karıştı mı batıl olur. Bir hadiste Masum aleyhisselam buyuruyor ki:
“Siz Allah’tan korkun; Sizin korkunuzu Allah-u Teâlâ herkesin kalbine koyacaktır.”
“İmam Sadık aleyhisselam’dan akıldan soruyorlar. İmam aleyhisselam buyuruyor ki:
“Akıldan On şey türer: Birincisi Hilimdir. Akıllı adamda Hilim vardır ve İlim Hilimden türer. İkincisi İlimdir. İlimden Rüşd gelir. Ergenlik gelir, hidayet gelir, ilerleme gelir. Rüşdden İffet (İfaf) gelir. Dördüncüsü İffettir. (Yani temizliktir. Ruh, beden, amel temizliği gelir). İffetten Siyanet gelir. Beşincisi Siyanettir. (Yani korunmadır. Temizliğin sonu korunmadır). Korunmadan Hayâ gelir. Altıncısı Hayâdır. (İnsan korundukça hayâlı olur. Korunmanın sonu hayâdır. Dininde, yaşantısında hayâlı olur). Hayâdan Rezanet gelir. (Yani Vefa gelir). Vefadan sonra ise, Hayırlı işe devam gelir. Dokuzuncusu Şerden uzaklaşır, beri olur. Ve bundan da şu çıkar ki: “Sana nasihat edene itaat edersin.”
Bu on kapının her birisinden de on kapı açılır. Olur, yüz kapı.
Hilimden açılan ilk kapı: İyi kimselerle hemsohbet etmek, hemsefer olmaktır. (Yani, iyi arkadaş seçer, iyi arkadaşlıklar kurar, hayırlı bir eş seçer).
İkinci kapı: İyilerle sohbet eder. (Sohbet’ul ebrar). (Sadece iyi ve kendisinde hayır gördüğü kimselerle oturup sohbet eder).
Üçüncü kapı: Alçaklık, kanı bozukluk kişiden defolur. (Çünkü hilim sahibi kişi nerede ne yapacağını bilir).
Dördüncüsü: Cimriliği kişiden alır. Beşincisi: Hayırlı işlerde insanın iştahını açar. Altıncısı: Kendi sahibini yüksek derecelere ulaştırır. Yedincisi: Affetmesini bilir. Sekizincisi: Yumuşak davranmayı ve mühlet vermesini de bilir. (Gücü olmasına rağmen mühlet verir). Dokuzuncusu: Ma’rufu verir. (Ma’ruf, iki manaya gelir: 1) Marifet manasına gelir. 2) İyilik manasına gelir). Ve onuncu kapı: Suskunluk (Samid) gelir. (Bu susuş, beyhude bir susuş değildir. Nerede susup, nerede konuşacağını bilir. Yani, hak sözün söylenmesi gereken yer varsa, orada susmaz. Batıl söz de söylemez, suskun kalır).
İlimden açılan birinci kapı: Yeterliliktir (Yani, Ğena). (Yeterlilik (Ğenaet), kanat etmektir. Varlıkta da yoklukta da kanaat ediyorsun. Allah’ın rızasına kanaat ediyorsun. Âlim kişi, mahlûka hiçbir zaman umut etmez; her zaman Rabbinden umar).
İkinci kapı: Cömertliktir (Cud, Cevad). Yani, Bahşiştir; vermedir. (Karşılığı Bahr’dır. Yani Cimriliktir. Kişi cimri olsa dahi, hilim ve ilimle bunu yenebilir).
Üçüncüsü: Heybettir (Mehabettir). (Âlim insan heybetli olur. Korkak olsa dahi, bu eksikliğini hilim ve ilimle giderebilir. Hilim ve ilim kişiyi heybete büründürür).
Dördüncüsü: Sağlıktır. (Manen ve madden sağlıklı olur. Günahlardan uzak durur. Hasta dahi olsa, ruhu onu iyileştirir; ilim sahibi ise eğer). Beşincisi: Yakınlıktır. (İlim insanı hakka yaklaştırır, mutlaka bir gün; uzak olsa dahi).
Altıncısı: Hayâ getirir. (Kendini beğenmiş de olsa, kibirli de olsa; Tevazu kazanır). Yedincisi: Ve yücelik getirir. (Zelil, rezil olsa dahi; ilim kişiye yücelik kazandırır. Zilletten kurtarır).
Sekizincisi: Hikmettir (Her şeyi yerli yerinde yapar). Dokuzuncusu: Makamdır. Onuncusu: Menzilet kazandırır.
Rüşdden açılan ilk kapı: Sebattır. İkinci kapı: Dürüstlüktür, dirençtir. Üçüncü kapı: Yöntem bilme, değer kazanmadır. Dördüncüsü: İyiliktir. Beşincisi: Takvadır. (Günahlardan sakınma, ürkme ve korkmadır). Altıncısı: Bahşiştir. (Menale). Yedincisi: Zekâdır. Sekizincisi: İktisattır. (Yani, orta yolludur). Dokuzuncusu: Sevaptır. (Sevabı biliyor ve kazanmasını da biliyor). Onuncu kapı: Kerimdir. (Keramet sahibi olur. Ve Allah’ın dininde marifet sahibi olur).
(İfaf) İffetten de on kapı açılır.
Binci kapı: Rızadır. (İffetin sonu temizliktir, razılıktır. Sen Rabbinden razı olursun, Rabbin de senden razı olur). İkinci kapı: Sükûnettir (İstikane) (Yani tevazu gelir). Üçüncüsü: Muhafazadır (Hıfs), Korumadır. Dördüncüsü: Rahatlıktır, Derin düşüncedir. (Tefekkürdür). Beşincisi: Huşudur. Altıncısı: Tezekkürdür. (Sürekli hatırlama). Yedincisi: Zikretmedir. Sekizinci kapı: İbret almadır. Dokuzuncu kapı: Tefekkürdür. (Hadiste buyruluyor ki: “Bir saatlik tefekkür, bin yıllık ibadetten hayırlıdır.”). Onuncu kapı: Cömertlik ve Bahşiştir.
