Allahumme salli ala Muhammed’in ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum vel an ada ehum. Okuyun! Ziyareti Aşura Ziyareti Aşura Ziyareti Aşura. Okuyun! Ziyareti Camieti Kebire Ziyareti Camieti Kebire Ziyareti Camieti Kebire. Kılın! Gece Namazı Gece Namazı Gece Namazı. ( İmam Mehdi Eccelallahu Taela Ferecehu Şerif )

23 Ağustos 2008 Cumartesi

HADİSLER

Hutbet-ul Beyan

Gaybın anahtarları benim yanımdadır. Onları Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den ve benden başkası bilmemektedir. Ben her şeye âlim ve her şeyi bilenim. Ben Hz. Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in hakkında şöyle buyurduğu kimseyim: “Ben ilmin şehri, İmam Ali Aleyhisselam onun kapısıdır.” Benim önceki semavi suhuflarda zikir olunan Zulkarneyn. Benim on iki çeşmenin aktığı mukerrem ve aziz taş. Süleyman bin Davut’un yüzüğü benim yanımdadır. Benim mahlûkatı sürükleyen. Benim Levhi Mahfuz. Benim basiretleri ve kalpleri değiştiren. Mahlûkat bize döner ve onlara hesap soracak olan biziz. Hz. Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şu buyruğu : “Ey Ali Aleyhisselam! Yol senin yolundur, kıyamet günü mahlûkatın toplanacağı mekân senindir.” Geçmiş ve geleceğin yazılı olduğu kitap ilmi benim yanımdadır. Benim ilk Âdem, ilk Nuh. Benim ateşe atıldığı andaki Halil İbrahim, benim Musa. Benim müminlerin munisi. Benim Sebeplerin Fettah’ı (var edicisi). Benim bulutları icat eden. Benim ağaçlara yaprak veren ve yeşerten. Benim pınarları ve nehirleri var edip coşturarak akıtan. Benim yeryüzünü yayan ve yedi göğü yükselten. Fasl-ul Hitap benim yanımdadır. Benim cennet ve cehennemi bölen. Benim Allah’ın vahyini tercüme eden ve Allah tarafından masum kılınan. Benim yeryüzündekilere ve gökyüzündekilere Allah’ın hücceti. Benim Allah’ın ilminin hazinedarı. Benim Adalet ve Kıst üzerine kıyam eden. Benim Dabbet-ul arz (recatta halkı imana hidayet eden ). Benim İsrafil’in suru. Benim bütün mahlûkatı saf saf sıraya dizecek olan. Benim Zuhur vakti bütün yer ve gök yaratıklarının duyacağı ve kimseye gizli olmayacak hak seyhe (çığlık). Benim savaşlarda Ali bin Ebu Talib Aleyhisselam’ın ağzından çıkan şimşeğe benzer ses ve seda. Allah’ın ilk hüccet olarak ortaya çıkarttığı ve haşiyesine “La ilahe illallah Muhammed un Resulullah, Aliyyun veliyullah ve vesiyyuhu” yazdığı benim. Sonra Arş’ı yarattı ve onun dört rüknüne şöyle yazdı: “ La ilahe illahlah Muhammed un Resulullah Aliyyun Veliyullah ve Vesiyyuhu.” Sonra yerleri yaratıp etrafına “ La ilahe illahlah Muhammed un Resulullah Aliyyun Veliyullah ve Vesiyyuhu.” yazdı. Sonra Levhi Mahfuz’u yarattı ve onun etrafına: “ La ilahe illahlah Muhammed un Resulullah Aliyyun Veliyullah ve Vesiyyuhu.” yazdı. Benim yalanlayan herkesin saire gireceği (cehennemin en şiddetli yerlerinden biri ) o saat (kıyamet günü). Benim hiçbir şek ve şüphenin olmadığı, müminlere hidayet olan o kitap. Benim Allah’ın kendisini onlarla çağırmalarını emrettiği Esma-ul Hüsna. Benim Musa’nın azıcık alıp hidayet olduğu nur. Benim sarayları alt üst edip yıkan. Benim müminleri kabirlerinden çıkaracak olan. Benim yanında Nebilerin kitabından bin tane olan. Benim dünyadaki bütün lügatlerle konuşan. Benim Nuh’un sahibi ve onu kurtaran. Benim Eyüp’ün sahibi ona hastalık ve sonra şifasını verip kurtaran. Benim Yunus’un sahibi ve onu kurtaran. Benim Rabbimin nuru ve onun kâmil kudretiyle gökleri direksiz ayakta tutan. Benim Gafur ve Rahim olan. Gerçektende benim azabım elim (şiddetli) olan azaptır. Halil İbrahim benim sayemde âlemlerin Rabbine teslim olup onun faziletini ikrar etti. Benim Kelim’in asası, onunla bütün mahlûku elimin altına aldım. Ben Melekût âlemine baktığımda kendimden başka hiçbir şey bulamadım, benden gayrı her şey gaip ve yoktu. Benim mahlûk ne kadar çoğalsa da onların sayıcısı ve onları Allah’a döndürecek olan. Benim yanında hiçbir kavil ve hükmün değişmediği ve kullara zulmetmeyen. Ben Allah’ın yeryüzündeki velisiyim, emirler bana bırakılmıştır ve kullar arasında hâkim olup onlara saltanat eden benim. Yedi gökyüzünü içindekilerle birlikte ben davet ettim ve onlar icabet ettiler ve onlara emrettim ve onlarda benim emrime itaat ettiler. Benim bütün Nebi ve Resulleri mebus eden. Benim Güneş’i ve Ay’ı davet ettiğinde, icabet ettiği kişi. Benim âlemlerin ve mahlûkatın yaratılış mayası ve fıtratı. Benim yerleri yayan ve onların iklimlerini bilen. Benim Allah’ın Emri ve Ruh ta benim. Allah’ın Resulüne buyurduğu “Bütün kâfirleri ve inat keşleri cehenneme atın siz ikiniz’’ buyurduğu benim. Benim dağları yükselten ve yerleri yayan. Benim çeşmeleri akıtan. Benim bitkileri yeşerten. Benim ağaçları diken ve meyve verdiren. Benim mahlûkatın kuvvetini verip takdir eden. Benim yağmuru yağdıran, yıldırımı düşüren ve sesini işittiren. Benim şimşeğe ışık verip çaktıran. Benim Güneş’e ışık veren. Benim Ay’ı doğurtan. Benim yıldızları icat eden. Benim denizlerde gemileri yaratıp seyrettiren. Benim kıyameti koparacak olan. Eğer ölürsem ölmemişimdir, eğer öldürülürsem öldürülmemişimdir. Benim an be an, saat be saat, gece ve gündüz olacakları bilen, kalplerden geçenlere âlim olan, insanoğlunun nefes alıp verişini ve her göz kırpışını bilen ve onların kalbinden neler geçtiğini yahut sinelerinde ne gizlediklerini bilen. Benim müminlerin namazı. Benim zekâtları, hacları ve cihatları. Benim Allah’ın buyurduğu o şiddetli ses. Benim birinci ve sonuncu neşrin sahibi. Allah’ın yarattığı ilk nur benim nurumdur, benim ve Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in nuru bir ve tekdir. Benim yıldızların sahibi. Benim devletleri zail eden(bitiren). Benim yeryüzündeki zelzele ve depremlerin sahibi. Benim ölümün ve belaların sahibi. Benim fasl-ul hitabın sahibi (hak ve batılı ayıran söz). Benim güçlü sütunları ve temelleri olan içindekiler ve kendisinin benzerinin yaratılmadığı İrem’in sahibi. Benim İrem’e nazil olan ve oradaki şeyleri onlara infak edip bağışlayan. Benim zulüm ve sitem eden önceki cebbarları ve firavunları kılıcım Zulfikarla helak eden. Benim Nuh’u yaptığı gemiye bindiren ve gemisini taşıyan. Benim İbrahim’i Nemrut’un ateşinden kurtaran ve benim onun munisi. Benim sıddık olan Yusuf’un munisi ve onu kuyudan çıkartan. Benim Musa ve Hızır’ın sahibi ve