Ve diğeri Siyanettir.
Siyanetten (Korunma) açılan ilk kapı: Selahtır. (Yani; eksiksiz, tam olmak. Kâmil olursun). İkinci kapı: Doğruluktur ve Direnç. Üçüncüsü: Tevazu. Dördüncüsü: Verâdır. (Verâ, takvadan bir üst merhaledir. Haram işlemezsin, emirleri yerine getirirsin. Hatta ve hatta mubah ve mekruhtan bile kaçınırsın). Beşincisi: Tövbe fırsatı. (Yaptığın işten dolayı tövbe edebiliyorsun. Tevbe etme tevhiki bulabiliyorsun). Altıncısı: Anlayıştır. Yedincisi: Edeptir. Sekizincisi: İhsandır. (İyilikte bulunmak ve iyilik üzere bağışlamak. Sevmek ve sevilmek). Dokuzuncusu: Hayırdır. (Hayırla yoğruluyorsun). Onuncusu, Şerden de uzak olursun, kaçınırsın.
Altıncısı Hayâdır. (Hayâ: Utanma duygusu, edep). Hayâdan on tane kapı açılır:
Birincisi yumuşaklıktır (Her durumda hiddetlenmek, öfkelenmek, sinirlenmek hayâsızlıktır). İkincisi, Ra’fettir. (Yani Mihribanlıktır. Ya da bahşiştir (bahşeden), karşılıksız vermektir. Örneğin anne-babanın evladına karşı davranışına raufluk, Mihribanlık derler). Üçüncüsü, Allah-u Teâlâ’nın emirlerine, hükümlerine dikkat etmek. (Gizlide de, aşikârda da, hastalıkta da, sağlıkta da dikkat eder. Hayâlı bir insan her zaman Rabbinin emirlerine dikkat eder. Her zaman huzurda olduğunun idraki içerisindedir. Hem gizlide hem de aşikârda aynıdır. Ve hastalıkta da gaflete düşmez). Dördüncü kapı, Şerden uzaklaşmaktır. (Şerden, şerlilerden, şer kapılarından, şer mekânlarından uzaklaşmaktır). Beşinci kapı, Şadlık kapısıdır. (Güler yüzlülük. Yani, dosta, düşmana nasıl muamele edeceğini bilir). Altıncı kapı, Kolay tutmadır (Semahe). (Mesela arkadaşının sana borcu var, kolaylık sağlıyorsun veya bağışlıyorsun. Tüm işlerinde kolaylık sağlıyorsun. Hataları bağışlayıp affediyorsun). Yedinci kapı, Zaferdir. (Hayâlı insan her zaman muzafferdir. Her işinde başarılı olur). Sekizinci kapı, halk arasında da her zaman iyilikle, övgüyle anılır. (İslam dini Masum aleyhisselam’ın mantığının dinidir. Ve herkes bu mantığa teslim olmaktadır). Dokuzuncusu, Sırdır. Onuncusu ise; Açık ve sağlıktır.?
Ve diğeri Rezanedir. Vefa, yani ağır başlılıktır. Rezaneden de on kapı açılır:
Birincisi, lütuftur. (Karşılıksız eta etmektir, vermektir, bağışlamaktır. Lütuf kereme göre dar kapsamlıdır). İkincisi, Hazmdır. (Yani kanuna, nizama uyan, akıllı, uzak görüşlü olan, tertipli). Üçüncü kapı, Emanete hıyanet etmez. (Emanet onda âmânda olur. Emaneti sahibine, ehline verir, hıyanet yoktur onda).
“Veledi zinanın dönüşü muhaldir, imkânsızdır.” İmam Ali aleyhisselam. (Ama dönüş yolu ona da açıktır. Aklen muhal değildir. İmam Seccad aleyhisselam’ın Yezid piçine öğrettiği şey neydi?).
Dördüncü kapı doğru dillidir. (Sözü doğrudur). Beşincisi namusunu korur. (Bu adam namusu için bir kaledir. Gayretlidir. Hz. İbrahim aleyhisselam, hanını sandığın içerisinde taşımıştır. Namusunu şiddetli savunur).
“Mümin asla zillette olmaz. Her zaman izzet sahibidir.” Masum aleyhisselam.
Altıncısı, (İstislahil mal) Malını ıslah eder. (Mümin her zaman malını Rabbinin emrine göre kazanır ve Rabbi’nin yolunda harcar. Islah olmazsa, haram karışır. Haram karıştı mı, Allah yolunda harcayamazsın. Düşmanlarının yolunda harcamak nasip olur).
İmam Hüseyin aleyhisselam Kerbelâ’da lanetiler şöyle buyuruyor: “Sizin karnınız, haram ekmekle dolmuştur. Beni kabul etmezsiniz.”
Yedinci kapı, düşman karşısında güçlü olursun. (İstidatlı olursun, yani ezik olmazsın).
Sekizincisi, Münkeri her zaman nehy edersin. (Münkerin ilk manası, Bekir lanetisidir. Diğer manası ise, Ömer lanetisidir. Diğer bütün pislikler bunların sıfatlarıdır.
Önce münkerin kendisini nehy edersin. Sonra da onun sıfatlarını nehy edersin. Sıfat movsufla ayakta durur. Movsuf olmazsa, sıfat olmaz, yaşayamaz. Movsufu nehy etmeden sıfatı nehy etmenin manası olmaz. Movsufun özünü nehy eden, sıfatlarını da terk eder yavaş yavaş).
Dokuzuncu kapı, Ahmaklığı terk eder. Onuncu kapı ise, Kötü ahlağı terk eder.
Ve diğeri devamlılıktır. Hayırlı işlerde devamlılık. Bundan da on kapı açılır:
Birinci kapı, Fuhuşları terk etmektir. (Kötü işleri terk eder). İkincisi, Acelecilikten, Düşüncesizlikten ve Akılsızlıktan uzaklaşır. Üçüncüsü, Günahtan kaçınır. Dördüncü kapı, Yakindir. (Yani yakin elde eder).
Hadiste buyuruyor ki: “İslam bir derecedir. Ondan üstte iman var. İman bir derecedir. Ondan üstte yakin var. Ve halk arasında en az dağıtılan yakindir.” Masum aleyhisselam.
İnsan unutkan demektir. Bu yüzden tekrara gereksinimi var. İnsanın kökü ‘nisyan’dır. ‘Nisyan’dan gelir. Yani unutkandır. Tekrar et ki unutmayasın, hep hatırında olsun.
Hayır, velayettir. Her ne varsa hayırdan yana; O, vilayetten çıkar. Velayete yakın olan hayırlı, uzak olan değildir. Hıyaneti terk etmek, ilk halkası, velayete hıyaneti terk etmektir. Her söz velayeti esas alır. Ölçü vilayettir.
Beşincisi, Kurtuluş sevgisidir. (Yani Velayet sevgisidir).
“Sol ehli cehennemdedir. Sağ ehli cennettedir. Ama essabigun essabigun (önde gidenler ve önde gidenler. Velayet ehli, yani). Ulaike mugarrebun. (Onlardır yakın olanlar). Onlar nimet cennetindedirler. (Nimet cenneti Velayettir).” Ayet.
Altıncısı, Rahman’a itaat eder. (Bismillehirrahmenirrahim: Rahman: İmam Ali aleyhisselam’dır. Rahim: Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’dir. Rahimiyyet sıfatını tecelli ettiren bir Resul var ve Rahmaniyyet sıfatını tecelli ettiren bir Arslanı var. İtaat Rahman’adır).
“Errahman alel arşisseva.” “Rahman arşa istiva etmiştir.” Ayet. (İstiva, oturma manasına da gelir; hâkimiyet manasına da gelir. Yani İmam Ali aleyhisselam arşa hâkimdir).
(Hudeybiye’de müşrikler Rahman ve Rahim’i kabul etmediler. Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyurdu: “Yaz, Bismillehirrahmenirrahim.” Müşrikler arz ettiler: Biz, ‘Bismillah’ı kabul ediyoruz; ama Rahman ve Rahim’i kabul etmiyoruz. Çünkü müşrikler biliyorlardı ki, Rahim Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’dir. Rahman ise İmam Ali aleyhisselam’dır. Yani, biz Allah’ı kabul ediyoruz; ama Sen Peygamber değilsin. Senin halifen de Allah’ın halifesi değil. Bizim putlarımızdır (Hâşâ!) Rahman ve Rahim. Siz değilsiniz). (Hadiste de buyrulan budur ki: Ve İmam Ali aleyhisselam’a itaat edersin).
Yedinci kapı, Tazim Edersiniz, aykırı olursunuz, azametle anarsınız burhanı. (Burhan: Delil demektir. İmam aleyhisselam’a ki, itaat ettin; artık tezim başlıyor). Sekizinci kapı, Şeytandan Kaçarsın. Dokuzuncu kapı, Adalete De İcabet Edersin. (Velayetin safında durursun). Onuncu kapı, Hak Söz Dersin. (Bu aşamalardan sonra hak söz söylersin. Hak söz söylemek herkesin harcı değildir. Daha önce de dersin; ama daim olmaz).
Ve diğeri Şerri Terk Edersin, Sevmezsin. (Kerahiyyeti şerri: Sevmemek. Şerri terk etmek; şerri sevmemekle aynı değildir).
Bundan da on kapı açılır:
Birincisi, Vakardır. İkincisi, Doğruluktur. Üçüncüsü, Yardımdır. (Hz. Yusuf aleyhisselam şerden uzaklaştı ve yardım geldi. Yardım gelmese işi zordu. İmam Ali aleyhisselam buyuruyor: “Bizdik, onu o durumdan kurtaran. Nasıl ki, kuyudan da Biz kurtarmıştık.”
Dördüncüsü, Sabırdır.
“Sabrın imandaki yeri; başın bedendeki yeri gibidir.” Masum aleyhisselam.
Beşincisi, Yönteme, istikamet üzere, dayanıklılık. Altıncı kapı, Hidayete devamlılık. Yedinci kapı, Sonra Allah’a iman edersin. (Hürmeti, saygıyı bilirsin ve çalışkan olursun). Sekizincisi, İhlâstır. (Bütün işlerinde İhlâs olur). Dokuzuncusu, faydasız işleri terk edersin. (Varlık âleminin hepsi hüsrandadır).
“Hesap ettim, baktım, sağıma soluma benim hiç günahım yoktur. Sonra düşündüm ve anladım ki, Benim özüm günahım.” Zilletini izhar ediyor.
“Zilleti ubudiyet ve izzeti rububiyyet.” Ayetullah Humeyni.
(Kul, zelil olduğunu bilecek ve Rabbinin izzetinde ezilecek).
Onuncu kapı, kendisine faydalı olan şeyleri, korur.
Ve diğeri, Kendisine Nasihat Edeni Dinler, İtaat Eder. Bundan da on kapı açılır:
Birincisi, Aklı Çoğalır. İkincisi, Zekâsı Çoğalır. Üçüncüsü, Akıbeti Hayırlı Olur. (Sonu iyi olur. İşlerinin sonu da hayırlı, iyi olur. Beğenilmiş bir sonuca erişir). Dördüncüsü, Serzenişten De Kurtulur. (Kınanmaktan kurtulur. Razı olmuş ve olunmuşsun. Evliyaların ve muminlerin yanında kınanmazsın artık. Rızaiyete doğru ilerlersin). Beşinci kapı, Kabulleniştir. (Velayetten gelen her şeyi kabul edersin. Niye ve Nasıl yoktur artık. Bir emir geldiği zaman, Niye ve Nasıl olmaz). Altıncı kapı, Meveddettir, Sevgidir (İmam aleyhisselam’ı sevenlerden olursun). Yedincisi, İsracdır. Yani, Nur Vermedir. (Velayet nuruyla nurlanmıştır ve etrafına da nur veriyorsun artık). Sekizinci kapı, İnsaftır. Dokuzuncusu, İşlerde Her Zaman Öne Geçer. (Her zaman mukaddem olur, en önde gider). Onuncu kapı, Allah’a itaat etmede de güçlenir. (İtaat noktasında güçlü olanlardandır).”