muallimi. Benim Var oluş ve melekûtun kaynağı. Benim rahimlerdekini vücuda getirip şekil veren. Benim anadan doğma köre, pisi hastasına, pislik hastasına şifa veren. Mahlûkatın nefis ve kalplerinde olana âlimim, ben evlerinizde yediklerinizden ve sakladıklarınızdan haber veririm. Ben Allah’ın misal verdiği Be’uze’yim. Ben o kimseyim ki, Allah-u Teala zulmette beni gaim etmiştir. Benim Ezille âleminde Allah’ın gaim ettiği ve mahlûktan itaat etme sözü aldığı kişi. Ama ben zahir olunca onlar inkâr ettiler ve Allah’ın emrine karşı geldiler. Sonra Allah-u Teala şöyle buyurdu: ‘’Tanıdıkları onlara gelince inkâr ettiler onu’’ İnek 89. Benim kemiklere eti giydirip, Allah’ın kudretiyle onları inşa edip vücuda getiren. Benim Allah’ın Arşını öz evlatlarım olan ebrarlarla birlikte hamleden. Benim ilmin taşıyıcısı. Benim Kuran’ın teviline ve geçmiş kitaplara âlim olan. Benim ilimde rasih olan. Benim göklerde ve yerlerde Allah’ın veçhi. Benim Cibt ve Tagut’un sahibi ve o ikisini yakacak olan. Allah-u Teala’nın hakkında şöyle buyurduğu: ‘’ayetlerimizi yalanlayanlar ve ayetlerimize karşı kibirlenenler asla o kapıdan içeri giremeyeceklerdir’’ dediği kapı benim. Benim Cebrail ve Mikail’in hizmet ettiği kişi. Güneş benim için iki kez geri dönmüştür. Allah-u Teala Cebrail ve Mikail’i sadece bana itaat etsinler diye görevlendirdi. Benim Cebrail ve Mikail’i cennet olan suya doğru taşıyan. Melekler benim ferşime gelip giderler ve orda kemale ererler. Ve beni dünya iklimlerindeki bütün kullar tanırlar. Ben Allah’ın isimlerinden biriyim ve o yüce ve azim olan ismi azamdır. Ben Tur’un sahibiyim. Benim Mestur Kitap, Beyt-ul Mamur, Hers ve Nesil. Benim Allah’ın itaatini ruhu olan ve nefes çeken her kalbe farz kıldığı. Benim evvel ve ahirdekileri neşredecek olan. Eşkıyaları kılıcım Zülfikar’la katledip ateşimle yakanım. Allah beni dininin koruyucusu karar kıldı. Benim zalimlerden intikam alan. Bütün ümmetlerin itaatime davet edildiklerini görüyorum ve her kes bana karşı kâfir olup bu küfründe ısrar ettiyse mesh edilip insanlıktan çıkartılmıştır. Ben nifak ehlini Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in Kevser havuzundan uzaklaştıranım. Ben Allah’ın kullarına açtığı kapıyım, her kim ondan girerse âmânda (kurtuluşta) olacaktır. Cennet ve cehennemin anahtarları bendedir. Ben Allah’ın o nuruyum ki, kâfirler onu söndürüp yok etmek ve onun hüccetini (delilini) kırmak için çok çalıştılar ancak Allah velayet nurunu tamamlayacaktır. Allah-u Teala Resulü Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e Kevser’i ve bana da Hayat nehri’ni eta (bağışlamıştır) etmiştir. Ben yeryüzünde Allah’ın Resulü Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’le birlikteydim. Allah beni istediklerine tanıttı ve istediklerini benim marifetimden uzak kılıp menetti. Hiçbir hareket eden ruhun ve nefes çeken birinin bulunmadığı bir zamanda yeşil gölgede gaim olan bendim. Benim susan ilim ve konuşan ilim de Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’dir. Benim önceki asırların sahibi. Benim Musa’yı denizden geçiren ve Firavun’u orada boğan. Benim Zille gününün (recat) azabı. Benim bütün kuşların ve hayvanların dilini bilen. Benim Allah’ın ayetleri hüccetleri ve emini. Benim dirilten ve öldüren. Benim yaratan ve rızk veren. Benim Semi, Halim ve Basir olan. Benim yedi göğü ve yedi yeri göz açıp kapayıncaya kadar geçen. Benim evvel ve ikinci. Benim Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in hakkında: ‘’bu ümmetin Zulkarneyn’i sensin’’ dediği Zulkarneyn. Benim Allah-u Teala’nın Salih Nebi için çıkarttığı devenin sahibi. Benim nagura üfleyen ve bugün kâfirlere kolay olmayan zor bir gündür. Benim ismi azam ve o isim şudur: ص, ع,ى, ه,ك Benim beşikteyken İsa’nın diliyle konuşan. Benim Sıddık olan Yusuf. Allah-u Teala Davut’un tövbesini benim şefaatimle kabul etti. Benim Kuran-ı Kerim’de buyrulan ‘’O’nun benzerinin benzeri gibi bir şey yok.’’ Şura 42. Benim en büyük azap. Ahiri zamanda İsa benim arkamda namaz kılacak. Benim istediği şekle giren. Benim birinci ahiret. Benim başlatan ve benim geriye döndüren. Benim nübüvvet kandillerinden bir kandil. Benim zeytune dallarından bir dal. Benim kulların amellerini gören. Yerlerde ve göklerde hiçbir şey benden saklı kalamaz. Benim hidayet anahtarı. Benim Mustafa Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in nurunun bulunduğu mişkat. Benim marifetime sahip olmayan hiçbir amel edicinin işinde fayda yoktur. Benim yerlerin ve göklerin hazinedarı. Benim adaletle gaim olan. Benim zamanın bütün olaylarını ve değişimlerini bilen. Benim karıncaların sayılarını bilen, onları tartan ve onların hafifliklerini bilen de benim. Benim dağların miktarını ve ağırlıklarını bilen. Yağmur tanelerinin sayısını bilen de benim. Benim Allah-u Teala’nın Firavun lanetisine gösterdiği ve onun isyan ettiği büyük ayetler. Benim iki kez öldürülüp dirilen. Benim istediği şekilde zuhur den. Benim kâfirlerin yüzüne toprağı atıp onları helak eden. Benim bütün yaratıkları sayan çok olsa dahi. Nebilerin kitaplarından bin kitap benim yanımdadır. Bin tane ümmet benim vilayetimi inkâr ettiğinden dolayı mesh olup insanlıktan çıktı. Benim geçmiş zamanlarda zikredilen ve ahiri zamanda ortaya çıkacak olan. Benim önceki zalim ve cebbar Firavun’ları kıran ve yok eden. Ve sonunda onları çıkartıp azap edecek olanda benim. Benim Cibt ve Tagut’a azap verip onları yakacak olan. Benim Yaus’a ve Yavug’a şiddetli azap veren. Benim yetmiş dille konuşan. Benim her şeye yetmiş fetva veren. Benim Kuran’ın tevilini bilen. Ümmetin muhtaç olduğu şeyleri bilen de benim. Benim kıyamet gününe kadar gecede ve gündüzde birbiri ardına olan olayları ve şeyleri bilen. Allah-u Teala’nın ismi azamından yetmiş iki isim benim yanımdadır. Benim yerin doğusunda ve batısında ki mahlûkların amellerini gören ve onlardan hiçbir şey bana gizli kalmaz. Benim Kâbe, benim Beyt-ul Haram. Benim Beyt-ul Atik nasıl ki Allah-u Teala buyuruyor: ‘’O beytin Rabbine ibadet ederler’’ Benim Allah-u Teala’nın bir göz açıp kapamasından daha hızlı bir şekilde yerin doğusuna ve batısına malik ettiği kişi. Benim Muhammed un Mustafa Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem. Benim Aliyyun Murtaza. Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu: Ali Aleyhisselam bendendir bende Ali Aleyhisselam’dan ım. Benim Ruh-ul Kuds’la medh edilen. Benim ismin ve cismin işaret edemediği mana. Benim eşyaları istediği şekilde vücuda getiren. Benim onların girdikleri Hitte kapısı. Benim Ulûhiyet, Halk ve Emr dışında Allah’ın bin sıfatıyla sıfatlanan. Allah-u Teala Kuran’da şöyle buyuruyor: ‘’Halk ve Emr O’nun içindir’’ ‘’Teberekallahu Rab bil âlemin la havle ve la kuvvete illa billâh el Aliyyil Azim’’