* “Ve anasiral ebrar. (Berlerin) İyilerin unsurları.”
Ber: İyi demektir. Bunun çoğulu ise Ebrardır. Hadislerde Ebrar, Şia’dır diye buyrulmuştur. Unsur: Katkısız şey demektir. Temel, direk demektir. Nehc’ul Belağa’da buyuruyor ki, İmam Ali aleyhisselam: “…Yakındadır karışık değil; uzaktadır mubayin (uzak) değil…” Her şeyin unsuru Masum aleyhisselam’dır; hiçbir şey O’na karışamaz. Hayır, iyilik bu kapıdan sudur olur. Ayrı bir yerden iyilik beklenmez. Şia’dan gayrı iyi yoktur. Velayet ehli olmayandan iyilik sudur olmaz. Bu babda:
— Selam olsun Size; Ey Şiaların unsurları! Ve tüm iyiliklerin kaynağı sizin Şia’nızdır. Gayrısında hayat yoktur.
* “Ve da’aimal eğyar. Ve hayırlıların direkleri (dayanakları).”
Nerde bir hayır görsen, bu kapıdan sudur olmuştur. Hayrın membası burasıdır. Masum aleyhisselam bu tür nitelemelerden münezzehtir. Kaynak demek başlangıç demektir. Bir zaman dilimi ve mekân yoktur ki, İmam aleyhisselam için başlangıç olsun. Hayrın kaynağı Velayet Ehlidir; yani Şia’dır.
Hadiste buyuruyor ki: “Her şey için bir direk vardır. İslam’ın direği de Şia’dır.” Namaz dinin direğidir. Namazın direği ise Velayettir. Her hayrın kaynağı İslam’dır. İslam’ın kaynağı da Şia’dır. Bu babda:
— Selam olsun Size; Şia’nın direkleri (dayanakları)! Ve hayır, ancak ancak, Sizin Şia’nızdan sudur olur. Gayrısında hayat yoktur.
İmam Humeyni rahmetullahi aleyh Misbah-ul Hidayet kitabının başında buyuruyor ki: “Şu biz acizler, seyri suluk ehlinin yolundan gitmek istiyoruz ki, onların dünyası ayrı bir dünyadır; onlar bu çukurdan çıkıp gittiler. Biz halen bu çukurun içerisindeyiz. İstiyoruz işareten size bir şeyler söyleyip yol açalım, düşündüğümüzü sizinle paylaşalım…”
Kitabın ilerleyen bölümlerinde itikatla ilgili bir şeyler söylemiştir. Sidret-ul Munteha ile ilgili buyuruyor ki:
“…Ve selam olsun Sana, Ey Allah’ın halifesi! Ey Sidret-ul Munteha’nın hakikati! “…Ve haqiqetul sidretul munteha!” (Bu tabirleri İmam Ali aleyhisselam’a hitap ederken buyuruyor. Sidret-ul Munteha, Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in Miraç’ta geldiği son noktadır. Ondan sonrası (Hâşâ!) Allah’tır diye biliniyor). İmam Humeyni devamında Zat hakkın buyuruyor ki:
“…Kendi hicabında hiçbir zaman zuhur etmedi. Kimsenin masadı ve meksudu olmadı. Çünkü O’nun ne ismi vardı; ne de resmi. Ne de O’nun varlık âleminde bir eseri vardı…” Devamen buyuruyor ki:
“…Ve o yere kadar ki, hiç kimsenin mabudu da olmadı…”
Zat öylesine münezzehtir ki, kimsenin mabudu olmadı. Hiç kimsenin ibadetgâhı olmadı. Tüm peygamber, Resul, Evliya, ehli yakin… Hiç kimsenin mabudu olmadı, kıblesi olmadı. Varlık âleminden münezzehtir. Hiç kimse O’nu kastedemez, O’na dönemez, O’nu zikredemez. Tenzihiyetin hakikatince münezzehtir; ZAT.
Recep Dua’sında İmam aleyhisselam hakkında buyuruyor ki:
“…O’nunla Sizin arasında bir fark yoktur; ama Siz O’nun kulusunuz. O, Sizin Rabbinizdir…” Masum aleyhisselam.
İmam aleyhisselam’daki masumiyet; Zat’taki Tenzihiyetin aynısıdır. Yani İmam aleyhisselam’a da ibadet edilemez, O’na yönelinemez. İmam Humeyni buyuruyor ki:
“…Bu söylenenlerin hepsi işarettir; hakikat değil…”
Hadiste buyuruyor ki: “İlim Süreyya yıldızında asılı kalsa; Fars’tan kişiler gelecek, O’nu indirecek…”
“İmam Humeyni bu hadiste buyrulan kişilerden birisidir.” Yasir Ağa.
İmam Ali aleyhisselam buyuruyor ki:
“Hakikat, Celal sabahlarını işaretsiz keşfetmektir…” Ayrı bir hadiste de şöyle buyruluyor:
“Herkes Tevhitten soru sorarsa, cahildir. Kim cevap verirse, Müşriktir. Herkes dese, ben Tevhidi bildim, Mülhiddir. Herkes dese ben Tevhidi bilmedim, kâfirdir.”
(Tanıdım diyen dinsizdir. Tanımadım diyen kâfirdir, inkâr ediyor. Soru sorarsan cahilsin. Cevap verirsen müşriksin. Yani tenzih ediyorsun. Yani Suphanallah, Tenzihiyettir bu. Burada tenzih edilen Ceberuttur; Allah Tebâreke ve Teâlâ ismidir).
Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem müşriklerle yapılan anlaşmada Rahman ve Rahim ismini kaldırmıştır. Ama Allah ismini hiçbir zaman kaldırmadı. Bu lanetiler Allah’a iman ediyorlardı; ama Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e ve İmam Ali aleyhisselam’a ve İmamlar aleyhimusselam’a iman etmiyorlardı. Bir hadiste buyruluyor ki:
“Rab gelecek ve he şeyi yoka çekecek. Ve buyuracak ki: “Ey qudret sahipleri! Ey ilim sahipleri! Kalkın, kalkabiliyorsanız eğer. Kalkamazsınız.” Sonra emir verecek ve Kendisi kaldıracak ayağa.”
Mazlumiyettir ki, İmam aleyhisselam varlık sahnesine zuhur etmiştir. Varlığa sahip çıkmıştır. Aksi takdirde, mahlûk ayakta duramazdı.
* “Ve sasetel ibad (Ve kulların en siyasetçileri).”
Siyaset Arapça bir kelimdir. Doğru şekilde yönetmek demektir. Kulların siyasetçileri: Kulların yöneticileri. Hadiste İmam Ali aleyhisselam buyuruyor ki:
“…Orada ne sükûnet var; ne de hareket…”
“Anka kimseye av olmaz. Tuzağını al götür, git. Tuzak da rüzgârın elindedir. Sen Ankayı bu tuzakla avlayamazsın.” İmam Humeyni (ra). Bu babda:
— Zahirden batına her bir hücresiyle ilgilenen, yöneten sizsiniz.
* “Ve erkanel bilad (Ve şehirlerin rükunları (temelleri)).”
Beled: Şehir demektir. Bilad: Şehirler demektir. Rükn: Esas, temel. Erkan: Esaslar, temeller.
Ayette sinekten bahsediyor. İmam Ali aleyhisselam buyuruyor ki: “O, benim.” Yani İmam Ali aleyhisselam’ın nazarında arşla sineğin; büyükle küçüğün hiçbir farkı yoktur. Bu babda:
— Varlık âleminde her ne varsa; büyük diye adlandırılan, onun temeli Sizsiniz. Her ne varsa küçük diye adlandırılan, onun temeli de Sizsiniz. Sizin nazarınızda büyükle küçüğün bir farkı yoktur.
* “Ve ebvabel iman (Ve iman kapıları).”
Ebvabel, çoğul gelmiştir. Yani kapılar. Yani bütün kapılar birdir. Biri diğerinden üstün değildir. Bu babda:
— Sizin hepiniz bir’siniz. On dördünüz de Bir’siniz. Aranızda herhangi bir fazilet farkı yoktur.
* “Ve umenaerrahman (Ve Rahman’ın eminleri).”
Rahman’ın eminleri sözü mazlumiyettir. Rahman, Allah-u Teâlâ’nın isimlerinden birisidir. Sıfatlar iki çeşittir: Celal ve Cemal sıfatlarıdır. Celali sıfatlar Rahmani sıfatlardır. Cemali sıfatlar ise Rahimi sıfatlardır. Rahman ve Rahim aynı kökten gelir. Rahimiyyet önde durmuştur, Rahmaniyyetten. Çünkü Rahim Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’dir. Rahman ise; İmam Ali aleyhisselam’dır. Rahim önde durmalıdır ki, Rahman’ı tanıtsın. Bu babda:
— Allah Tebâreke ve Teâlâ isminin âmânda olduğu yer Sizsiniz. Allah’ın sığınağı Sizsiniz.
* “Ve sulaletennebiyyin (Ve nebilerin sülalesi).”
Buradaki nebilerden kasıt Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’dir. Yasin suresinde, Yasin’de, Ya ayrıdır. Ya’yı münadidir. Yani nida kelimesidir. Ve Sin de ayrıdır. Bismillah’daki Sin’dir. Yani Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi’dir. İstiyorsun ki, Rahimiyyet’le tanıyasın, Rahim önde durmuştur, O, Rahmaniyyeti tanıtıyor. Rahmaniyyet’le tanımak istiyorsun, daha önde Allah duruyor. Bu ikisi Allah’ı tanıtıyor. Allah’la tanımak istiyorsun, O, Sin’i tanıtıyor. Sin, daha üstte durmuştur. Sin ise Be’ye işaret ediyor, O’nu tanıtıyor. Be ise noktaya muhtaçtır, O’na işaret ediyor. O nokta ise Velayettir. Yani işaretsizliktir. Bu babda:
— Ve Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi’nin sülalesi.
* “Ve safvetel murselin (Ve mursellerin seçilmişleri).”
Hadiste buyuruyor ki: “Bizim Şia’larımız, Bizim toprağımızın Şua’sından (parıltısından) yaratıldı. Ve bu Şia’lardır ki, asla artmaz ve azalmaz.”
Mustafa: Seçilmiş. Şia da ikiye ayrılır: 1- Şuadan yaratılan. 2- Taraftar.
Murseller ise, Resuller demektir. Bu babda:
— Ve murselleri seçenler.
* “Ve itrate ğiyareti Rabbil âlemin… (Ve âlemlerin Rabbi’nin seçtiği itret…).”
Yani:
— Ve Âlemlerin Rabbinin seçilmiş itreti.
* “Ve rahmetullahi ve berekatuh (Ve rahmeti de Sizin üzerinize olsun. Ve bereketi de Sizin üzerinize olsun).”
Yani:
— Rahmet de bereket de Sizdendir.
* “Esselamu ala eimmetil huda (Selam olsun hidayet İmamlarına).”
Ayette buyuruyor ki: “…sen kokutucusun; her kavmi hidayet eden biri var…” Hadiste de buyuruyor ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih: “Ya Ali aleyhisselam! Ben, Munzirim (Korkutucu), Sen de Hadisin (Hidayet eden).” Başka rivayetlerde de tam tersi buyrulmuştur. Bu babda:
— Sizin hepiniz munzirsiniz; hepiniz hadisiniz. Kurtuluş Sizin kapınızdan geçer. Yol Sizin kapınızdan geçer.
* “Ve mesabihid-düca (Ve karanlığın çıraklarına selam olsun).”
Duca: Zifiri karanlık demektir. Nur yoktur. Misbah: Çırak demektir. (Meşale manasına gelir). Bu babda:
— Zifiri karanlıklar Sizin Velayetinizle nurlanır.
* “Ve e’lamittuqa (Ve takvanın alametleri).”
— Taqvanın nişanelerine, alametlerine selam olsun.
* “Ve zaviyinnuha (Ve zekâ sahipleri).”
* “Ve ulil hica (Ve akıl sahipleri).”
* “Ve kehfil vera (Ve varlığın sığınağı).”
Kehf: Mağara, sığınak. Vera: Varlık.
* “Ve verasetil enbiya (Ve Enbiyaların mirasçıları).”
* “Vel mesalil e’la (Ve yüce misal).”
e’la: Yüce. Mesal: Misal. Bu babda:
— Siz ki, zuhur ettiniz, varlık âlemini lütfettiniz; Sizin zuhurunuzdan daha yüce bir şey yoktur.
“Ve da’vetil hunsa (Ve en güzel davetçi).”
İmam aleyhisselam’ı her görüş ayrı bir güzelliktir. Her defasında ayrı bir güzellik var. Bu babda:
Daimul müşahede: Daimi müşahede.
— En güzel davet Sizedir.
* “Ve hucecillahi ala ehlid-dünya vel ağireti vel ula… (Allah’ın hüccetidir; dünya ehline ve ahiret ehline ve ula ehline…).”
U’la ve Mevla kelimeleri aynı köktendir. Ula ehli: Velayet ehlidir. Bu, sadece ve sadece Velayet ehlidir ki, Rabbine hastır. Velayet yolcularıdır.
Kur’an’ı Kerim’de mahlûk üçe ayrılmıştır. Eshabul Şimal (Meş’eme; yani sol ehli), Eshabul Yemin (Meymene; yani sağ ehli) ve Sabiqun (Sabiqler, önde olanlar).
Meş’eme dünya ehlidir, Meymene ahiret ehli ve Sabiqun ise U’la ehlidir. Hadiste buyruluyor ki: “Kalp üçtür: Dünya için olan kalp, ahiret için olan kalp ve Mevla için olan kalp.” U’la ehli, Velayet ehlidir, Mevla için olan kalptir. Yine başka bir ayette şöyle buyruluyor:
“Cennet ehli, öncelerden az bir kısımdır. Sonralardan da az bir kısımdır.” (Bunlar Ashabul Yemin’dir).
“Az bir kısım öncelerden; sonralardan ise çok azdır.” (Bunlar da sabiqlerdir; yani U’la ehli’dir).
“O kimse ki, Seni tanıdı; canı neylesin.
Çoluğu çocuğu, avradı uşağı, evi barkı neylesin.
Divane etsen, deli etsin; Ona her iki cihanı versen;
Senin divanen, her iki cihanı neylesin.”
Dünya ehli cehennemliktir, ahiret ehli cennetliktir; ama ula ehli sabigundur. Yani Rabbine hastır. Cenneti de cehennemi de ayakta tutan bunlardır.
Cafer-i Tayyar aleyhisselam ve Hz. Hamza aleyhisselam, bütün Enbiya’ya şahit olacaktır. Cenneti de cehennemi de ayakta tutan bunlardır. Azap da, gazap da, Rahman da, Rahim de bunlardır. Cennet de cehennem de qudret yeridir. Her şey bu qudretle ayakta duruyor, kıvam buluyor.
“La mümkinul firar, min hükümeti: Senin hükümetinden kaçmanın imkânı yoktur.” Masum aleyhisselam.
* “Ve rahmetullahi ve berakatuhu (Ve rahmeti de Sizin üzerinize olsun. Ve bereketi de Sizin üzerinize olsun).”
* “Esselamu ala mahalli ma’rifetillah (Selam olsun Allah’ın marifetinin yerlerine).”
Allah’ın marifetinin gerçekleştiği yere selam olsun.
* “Ve mesakini berakatillah (Ve Allah’ın bereketinin meskenlerine selam olsun).”
* “Ve meadini hikmetillah (Ve Allah’ın hikmetinin madenlerine selam olsun).”
* “Ve hafazati sırrillah (Ve Allah’ın sırrını muhafaza edenlere selam olsun).”
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ya Ali aleyhisselam! Bir adam, Bana itaat eder Sana itaat etmezse; onu cehenneme koyarım. Bir adam Bana itaat etmez; ama sana itaat ederse, onu cennete koyarım.”
Allah’a itaatin yeri İmam aleyhisselam’dır. Allah’ın marifeti; yani Allah’ın tanındığı yer İmam aleyhisselam’dır. O’nda olan her şeyin tecelli ettiği, zuhur ettiği yerdir. Allah-u Teâlâ’nı dergâhında her ne varsa onun kökü, madeni, ezildiği yer İmam aleyhisselam’dır. Ki en büyüğü tenzihiyettir; bu İmam aleyhisselam’daki masumiyetin karşılığıdır.
Ayetullah Humeyni (ra) diyor ki: Her ne kadar sayfa çevirdiysem; hepsi gal-u gil’dir.” Yani dedi, denildi veya dedikodudur.
Masum aleyhisselam kendisini tanıtıyor; ama biz O’nu tanıyamıyoruz. Teslimiyet, Marifetin sonucunda gelen zorunluluktur.
Meleke, insanda yapması zor olmayan şeydir. Mesela, kişinin ismi onun için melekedir. İsmin nedir, diye sordukları zaman düşünmeden cevap veriyor. Çünkü onun bir parçasıdır. Teslimiyet de böyledir. Artık Ağa’nın emri senin bir meleken olmuştur. Sen kendini O’na has kılmışsın. Bunların hepsi Marifetin sonucundur.
Kişi, eğer, şimdi itaat etmişse; zuhurda da itaat edecektir. Etmemişse, zuhurda da etmeyecektir.
Ayette de buyuruyor ki: “Yok mu Allah’a borç verecek?”