Kaynak: Meşarik-ul Envar

NURANİYET HADİSİ

Muhammed bin Sadaka der ki ; Ebu Zerr aleyhisselam Selmana şöyle sordu ; Ey Ebu Abdullah (Selman)!İmam Emirülmüminin'i nuraniyyet ile tanımak nedir?Dedi ki ;Ey Cundeb!(Ebu Zerr)Gidip kendisinden soralım.Dedi ki;Yanına gittik.Ama kendisini bulamadık.Dedi ki ;Bekledik ve gelip şöyle buyurdu ; Niçin geldiniz?Dediler ki ; Seni nuraniyyet ile tanımayı soracaktık ey Emirülmüminin! Buyurdu ki ; Ne mutlu siz ikinize ki Allahın dininde kusurlu değilsiniz ve sözünüze bağlısınız. Keşke bu vacibi mümin erkek ve kadınların hepsi bilse idi. Sonra o hazret buyurdu ki ; Ey Selman ve ey Cundeb!Dediler ki ;Lebbeyk ya Emirülmüminin!Buyurdu ki ;Benim hakikatımı nuraniyyet ile tanımayanın imanı kamil olmaz.Eğer beni bu marifet (tanıma) ile tanırsa işte o zaman Allah onun kalbini iman ile imtihan etmiş ,kalbini islam için açmış ve arif ve gözü açılmış sayılır.Bu tanımadan geri kalanlar ise şüphe ve tereddüt içindedirler.Ey Selman ve ey Cundeb!Dediler ki ; Lebbeyk ya Emirülmüminin! Beni nuraniyyet ile tanımak Allah azze ve celleyi tanımaktır.Allah azze ve celleyi tanımak ise beni nuraniyyet ile tanımaktır. İşte bu o halis dindir ki Allah buyuruyor ki ;"Onlara sadece emrolundu ki Allaha ihlasla ibadet etsinler.Hanif olarak .Namazı kılsınlar ve zekatı versinler.İşte bu sağlam dindir.Beyyine 5.Buyurdu ki ;Onlar Muhammedin nübüvvetine emrolundular.İşte o Hanif ve kolay Muhammedi dindir.Buyuruyor ki ;"Namazı kılsınlar"Her kim benim velayetimi ikame ederse ancak o namazı kılar.Benim velayetimi ikame etmek ise çok çok zordur.Onu hiç kimse tahammüm edemez.Yalnız Mukarreb(Allaha yakın)melek ve mürsel peygamber ve Allahın kalbini imtihan ettiği mümin kulu hariç.Melek mukarreb olmadığı sürece tahammül edemez.(taşıyamaz)Peygamber mürsel olmadığı sürece taşıyamaz.Mümin de imtihan edilmediği sürece taşıyamaz.Dedim ki ;Ey Emirülmüminin!Mümin kimdir ve onun sınırı ve ölçüsü nedir?Buyurdu ki ;Ey Ebu Abdullah! Dedim ki ;Lebbeyk ey Resulullahın kardeşi!Buyurdu ki ;İmtihan olunmuş mümin o dur ki ;Bizim bir emrimiz(sözümüz)ona ulaştığında onu kabul etmek için kalbini açar ve şüphe ve tereddüt etmez.Bil ki ey Ebu Zerr!Ben Allah azze ve cellenin kuluyum.Onun kullarına halifesiyim.Bizi rabb edinmeyin.Ve faziletlerimiz hakkında ne isterseniz söyleyin.Siz bizim hakikatımıza ve sınırımıza asla ulaşamazsınız.Allah azze ve celle bize sizin düşündüğünüzve anlattığınızdan ve kalbinize ilham olunandan daha büyüğünü ve fazlasını bize vermiştir.İşte eğer bizi böyle tanırsanız siz müminsiniz.Selman dedi ki ; Dedim ey Resulullahın kardeşi!Namazı kılmak senin velayetini ikame etmek midir?Buyurdu ki ;Evet ey Selman !Bunun onayı Allahın aziz kitaptaki şu sözüdür;"Sabır ve namazdan yardım isteyin.Ve şüphesiz namaz Allahtan korkanların dışındakilere çok zor ve ağırdır."Bakara 45 Sabır Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellemdir.Namaz ise benim velayetimi ikame etmektir.Onun için Allah namaz ağırdır buyurdu .O ikisi demedi.Çünkü velayeti taşımak Allahtan korkanların dışındakilere çok ağırdır.Allahtan korkanlar ise yalnızca gözü pek şiilerdir.Çünkü kaderiler cebriler hariciler ve diğer nasibiler Muhammedi (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) kabul ediyorlar.Aralarında bu konuda ihtilaf yoktur.Ama onlar velayette ihtilaf ettiler.Çok az bir grup dışında çoğu karşı çıkıp inkar ettiler.İşte onun için Allah azze ve celle kitabında onlara buyurdu ki "Namaz Allahtan korkanların dışındakilere ağırdır."Yüce Allah aziz kitabının başka bir yerinde Muhammedin nübüvveti ve benim velayetim hakkında buyurdu ki ;"Kapatılmış bir kuyu ve abad olmuş bir saray"Hacc 45.Saray Muhammeddir ,kapatılan kuyu ise benim velayetimdir.Onu kapatıp karşı çıktılar.Benim velayetime ikrar etmeyene Muhammedin nübüvvetine ikrarın faydası olmaz.Çünkü ikisi birbiriyle birleşiktir.Ey Selman ve Ey Cundeb!Dediler ki Lebbeyk ya Emirülmüminin!Allahın salatı sana olsun.Buyurdu ki ;Ben ve Muhammed aynı bir nurduk, Allah azze ve cellenin nurundan.Allah tebareke ve taala bu nura ikiye bölünmesini emretti.Yarısına buyurdu ki :Muhammed ol!Diğer yarısına da buyurdu ki :Ali ol!Onun için Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyurdu ki ; Ali bendendir ve ben Ali'denim.Benden yalnızca Ali eda eder.Ebubekiri Beraat suresi ile Mekkeye gönderdi.Daha sonra Cebrail gelip dedi ki ; Ya Muhammed!Buyurdu:Lebbeyk!Arzetti ki : Allah sen veya senden olan birinin eda etmesini emretti.Ebu Bekiri geri çağırıp beni gönderdi.Ebu Bekir dedi ki :Acaba benim hakkımda bir ayet mi indi ? Buyurdu ki ;Hayır .Ama ben veya benden olan biri eda edecek.Ey Selman ve Ey Cundeb!Dediler ki ;Lebbeyk ey Resulullahnı kardeşi! Resulullahnı bir sahifesini eda etmeye layık olmayan bir adam imamete nasıl layık olabiliyor?Ey Selman ve Ey Cundeb!Ben ve Resulullah bir nur idik.Resulullah Muhammedi Mustafa oldu .Ben de onun vasisi Murtaza oldum.Muhammed nâtık oldu.Ben de samit (susan) oldum.Her dönem de mutlaka susan ve konuşan olmalıdır.Ey Selman ! Muhammed korkutucu oldu ben de hâdi oldum.Allah azze ve celle buyuruyor ki ;"Sen sadece korkutucusun ve her kavmi hidayet eden biri var."Ra'd 7.Resulullah korkutucudur ve ben hidayet edenim."Allah her kadının taşıdığını bilir ve rahimlerdekilerin ne kadar azalıp çoğalacağını ve herşey ezelden beri onun ilmindedir. Hazırı ve gayıbı bilendir.Büyüktür,yücedir.Sözü gizleyen ve açıklayanınızı eşit olarak bilir.Gece ve gündüz kimin ne yaptığını bilir.Allahın emri ile iki meleği insanıönden ve arkadan korur ve ne yaptığını bilir".Rad 8-11.Dedi ki ;Hz.Ali bir elini diğerinin üzerine koyarak buyurdu ki ; Muhammed toplayıcı oldu.Ben de nâşir(dağıtan)oldum.Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem cennetin sahibi oldu,ben de ateşin sahibi oldum.Ateşe diyeceğim;Yakala bunu ,bırak bunu.Muhammed recfe sahibi oldu.Ben de gürleyen oldum.Ben Levh-i mahfuzun sahibi oldum.Allah onda olanları bana ilham etti.Evet ey Selman ve ey Cundeb!Muhammed;"Yasin vel Kuranil Hakim" oldu.Muhammed; "Nun ve Kalem "oldu.Muhammed;"Taha.Biz Kuranı sana eziyet çekesin diye göndermedik" oldu.Muhammed delillerin sahibi oldu.Ben de mucizeler ve nişanelerin sahibi oldum.Muhammed peygamberlerin hatemi oldu.Ben de vasilerin sonuncusu oldum.Ben sırat-ı mustakimim.Ben "kendisinde ihtilaf olunan büyük olay"Nebe 2.ım.İhtilaf edenler hep benim velayetim konusunda ihtilaf etti.Muhammed davetin sahibi oldu.Ben de kılıcın sahibi oldum.Muhammed mürsel peygamber oldu.Ben de peygamberin emrinin sahibi oldum.(sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)Allah azze ve celle buyurdu ki ; "O ruhu kullarından istediğine doğru gönderir."Mümin 15.İşte o Allahın ruhudur ki bu ruhu sadece mukarreb meleğe,mürsel peygambere veya seçkin vasiye gönderir.Allah bu ruhu kime verirse halkın içinden onu seçer.Kudreti ona verir.Ölüleri diriltir.Geçmişin ve geleceğin ilmini ona verir.Doğudan batıya ve batıdan doğuya bir göz açıp kapayana kadar gider.Kalplerde gönüllerde ve yer ve gökte olanları bilir.Ey Selman ve ey Cundeb!Muhammed;Allah azze ve cellenin buyurduğu zikir oldu;"Allah size bir zikir gönderdi o Resuldür.Size Allahın ayetlerini okur."Talak 10-11.Bana olan afet ve belaların ilmi verildi ve sözün özü verildi.Kuranın ilmi ve geleceğin ilmi kıyamete kadar olacaklar verildi.Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem beni halka hüccet olarak tanıttı.Böylece ben Allahın hücceti oldum.Allah ilk ve son insanların içinde hiçbir meleki mukarreb ve mürsel peygambere vermediği şeyleri bana verdi.Ey Selman ve ey Cundeb!Dediler ki ;Lebbeyk ey Emirülmüminin!Rabbimin emriyle Nuhu gemide taşıyan benim.Rabbimin emriyle Yunusu balığın karnından çıkaran benim.Rabbimin emriyle Musa için denizi yaran benim.Rabbimin izniyle İbrahimi ateşten çıkaran benim.Rabbimin izniyle nehirleri akıtan,ağaçları yeşerten de benim.Ben kıyamet gününün azabıyım.Yakın mekandan tüm insan ve cinlerin işiteceği ve bazılarının anlayacağı sesin sahibi benim.Ben bütün zorba ve münafıklara kendi dilleri ile işittirenim.Musanın alimi Hızır benim.Süleyman bin Davud'un muallimi benim.Ben Zülkarneyn'im.Ve ben Allah azze ve cellenin kudretiyim.Ey Selman ve ey Cundeb! Ben Muhammedim ve Muhammed de ben. Ben Muhammeddenim ve Muhammed de bendendir.Yüce Allah buyurdu ki ;"İki deniz birbirine yaklaştı.Onların birbirine karışmasını engelleyen bir perde var."Rahman 19-20.Ey Selman ve ey Cundeb! Dediler ki ; Lebbeyk ya Emirülmüminin! Buyurdu ki ;Ben geçmiş ve gelecek bütün mümin erkek ve kadınların emiriyim.Azamet ruhu ile onaylandım.Ben sadece Allahın kullarından bir kulum.Bizi rabb edinmeyin.Ve faziletlerimiz hakkında ne isterseniz söyleyin.Allahın bize karar kıldığının ne hakikatına ne onda birinin onda birine ulaşamazsınız.Çünkü biz Allahın ayetleri ve delilleriyiz.Hüccetleri ve halifeleriyiz. Eminleri ve imamlarıyız.Allahın vechi,Allahın gözü ve Allahın diliyiz.Allah kullarına bizimle azap gönderir ve bizimle sevap verir.Halkın içinden bizi tahir kıldı.Seçti ve onayladı.Her kim ;niçin?nasıl?ve niye derse kafir ve müşrik olur.Çünkü onların yaptıklarından sorulmaz.Ama onlar sorarlar.Ey Selman ve ey Cundeb!Dediler ki ;Lebbeyk ya Emirülmüminin! Allahın salatı sana olsun.Buyurdu ki ; Dediklerimi ,açıkladıklarımı , beyan ettiklerimi,delil getirdiğim bu sözlerimi iman edip onaylayanların kalbini Allah imtihan etmiş,kalbini islam için açmış ve gözü açık arif olmuştur.Ve o artık ulaşması gereken yere ve sınıra ulaşmıştır.Herkim de şüphe eder,inad eder,karşı çıkar,duraklar,hayrete düşer ve şekk ederse suçludur ve düşmandır.Ey Selman ve ey Cundeb!Dediler ki ;Lebbeyk ya Emirülmüminin! Allahın salatı sana olsun.Buyurdu ki ; Rabbimin izniyle ben öldürür ve diriltirim.Yediklerinizi size haber veririm,Rabbimin izniyle evinizde zahire ettiğinizi size bildiririm,Ben ve evlatlarımdan olan imamlar aleyhimusselam kalplerinizdekileri biliyoruz.Onlar isteyip arzu ettiklerinde yaparlar ve bilirler.Çünkü hepimiz aynı nurdanız.Evvelimiz Muhammmeddir.Sonuncumuz Muhammeddir,ortamızdaki de Muhammeddir.Hepimiz Muhammediz.sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem.Öyleyse aramızda fark koymayın. Biz istediğimizde Allah da ister.Biz hoşnut olmayınca Allah da hoşnut olmaz.Fazilet ve özelliklerimizi ve Allahın bize verdiklerini inkar edenlere eyvahlar olsun.Çünkü Allahın bize verdiklerini inkar edenler Allahın kudretini ve bizim hakkımızdaki takdirini inkar etmiş olur.Ey Selman ve ey Cundeb!Dediler ki ;Lebbeyk ya Emirülmüminin! Allahın salatı sana olsun.Buyurdu ki ; Rabbimiz Allah tüm bunlardan daha büyüğünü azametlisini ve yücesini bize verdi.Dedik ki ;Ey Emirülmüminin!Tüm bunların daha büyüğü.,azametlisi ve yücesi nedir? Buyurdu ki ; Rabbimiz olan Allah azze ve celle bize ism-i a'zamı öğretti.Eğer istesek gökleri yeri cennet ve cehennemi aşarız,göğe mirac eder yere ineriz.Doğuya ve batıya gideriz.Arşa çıkar Allah azze ve cellenin karşısına otururuz.Ve o herşeyi bize verir.Hatta gökleri ve yeri ,güneşi ve ayı,yıldızları dağları ve ağaçları,hayvanları,ağaçları,dağları ve denizleri ,cenneti ve cehennemi.Allah tüm bunları ism-i azam aracılığı ile bize vermiş öğretmiş ve bize özel kılmıştır.Tüm bunlarla birlikte yeriz içeriz ve çarşıda dolaşırız.Tüm bu şeyleri rabbimizin emri ile yaparız,Biz Allahın kerametli kullarıyız.Söz ile ondan öne geçmez ve onun emri ile hareket ederiz.Bizi masum ve pak karar kıldı.Ve birçok mümin kullarından daha faziletli kıldı.Bizi buna hidayet eden Allaha hamd olsun.Eğer Allahın hidayeti olmasa idi biz buna ulaşamazdık.Allahın azap emri kafirler üzerine haktır.Yani Allahın bize verdiği fazilet ve ihsana karşı çıkanlara.Ey Selman ve ey Cundeb!İşte bu beni nuraniyyet ile tanımaktır.Buna tüm gücünle sarıl!Şiilerimizden hiç kimse nuraniyyet ile tanımadan gözü açık olamaz.Eğer beni bununla tanırsa olgun ve kamil olur.İlim deryasına dalmış olur.Fazilet derecelerinde yükselmiş olur.Allahın sırlarından bir sırrı ve gizli bir hazinesini öğrenmiş olur.

TOPRAK HADİSİ

İmam Muhammed Bagır Aleyhisselam şöyle buyurdu: Bilin ki gerçekten de Allah-u Teâla, tahir ve tayyip olan bir arz (toprak) yarattı. Ve orada şirin, zelal (berrak) ve içmesi yumuşak ve hoş olan bir suyu o topraktan coşturdu ve bizim velayetimizi ona sundu ve o toprak da velayetimizi kabul etti. Sonra o suyu o toprakta yedi gün cari etti (akıttı). Yedinci günden sonra bu suyu kendi mekânına geri çekti (toprağa). Sonra bu toprağın en temiz ve en değerli kısmından bir miktar aldı ve onu Eimme (Ehli Beyt) Aleyhimusselam’ın toprağı olarak karar kıldı. Ve sonra bu toprağın en aşağı kısmından bir miktar aldı ve bu topraktan bizim şialarımızı ve muhiplerimizi, bizim toprağımızın fazlı sayesinde yarattı. (bizim toprağımızın hürmetine). Eğer toprağınız kendi halinde kalsaydı, nasıl ki bizim toprağımız kendi halinde kaldı, siz ve biz aynı olurduk. Ravi arz etti: Yebne Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem bizim toprağımız neyle karıştırıldı? İmam Aleyhisselam şöyle buyurdu: Allah-u Teâla tuzlu, pak olmayan, murdar (pis) ve kötü kokulu bir toprak yarattı. Ve sonra acı, tuzlu ve kokuşmuş bir suyu o topraktan coşturdu. Ve sonra azameti Celil olan Emir-el Muminin Aleyhisselam’ın velayetini ona sundu, ama o kabul etmedi. Ve sonra bu suyu onda yedi gün akıttı. Ve sonra o suyu da kendi kaynağına geri gönderdi. Sonra bu pis kokulu habis toprağın en aşağı kısmından bir miktar aldı ve bundan küfür önderlerini tagutları ve facirleri yarattı. Daha sonra bu toprağın geri kalanını sizin toprağınızla karıştırdı. Eğer onların toprakları kendi haline terk edilip sizin toprağınızla karıştırılmasaydı, onlar asla salih bir amel işlemezlerdi. Emanetleri asla sahibine iade etmezlerdi. Şehadeteyni (iki şahadeti) asla demezlerdi. Oruç tutmaz, namaz kılmazlardı. Zekât vermez, hacca gitmezlerdi. Ve yüzleri de asla size benzemezdi. Ey İbrahim! Mümine Allah-u Teâla’nın düşmanlarından birinde güzel bir suret görmesinden daha ağır bir şey yoktur. Ama mümin bu suretin kendi suretinden ve mizacından olduğunu bilmiyor. Ey İbrahim! Ve sonra bu iki toprağı birinci suyla ve ikinci suyla karıştırdı. O yüzden görürsünüz ki, bizin şialarımız ve muhiplerimiz faiz yerler, zina ederler, livat ederler, hıyanet ederler, şarap içerler ve namazı terk ederler. Zekâtı vermezler, hacca gitmezler. Bunların hepsi bizim düşmanımız olan nasibinin cinsinden ve mizacından ve müminin toprağının onun toprağıyla karışmasındandır. Ve bu nasibi olan düşmanda zahitlik ve ibadet olduğunu görürsün. Namazda süreklilik vardır ve namaza önem verir. Zekâtı verir, orucu tutar. Hacca gider, cihat eder, hayırlı ve iyi ameller yapar. Bunların hepsi müminin toprağından, cinsinden ve mizacındandır.
Müminlerin ve nasibilerin amelleri Allah-u Teâla’ya arz olunduğunda, Allah-u Teâla şöyle buyurur: Ben, Adlim (adaletin kaynağı) ve asla sitem etmem. Ben, Munsif’im (insaflı) ve asla zulüm etmem. İzzetim’e ve Celalim’e ve mekânımın yüceliğine and olsun! Nasibinin toprağından, mizacından ve cinsinden olan bir günaha mümin mürtekip olduğunda, ona asla zulmetmem. Bütün salih ameller müminin toprağından ve mizacındandır. Müminin mürtekip olduğu reddedilmiş kötü ameller nasibinin toprağından ve mizacındandır. Allah-u Teâla, her amelin kendi aslına cevherine (kaynağına) geri dönmesini emreder. Allah-u Teâla, yarattığı kullarından daha çok âlimdir, kullarına. Ey İbrahim! Burada bir zulüm, sitem ve düşmanlık görüyor musun?
Daha sonra İmam Aleyhisselam şu ayeti buyurdu: Dedi ki: Allah korusun, eğer malımızı yanında bulduğumuz kişiyi tutmazsak o zaman biz zalimlerden oluruz. Yusuf- 79 Ey İbrahim! Güneş doğduğunda ve ışığını dünyaya yaydığında; ışık güneşten ayrı mıdır? Yoksa güneşle birleşik midir? Güneşin ışığı doğudan batıya kadar ulaşır ve sonra batığında ışık ona geri döner. Böyle değil mi, ey İbrahim! İbrahim arz etti: Evet, ey yebne Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem. Sonra İmam Aleyhisselam buyurdular: İşte böyle her şey kendi aslına, cevherine ve kaynağına geri dönecek. Kıyamet günü olduğunda, Allah-u Teâla, nasibilerden müminin toprağından, mizacından ve cinsinden olan şeyleri ve bütün salih amelleri çekip alacak ve mümine iade edecektir. Aynı şekilde müminlerden nasibinin toprağından, mizacından ve cinsinden olan şeyleri ve bütün kötü ve reddedilmiş amelleri alıp nasibiye iade edecektir. Ve bu iş adaletin ta kendisidir! Şüphesiz Allah, adildir ve isimleri de mukaddestir. Ve sonra Allah-u Teâla, nasibiye buyuracaktır: Sana zulüm etmiyorum. Bütün bu habis ve çirkin ameller senin toprağından ve mizacındandır. Ve sen bunlara, daha evlasın (yakın, layık, uygun). Ve bütün bu salih ameller, müminin toprağından ve mizacındandır. Ve mümin bunlara daha evladır.
İmam Aleyhisselam şöyle buyurdu: Bu gün herkese kazandığının karşılığı verilecektir. Bu gün zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, çabuk hesap görendir. Mümin- 17 Burada zulüm ve sitem görüyor musun, ey İbrahim! İbrahim arz etti: Hayır, ey yebne Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem. Belki burada üstün ve yüce bir hikmet, adalet ve açık olan bir beyan görüyorum. Daha sonra İmam Aleyhisselam şöyle buyurdu: Ey İbrahim! Kur-an’da olan ayetlerle bu manayı daha fazla açıklayayım mı? İbrahim arz etti: Evet, ey yebne Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem.
İmam Aleyhisselam şöyle buyurdu: Pis ve habis topraklar, pis ve habis olanlar içindir. Pis ve habis ruhlar da pis ve habis topraklar içindir. Tayyip ve temiz olan topraklar tayyip ve temiz ruhlar içindir. Tayyip ve temiz olan ruhlar da temiz olan topraklar içindir. Onlar müşriklerin dediklerinden beridirler. Onlar için mağfiret ve kerim olan rızklar vardır. Nur- 26
Ki, Allah, pisi temizden ayırsın ve pis olanı üst üste koyup hepsini bir yığın haline getirsin ve topunu cehenneme koysun. İşte bunlardır, hüsrana uğrayanlar. Enfal- 36 Ve sonra İbrahim şaşkınlıkla arz etti: Subhanellahil Azim. Anlayan için bu ne kadar da açık bir beyandır. Kalpleri tersine dönmüş bu mahlûkat onun marifetine karşı ne kadar da kördürler. Daha sonra İmam Aleyhisselam buyurdular: Ey İbrahim! Kuran’dan, ayetlerle, bu manayı daha fazla açıklayayım mı? İbrahim arz etti: Evet, ey yebne Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem.
İmam Aleyhisselam buyurdular: Allah-u Teâla ayetin de şöyle buyuruyor: Allah-u Teâla onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah, Bağışlayan ve Rahim olandır. Furkan- 70
Allah-u Teâla bizim şialarımızın kötülüklerini iyiliğe ve bizim düşmanlarımızın iyiliklerini kötülüğe çevirir. Allah istediğini yapar ve irade etiği şeye hükmeder. Allah’ın hükmünü ne kimse değiştirebilir ne kazasını geri çevirebilir. Allah-u Teâla’nın yaptığından sorulmaz. Belki, onlardır sorguya çekilecek olanlar. Ey İbrahim! Bu hadis, gizli olan, batini bir ilimdir ve hazinenin sırlarından bir sırdır.