Belkıs, Hz. Yusuf aleyhisselam’a karşı hislerinde kendisinin haklı olduğunu göstermek için; kadınların hepsini topluyor ve ellerine birer tane bıçak verdikten sonra önlerine elmaları bırakıyor. Bunlar elmaları soymaya çalışırlarken Hz. Yusuf as’ı içeri davet ediyor. Hz. Yusuf as, içeri girdiği zaman, onu gören kadınların hepsi o’nun güzelliğinden, ellerini kesiyor…” O güzellik karşısında kendilerinden geçiyorlar.
Hadiste buyuruyor ki: “Cennetten bir huri sizin dünyanıza bir nazar etse, hepiniz ölürsünüz.”
* “Ve hamalati kitabillah (Ve Allah’ın kitabını taşıyanlar selam olsun).”
* “Ve evsiyai nebiyyillah (Ve Allah’ın Nebisinin Vasilerine selam olsun).”
* “Ve zurriyyeti Rasulillahi sallallahu aleyhi ve alihi (Ve Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi’nin zürriyeti).”
* “Ve rahmetullahi ve berakatuhu (Ve rahmeti de Sizin üzerinize olsun. Ve bereketi de Sizin üzerinize olsun).”
* “Esselamu alad-duati ilellah (Selam olsun Allah’a çağıranlara. (Davet edenlere)).”
Bu Davet kimedir? Gerçekten de Allah’a mı davet ediyoruz? Hayır. Peki, bu davet kimedir ve nasıl bir davettir? Meleklerin, Peygamberlerin, kitapların daveti kimedir? Davetçi nasıl olmalıdır?
Varlık âleminde hiç kimsenin buna liyakati yoktur. Bu iş, muhaldir. Buna inanan da cehaletinden inanıyor. Hadiste Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyuruyor ki:
“Ya Ali aleyhisselam! Sen olmasaydın, Allah tanınmazdı.” Yani, varlığı bilinmezdi. Tanınmadan davet nasıl olur?
Bir de Peygamberleri göz önünde bulunduralım. Hz. Âdem aleyhisselam bunu nasıl yapacak? Şaşırdı ve ağaca çarptı. O ağaç, Ehl-i Beyt aleyhimusselam’ı temsil ediyordu. Bu vadide bu da takılır düşer. Çünkü yolu bilmiyor. Buna liyakati yoktur. Yolu bilseydi, ağaca takılmazdı. Hz. Musa aleyhisselam yolu bilseydi, Hz. Hızır aleyhisselam’ın peşinden koşmazdı. Hz. Yunus aleyhisselam yolu bilseydi, balığın karnında gezmezdi. Rableri kendi lütfuyla bunları kurtardı bu durumdan. Geçmiş ümmetlerin hepsinde tebliğciler geldi ki, halkı Ehl-i Beyt aleyhimusselam’a davet etsinler diye. Geldiler ve halka Ehl-i Beyt aleyhimusselam’ı anlattılar. Bunda zaaf gösterenler musibetlere uğradılar.
Davet imamadır. Yöneliş İmamadır. Bütün Peygamberler halkı İmam’ın varlığından haberdar ediyorlardı. Halka Ehl-i Beyt aleyhimusselam’ı anlatıyorlardı. Bu ümmetin ayrıcalığı da budur ki, Ehl-i Beyt aleyhimusselam’ın kendisine nispet veriliyor. Bu yüzden geçmiş ümmetlerden üstündür. Direk İmamıyla meşhur olmak, sadece Şia’ya has bir özelliktir.
* “Vel edillai ala merzatillah (Ve Allah’ın Rızaiyetinin delillerine selam olsun. (Allah’ın Razı olduğu delillere)).
* “Vel musteqırrine fi emrillah (Ve Allah’ın emrinde musteqer (istikrarlı, kalıcı) olanlara selam olsun).”
* “Vet-tammine fi mahabbetillah (Ve Allah’ın muhabbetinde tam olanlara selam olsun).”
* “Vel muğlisine fi tevhidillah (Ve Allah’ın tevhidinde muhlis (İhlâs, Has) olanlara selam olsun).”
* “Vel muzhirine liemrillahi ve nehyih (Ve Allah’ın emrini ve nehyini izhar edenlere selam olsun).”
* “Ve ibadihil mukraminel-lezine la yesbiqunehu bil qavli vehum bi emrihi ye’melun (Ve Allah’ın mükerrem (kerim) kullarına selam olsun ki, O’nun önüne sözle geçmediler ve O’na itaat ettiler).”
* “Ve rahmetullahi ve berakatuhu (Ve rahmeti de Sizin üzerinize olsun. Ve bereketi de Sizin üzerinize olsun).”
* “Esselamu alel eimmetidduat (Davet edenlerin İmamlarına selam olsun).
O kimseler ki, davet ediyorlar; onların İmamlarına selam olsun.
Duat: Davet edenler demektir. Davet edenlerin İmamlarına selam olsun. Yani Şiaların İmamlarına selam olsun. O Şialar ki, halkı kendi İmamlarına davet ediyorlar. Bu babda:
— “Şiaların İmamlarına selam olsun.”
* “Vel qadetil hudat (Ve hidayetçilerin (hidayet edenlerin) rehberlerine selam olsun).
Hudat: Hadinin çoğuludur. Hidayet edenler.
Gadet: Gaidin çoğuludur. Rehberler, yol gösterenler demektir.
Selam olsun Velayet yoluna hidayet edenlerin rehberlerine. Bunlar halkı kendi rehberlerine davet ederler. Bu babda:
— “Şiaların rehberlerine selam olsun.”
* “Vessadetil vulat (Ve valilerin seyyidlerine selam olsun).
Güç, kudret sahiplerinin seyitlerine selam olsun. Velayet yetkisi olanların seyitlerine selam olsun. Velayet ehlidir onlar.
“Bu Kur’an hidayet eder o kimse ki, O güçlüdür.” Ayet.
Bu Kur’an Velayet yoluna hidayet eder, Şia’nın yoluna. Hâşâ! Allah Kur’an’la kıyas edilemez. Bu şirktir. Hidayet Allah’a değildir.
Bu babda:
— “Şiaların seyitlerine selam olsun.”