Kaynak: Tefsiri Nur-us Sagaleyn, Kelimet-ul Meknune

GAMMAME (BULUT) HADİSİ

Salman-i Farsi şöyle rivayet eder:Ali aleyhi selam’ın huzurunda oturmuştuk ve halk ömer’e biat etmişti. Hz. Hasan aleyhi selam, Muhammed bin Ali, Ammar-ı yasir ve Mikdad bizim yanımızdaydı. Bu sırada Hz. Hasan aleyhi selam Hz. Ali aleyhi selam’a buyurdu: Allah Süleyman’a öyle bir saltanat vermişti ki şimdiye kadar kimse öyle bir saltanata ulaşmamıştır. Acaba sana da öyle bir şeyler verilmiş midir? Velayetin şahı Hz. Ali aleyhi selam tebessüm ederek buyurdular. Taneyi yarıp toprakta yeşerten ve Adem’i topraktan yaratan Allah-u Teala babana öyle şeyler bahşetmiştir ki kimse o şerafete yetişmeyecektir.Meclistekiler arz ettiler: Lütfedip ondan bir zerre bizlere göster ki ilmimiz yakine varsın. Öyle bir şey yapacağım ki Allah’ın bana verdiği kerameti anlayacaksınız.Daha sonra kalkıp iki rekat namaz kıldık ve kimsenin anlamadığı bir şeyler söyledi. Ellerini batıya doğru uzatıp iki parça bulut getirdi. Salman diyor ki: Bizler bulutların şöyle söylediğini işittik: ‘’ Eşhedu enla ilahe illallah ve eşhedu enne muhammeden resulullah ve sen kerim olan peygamberin vasisisin’’ sana doğru gelen herkes kurtuluşa erecektir zira kurtuluşun yegane yolu budur ve her kim sende şek ederse helak olacaktır. O iki bulut halı gibi yan yana yayıldılar ve ki onlardan burnumuza güzel kokular geldi. Hz. Ali aleyhi selam bize buyurdular: Bulutların üzerinde oturun. Biz birinin o ise diğerinin üzerinde oturdu. Bulutlara işaret ederek batıya doğru gitmesini istedi. Bulutlar yan yana hareket etmeye başladılar, bu sırada Hz. Ali aleyhi selamın başında bir taç ve ayağında yakuttan bir ayakkabı, ellerinde ise inciden bir yüzük vardı ve o nurdan bir kürsüde oturmuş olduğunu gördük. Hz. Hasan aleyhi selam buyurdular: Mahlukatın hepsi Hz. Süleyman’ın parmağındaki yüzükten dolayı ondan itaat ediyordu. Hz. Ali aleyhi selam: Ben Allah’ın gözü, kulağı, dili, sönmeyen nuru ve Allah’a giden müminlerin geçtiği kapıyım. Ben Allah’ın kullarına hüccetiyim. Ben Allah’ın yer yüzündeki hazinesiyim. Ben cennet ve cehennemi bölenim. Benim Zulkarneyn’in kurduğu baraj. Benim İskender’e iki karni veren. Ellerini koynuna sokarak taşı yakuttan olan kırmızı altından bir yüzük çıkardı ve İmam Hasan aleyhisselam’a buyurdu: Ey Evladım! Süleyman’nın yüzüğü budur ve onun üzerinde bizim isimlerimiz vardır.Salman diyor ki: Ordakilerin şaşkınlığı çoğaldı ve güya Hz. Ali aleyhi selam’ı ilk defa tanıyormuş gibi oldular. Hz. Ali aleyhi selam buyurdular: Bu söylediklerim benim için bir şey değildir. İmam Hasan aleyhi selam: Zülkarneyn’in yaptığı barajı bizler göster. Hz. Ali aleyhi selam rüzgara, bizi o baraja götür diye emretti. Aniden şimşek sesine benzer bir ses bizi havalandırıp hızla götürmeye başladı, rüzgar bizi bir dağın üzerine çıkardığında orada koskocaman kurumuş bir ağacı gördük. İçimizden biri Hz. Ali aleyhi selama ağacın neden kuruduğunu sorduğunda o hazret gidip ağacın kendisinden sormasını söyledi. Hz. Hasan aleyhi selam ağacın yanına gidip neden kuruduğunu sorunca; Ağaç dile gelip şöyle dedi: Ey Eba Muhammed! Allah’ın halifesi baban bulutlarla beraber her sabah yanıma gelir, iki rekat namaz kılardı. O bulutlarda çok güzel misk kokusu gelir ve ben o kokudan can alırdım. Ancak kırk gündür baban yanıma gelmemiştir bende bundan dolayı bu hale düştüm. Hz. Hasan aleyhi selam’ babasından tekrar onun yanına gelmesini istemesini rica etti. Hz. Ali aleyhi selam o ağacın yanına gelip namaz kıldı ve ellerini ona sürdüğünde ağaç hemen yeşermeye başladı. Hz. Ali aleyhi selam tekrar yola koyuldu, bir süre sonra dünya tamamen gözden kayboldu. Bu sırada bir eli doğuda diğer eli batıda olan bir melek gördük. Biz hazretten o meleğin kim olduğunu sorduk Hz. Ali aleyhi selam o meleği gece ve gündüzü getirip götürmesi için görevlendirdiğini söyledi. Daha sonra buluta bizi yacuc ve mecuc kavimlerine götürmesini emretti oraya vardığımızda tekrar bizi ordaki dağın altına götürmesini emretti. O dağ, yanık duman kokularının geldiği bir yerdi. Yecuc ve Mecuc kavmine vardığımızda onların sayısının çokluğundan hayrete düştük onlardan bazıları, yirmi metre boyunda, bazıların ki ise yetmiş metreydi ve bazılarının da kulakları öyle büyüktü ki, bir kulağını döşek diğer bir kulağını da yorgan olarak kullanıyordu. Hz. Ali aleyhi selam bunların hakimi benim diye buyurduktan sonra tekrar yola koyulup bütün dünyayı saran, yakut gibi kırmızı Kaf dağına gittik ve o dağa insan şeklinde bir meleğin görevli olduğunu gördük o melek Hz. Ali aleyhi selam’ı görür görmez Selam olsun sana Ey Emir-el Müminin! Dedi. Sonra o, Hazrete bir şeyler söylemek istedi ancak Hz. Ali aleyhi selam ona; istersen ne diyeceğini ben söyleyeyim: Sen kardeşini ziyaret etmek için izin istiyordun ve ben izin verdim. Melek “ Bismillahirrahmanirrahim ‘’ diyerek yola koyuldu. Daha sonra önceki ağaca benzer bir ağaç daha gördük. Aramızda bazı soru cevaplar geçtik ten sonra ağaç dedi ki: Hz. Emir-el müminin aleyhi selam gecenin üçte birlik bölümünde benim yanıma gelerek Allah’ı tasbih ve takdis eder ve sonra bir ata binerek giderdi ve bende bundan dolayı yeşil ve sevinçli kalırdım ancak, o hazret kırk gündür mübarek adımlarının feyzini benden kesmiştir ve ben bu yüzden yaprakları dökülmüş, kurumuş bir haldeyim. Hz. Hasan aleyhi selam babasından rica etti ve hazret ellerini o ağaca çekti. Ağaç şunları söyledi: Ben Allah başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed’in onun resulü olduğuna ve senin bu mübarek ümmete Emir-el Müminin olduğuna, sana tutunanların kurtulup senden yüz çevirenlerin helak olacağına şehadet ederim. O ağaç böylelikle yeşillenip güzelleşti ver biz bir miktar onun altında oturduk. Hz. Ali aleyhi selam’a o izin alan meleğin nereye gittiğini sorduğumuzda buyurdular: Dün zulmet dağından geçerken oraya görevli melek bunun yanına gelmek için izin istedi ve bu gün bu melek onun gelişi için hazırlık görmeye gitti. Hazretin yaranlarından biri: Melekler sizin emrinizle mi hareket ediyorlar?! İmam : Gökleri sütunsuz yaratan Allah’a ant olsun ki, hiçbir melek benim iznim olmadan