* “Vezzadetil humat (Ve himayet edicilerin hamisine (koruyucusuna) selam olsun). (Allah’ın dinini koruyanlara selam olsun).
Hami: Koruyan. Humat: Haminin çoğuludur. Koruyanlar.
Zadet: Koruyanın çoğuludur; ama diğeriyle ayrıdır. İsmi faildir. Ondan daha şiddetlidir, güçlüdür. Bu da koruyucu manasınadır.
* “Ve ehlizzikr (Ve zikir ehline selam olsun).
* “Ve ulil emr (Ve ulul emre (emir sahiplerine) selam olsun).
* “Ve beqiyyetillahi (Ve Allah’ın bakisine (kalanına) selam olsun).
* “Ve ğiyeratihi ve hizbihi (Ve Allah’ın seçtiklerine ve hizbine selam olsun).
“Gerçekten de galip gelecek olanlar Allah’ın hizbidir.” (Ayet).
Allah bu hizbe zuhurda qudret verecek ve bunlara izin verilecek ve bunlar galip gelecek. Zuhurda yenilgi yoktur. Müminlere qudret verilecek. Ve bunlar galip gelecek. Bunlara izin verilirse, kılıçla dünyayı doğrarlar.
* “Ve aybeti ilmihi (Ve Allah’ın ilminin mahzenine Selma olsun).
* “Ve huccetihi ve sıratihi (Ve Allah’ın hüccetlerine ve yoluna selam olsun).
* “Ve nurihi ve burhanihi (Ve Allah’ın nuruna ve burhanına (deliline) selam olsun).
* “Ve rahmetullahi ve berakatuhu (Ve rahmeti de Sizin üzerinize olsun. Ve bereketi de Sizin üzerinize olsun).”
* “Eşhedu enla ilahe illallah (Şehadet veriyorum ki, Allah’tan başka ilah yoktur).”
* “Vahdehu la şerikeleh (Vahittir (Tektir) ve O’nun ortağı da yoktur).”
* “Kema şehidellahu linefsih (Nasıl ki, Allahu Teâlâ da öz nefsi için, buna şehadet veriyor).”
Ve özü de şehadet veriyor ki: Ben’den başka kimse yoktur.
* “Ve şehidet lehu melaiketuhu ve ulul ilm min ğalqihi (Ve melekler de buna şehadet veriyor. Ve yaratıklarından ilim sahipleri de buna şehadet veriyor).”
İlim sahibi olmayan şehadet vermiyor, ilmi olmayanın şehadeti boştur.
* “La ilahe illa huvel azizul hekim (Yoktur ilah; meğer O, azizdir ve hâkimdir).”
* “Ve eşhedu enne Muhammeden abduhul munteceb (Ve şehadet veriyorum ki: Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem O’nun temiz, necip olan kuludur).”
* “Ve resuluhul murteza (Ve seçkin olan, razı olunmuş resulüdür).”
* “Erselehu bil huda (O’nu Huda ile gönderdi).”
Yani Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i İmam Ali aleyhisselam’la gönderdi.
* “Ve dinil haqqi (Ve Hak din yayıla).”
Hak Din, bununla yayılıyor.
* “Li yuzhirahu alad-dini kullihi velev kerihal muşrikun (Müşrikler istemese bile, bu din, bütün dinlere galip gele).”
* “Ve eşhedu enne kumul eimmetur-raşidune el mehdiyyun (Ve şehadet veriyorum ki: Siz, mürşit İmamlarsınız ve hepiniz Mehdisiniz (Hidayetçisiniz)).”
* “el ma’sumune el mukerremun (Ve hepiniz masumsunuz. Ve hepiniz kerimsiniz).”
* “El muqarrebune el muttequn (Ve Siz, yakın olanlarsınız. Ve Siz, takva sahibi olanlarsınız).”
* “Es-sadiqune el mustefevne (Ve Siz sabiq olanlarsınız. Ve siz, seçkin olanlarsınız).”
* “El mutiunellah (Ve Allah’a itaat edenler sizlersiniz).”
* “El qavvamune bi emrihi (Ve O’nun emrini ihya eden, gaim eden sizlersiniz).”
* “El amilune bi iradetihi (VE O’nun iradesiyle amel edenler, Sizlersiniz).”
* “El faizune bi kerametihi (Ve O’nun kerametiyle, kurtuluşa haiz olanlar sizlersiniz.”
* “İstefakum bi ilmihi (Sizi ilmiyle seçti).”
* “Vertezakum li ğaybihi (Ve gaybı için sizden razı oldu).”
* “Veğtarakum li sırrıhi (Ve sırrı için sizi seçti).”
* “Vectebakum bi qudretihi (Ve sizi kudretiyle seçti).”
* “Ve eazzekum bi hudahu (Ve hidayetiyle sizi, güçlü, aziz etti).”
* “Ve ğassekum bi burhanihi (Ve sizi burhanına has etti).”
* “Ventecebekum li nurihi (Ve Sizi kendi nuru için seçti).”
* “Ve eyyedekum bi ruhihi (Ve ruhuyla Sizi teyid etti).”
* “Ve raziyekum ğulefae fi erzihi (Ve yeryüzünde, Sizin halife olmanıza razı oldu).”
* “Ve hucecan ala beriyyetihi (Ve bütün mahlûkuna hüccet olmanız razı oldu).”
* “Ve ensaran li dinihi (Ve Dininin yardımcısı olmanıza razı oldu).”
* “Ve hafazaten li sırrıhi (Ve sırrının koruyucusu olmanıza razı oldu).”
* “Ve ğazaneten li ilmihi (Ve ilminin hazinesi olmanızdan razı oldu).”
* “Ve mustevdian li hikmetihi (Ve hikmetinin kabı (emanetgâhı) olmanızdan razı oldu).”
* “Ve teracimeten li vahyihi (Ve vahyinin tercümanları olmanızdan razı oldu).”
* “Ve erkanen li tevhidihi (Ve tevhidinin rüknü olarak sizden razı oldu).”
* “Ve şuhedae ala ğalqihi (Ve bütün mahlûkuna şahid olarak sizden razı oldu).”