kıpırdayamaz. Eğer onlardan biri bir nefes alma süresince benden izinsiz hareket edecek olsa Hazreti izzet onu azap şimşekleriyle cezalandırır. Benden sonra oğlum Hasan ondan sonra oğlum Hüseyin ve sonuncusu Al-i Muhammed’in Kaim’i olan dokuz evladı aynı benim gibidirler. Hiçbir mukarreb meleğin bunların izni olmadan nefes çekmesi dahi haddine düşmez. İçimizden biri o hazretten suya görevli meleğin adının ne olduğunu sorunca Berhail diye buyurdu. Ben Hz. Ali aleyhi selam’a: Meğer bizler dün sizin yanınızda değil miydik? Siz ne zaman o dağa geldiniz?!Hz. Ali Aleyhi selam gözlerinizi kapatın, biz kapattıktan sonra açın diye buyurdular. Gözümüzü açtığımızda kendimizi başka bir memlekette bulduk hepimiz: Gerçektende bu acayip bir şeydir! Dedik. Hazret: Gerçektende melakut aleminin emri benim kudretim kabzasındadır ki sizlerin onu bilmeye tahammülünüz yoktur. Bunlara rağmen ben, yeme, içme ve nikah etmede sizler gibiyim, eğer benim bildiklerimden bir zerresini dahi sizler bilseydiniz kalpleriniz çatlardı. Bilin ki Asif bin Berhiya Hz. Süleyman’ın vasilerindendi ve Allah’ın yetmiş üç harfli ilminden yalnızca birini biliyordu be o ilimle göz açıp kapatıncaya Belkıs’ın tahtını Süleyman’ın yanında hazır etti. Ben o ilimden yetmiş iki harf bilmekteyim ve onun biri yalnızca Allah’a mahsustur. “ La Havle vela kuvvete illa billahil eliyyul azim. “ Beni tanıyan tanıdı ve beni inkar eden inkar etti, diye buyurdular. Daha sonra rüzgara bizi bir bağa götürmesini emretti, o bağ güzellik ve yeşillikte cennet ruvzelerine eşitti. Orada iki kabrin arasında namazla meşgul bir genç gördük ve dedik ki: Ey Emir-el müminin! Bu genç kimdir? Buyurdular: Bu kardeşim Salih peygamberdir ve o iki kabir onun babası ve annesinindir. Hz. Salih hz. Emir-el Müminin aleyhi selam’ı görür görmez ağlar bir halde hızla o hazrete doğru gelip bir şeylerden şikayet etmeye başladı: Hz. Ali aleyhi selam ise ona teselli veriyordu. Biz o hazretten Hz. Salih’in neden ağladığını sorduğumuzda kendisinden sorun diye buyurdu. Bu sıra Hz. Hasan aleyhi selam onun yanına giderek buyurdular: Ey Allah’ın Salih kulu! Neden bu haldesin? Hz. Salih cevabında arz etti: Baban her sabah gün doğar vakti benim yanıma geliyor ve beraber namaz kılıyorduk ve ben onu görmekle mutlu olup ibadet için daha çok halleniyordum, ancak iki gündür beni mahzarına müşerref olmaktan mahrum bırakmıştı ve şimdi onu görünce böyle yaptım.Biz Hz. Ali aleyhi selam’a arz ettik ki: Ey Emir-el Müminin! Bu daha çok şaşılacak şey! Zira biz her gün sabah sizin hizmetinizdeyiz, bizim haberimiz olmayacak şekilde nasıl her sabah buraya geliyorsunuz?!Hz. Ali aleyhi selam bize: Hz. Süleyman’ı görmek istiyor musunuz? Diye buyurduğunda hepimiz elbette ey Emir-el müminin bizler bunu arzulamaktayız, dedik. Velayetin şahı yola koyuldu ve bizlerde onun ardı sıra, Derken bir bostana vardık ki onun benzerini şimdiye kadar kimse görmemişti. Onun içinden nehirler akıyor, güzel sesli kuşlar ötüşüyor, çeşit çeşit meyveler bulunuyordu. O kuşlar Hz. Ali aleyhi selam’ı gördüklerinde onun etrafına üşüşüp, kanat çırpıp o hazreti tavaf ediyorlardı. Bostanın ortasında Firuzeden bir taht ve tahtın üzerinde elleri sinesinde uzanmış halde bir genç gördük ki onun baş ve ayak tarafında iki tane yılan vardı, o yılanlar Hz. Ali aleyhi selamı görünce o hazretin ayakları altında sürünmeye başladılar. Biz o hazretten o gencin kim olduğunu sorduğumuzda Hz. Süleyman’dır deyip elindeki yüzüğü çıkararak onun parmaklarına taktı ve şöyle buyurdu: ‘’ Kemikler çürüdükten sonra bile onları dirilten Allah’ın izniyle kalk ’’ Hz. Süleyman hemen kalkarak dedi ki: Ben Allah’ın birliğine ve onun eşi, benzeri bulunmadığına, Hz. Muhammed’in onun kulu ve resulü olduğuna ve onun hidayet için ve kafirlerin hoşuna gitmese dahi İslam dinini diğer dinlere üstün kılmak için gönderildiğine şahadet ederim. Ve şahadet ederim ki sen, Allah’ın Resulü’nünün hak vasisisin, hidayet eden ve mehdisin ki Allah-u teala senin ve evlatlarının sevgi ve muhabbetini bütün insanlardan soracaktır, ve gerçektende Allah bana ata ettiği mülkü senin vasıtanla bahşetmiştir. Daha sonra Hz. Süleyman oturdu ve bizler onunla görüşebilme şerafetine ulaştık. Hz. Ali aleyhi selam Hz. Süleyman’la vedalaştıktan sonra o tekrar eski haline geri döndü. Biz Hz. Ali aleyhi selam’dan sorduk: Ey Emir-el müminin sizin Kaf dağının arkasında olan şeylerden haberiniz var mı? Hazret buyurdular: Alemi ve Adem oğlunu yaratan Kaf dağının arkasında kırk tane alem yaratmıştır ki onların her biri dünyanın kırk katı büyüklüğündedir. Benim Kaf dağına olan ilmim sizin bu dünyanız ve içindekilere olan ilmim gibidir. Hz. Resulullah’tan sonra alemleri ayakta tutan ve koruyan benim, nebevi şeriatının koruyucusu benim, kıyamete kadar aynı şekildedirler benim soyumdan gelecek olan İmamlar. Ben gökyüzü yolları yeryüzünden daha iyi bilenim, Allah’ın gizli mahzenleri biziz, Allah’ın okununca icabet ettiği Hüsna isimleri biziz, Arşa ve kürsüye yazılan isimlerin sahibi biziz, cennet ve cehennemi bölen biziz, meleklere tevhit, tasbih, takdis ve tekbiri öğreten biziz, Adem’e talkin olunan ve tövbesinin kabul olmasını sağlayan isimler biziz, ben bütün bu esrar ve emirleri Allah’ın azam ismi bereketiyle biliyorum ki eğer onu bir zeytin yaprağına yazıp ateşe atsalar hiçbir zaman yanmaz ve onun yeniliği solgunluğa yüz tutmaz, gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı bizim isimlerimiz bereketinedir, bizim adlandırılmış isimlerimizi gökyüzüne yazdıklarında sütunsuz durdu ve yeryüzü onunla yayıldı, o isimler okunduğunda rüzgar harekete geçti, ışığa okunduğunda nurlu oldu, şimşeğe yazdılarında huşu gösterdi ve israfil’in anlına yazıldığında ‘’ Subbuhun Kuddusun Rebbul melaiketi verruh ‘’ zikriyle tekellüm etmeye başladı.Hz. Emir-el müminin aleyhi selam’ın bu mucizevi kelamı bura vardığında buyurdular: Gözlerinizi kapatın, kattığımızda açın diye emretti, gözlerimizi açtığımızda kendimizi pazarları imarlı, sarayları olabildiğince yüksek, insanları kocaman ağaç misali yüksek ve koskocaman bir şehirde bulduk. Hz. Ali aleyhi selam bizlere: Bunlar Ad kavminin geri kalanlarıdır ki henüz alemlerin rabbine ve kıyamet gününe iman getirmemişlerdir, bunlar doğu şehirlerinden bir şehirde mesken ediyorlardı ve ben Allah’ın emriyle onları şehirlerinden kazıyıp bura yerleştirdim. Bilin ki! Ben onlarla mukatele edeceğim. Daha sonra Hz. Emir-el müminin aleyhi selam onları Allah’ın birliğine, Hz. Resulullah’ın risaletine ve kendi velayetine inanmaya davet etti, onlar kabul etmeyince defalarca onları davet etti ve onlar yine inkar ettiler. Hz. Ali aleyhi selam onlara hamle ederek bir çoğunu öldürdü ancak bizim bu olaydan dehşete düştüğümüzü görünce yanımıza gelerek ellerini kalbizie çekti ve bizim korkumuz zail oldu. O Hazret tekrar onlara taraf gitti ve yine onları islama davet etti, onlar kabul etmeyince şimşekler ve yıldırımlar zahir olmaya başladı ki bize bu şimşek ve yıldırımlar o hazretin ağzından çıkıyormuş gibi geldi. Öyle korkunç sesler oluşmaya başladı ki biz, gökyüzünün yere indiğini, dağların parçalandığını ve kıyametin koptuğunu zannettik. Hz. Ali aleyhi selam onlardan nefes çeken bir tane bile bırakmadan hepsini öldürdü. Hz. Emir-el Müminin aleyhi selam onlarla savaşı bitirdikten, şimşek ve yıldırımlar bertaraf olduktan sonra biz, Ey Emir-el Müminin! Artık vatanımıza geri dönelim, diye arz ettik. Daha sonra o hazret bulutu çağırdı ve biz onun üzerine bindikten sonra bizim anlamadığımız bazı şeyler söyledi ve rüzgar bizi hareket ettirmeye başladı çok kısa bir sürede kendimizi misafir olduğumuz evde bulduk. Yeryüzüne indikten kısa bir süre sonra ezan sesinin yükseldiğini duyduk. Biz sabah güneş doğduktan sonra oradan ayrılmıştık ki geçen bu beş saat içerisinde elli yıllık bir zamanı yaşamıştık. Hz. Ali aleyhi selam bizim şaşkınlığımızı görünce buyurdular: Canımın kudret ellerinde olduğu Allah’a ant olsun eğer istersem bir köz açıp kapamada sizleri bütün göklerde gezdirebilirim. Ben bütün bu azametli güçlerimi, mahlukatın yaratıcısından aldım. Allah’ın velisi, ve Resulullah’ın vasisi benim ancak bir çoğu bunu bilmemektedir.Bu sırada Salman arz etti: Senin hakkını gasp edene Allah lanet etsin. Seni inkar edene ve senden yüz çevirene Allah’ın elim azabı olsun.

( Mecmu-ur Raig: c.2 s.322-336 Menakib-u ibni şehri Aşub: c.2 s.337 Nefes-ur rahman fiy fezali-u Salman: s.117 Hediget-ut Şia: c.2 s.521-529 )

İMAMET HADİSİ

Tarık bin Şahab Hz. Emir-el Müminin aleyhi selam’ın şöyle buyurduklarını rivayet eder:Ey Tarık! İmam : Allah’ın kelmesidir, hüccetidir, vechidir, nurudur.Allah’ın hicabıdır, ayetidir, onu Allah seçer ve istediği makamı ona verir.Böylece ona itaat etmek ve onun velayeti tüm varlıklara farz olur.İmam : Göklerde ve yerde Allah’ın velisidir ve tüm kullardan bu konuda ahit almıştır.Her kim ondan öne geçerse arşın üzerindeki Allah’a kafir olur. İmam istediğini yapar.Allah istediğinde İmam da ister. İmam ın koluna şöyle yazar.“ RABBİNİN KELİMESİ SIDK VE ADL ÜZEREDİR. “ İşte sıdk ve adl,İmam dır.Ve yerden göğe doğru nurdan bir direk ve onun için nasb olunur. Kulların yaptıklarını orada görür. Heybete bürünür, kalpleri bilir, gayıptan haberdar olur, doğu ve batı arasındakileri görür, mülk ve melekut aleminden hiçbir şey ona gizli kalmaz.Velayetinde mantık-i tayr ona verilir. İşte Allah bunu vahyi için seçer.Ve gaybı için razı olur ve kelimesiyle onu onaylar, hikmetini ona telkin eder.İmam ın kalbini kaderinin mekanı karar kılar onun saltanatına halkı davet eder, emirliğini aşikar eder, ona itaatın farz olduğunu hüküm verir.Allah’ın halifeliğidir, peygamberlerin hilafetidir. İmamet; İsmettir, velayettir, saltanattır, hidayettir. Çünkü İmamet; dinin tamamıdır, ölçüler İmametle ağırlık kazanır.İmam : Yol arayanların delilidir, hidayet isteyenlerin minaresidir, sülük edenlerin yoludur.Ariflerin kelbine ışık saçan güneştir. Velayeti kurtuluşa sebeptir.Ona itaat hayata farzdır, ölümede zahirdir, müminlere izzettir, günahkarlara şefaattir, sevenlere kurtarıcıdır, ona uyanlara kurtarıcıdır.Çünkü İmamet; İslamın başıdır. İmanın kemalidir hukuk ve hükümlerin tanınmasıdır.Sadece o helal ve haramı açıklar bu makama ancak Allah’ın seçtikleri ulaşır.Allah’ın öne geçirdiği velayet ve hüküm verdiği insana ulaşır velayet sınırların korunmasıdır. İşlerin tedbiri günlerin ve ayların sayılmasıdır. İmam ; susuzluğa karşı berrak sudur, hidayete yönlendirendir. İmam ; günahlardan arınmıştır. Gaybı bilendir.İmam : Kullara nur ile doğan güneştir. Hiçbir el ve göz ona ulaşamaz.Müminler Ali ve evladıdır. İzzet ( azizlik) peygamber ve Ehl-i Beytindir. Peygamber ve Ehli Beyti kıyamete dek izzette birbirleriyle ayrılmaz İmamlar; İman dairesinin başıdır. Varlığın kutbudur, cömertliğin semasıdır, varlıkların şerefidir.İmam : Parlayan meşaledir, şeçkin yoldur, serin sudur, derin denizdir, ışıklı aydır, çöldeki kurtarıcı sudur, gidilmesi gereken açık yoldur. Karanlık tehlikelerde yol gösterendir.Bereketli buluttur, yüklü yardımdır, kamil aydır, fazileti delildir.Gölge yapan göktür, azametli nimettir hiç bitmeyen denizdir, anlatılmayan şereftir, kaynak sudur, bereketli bağdır, güzel kokan güldür ,mesrur aydır, ışıklı ateştir, güzel kokudur, Salih ameldir, karlı bir ticarettir.Açık bir yoldur, samimi talibdir, şefkatli babadır, kulları üzüntüde ferahlatır. Hükmedendir ,emredendir, alıkoyandır. Allah’ın kulları üzerindeki hakimdir ve hakikatlar üzerinde emindir. Allah’ın kullara hüccetidir yerde ve şehirlerde Allah’ın nurudur günahlardan arınmış ayıplardan uzaktır. Gaybı bilendir zahiri öyle bir durumdur ki asla ulaşılmaz. Batını öyle bir gayıptır ki asla anlaşılmaz. Asrının yeganesidir. Allah’ın emir ve nehy’deki halifesidir onun eşi bulunmaz.Yerine hiç kimse geçemez öyleyse kim bizim marifetimize ulaşır veya derecemizi tanır veya kerametimize şahid olur, menziletimizi anlar akıllar hayrete düştü. Benim söylediklerimde zekalar şaştı. Yüceler alçaldı, alimler geri kaldı ,şairler dilsiz oldu. Beliğler aciz kaldı. Hatipler kekeledi ,fasihler acze düştü. Evliyanın şanı konusunda vasıflanır mı? Bilinir mi? Anlaşılır mı? Ve bu makama sahip olunur mu? Vasıflandıranların vasfedip anlatılmasından ve alemdeki biriyle mukayese edilmekten Ehli beyt münezzehdir. Onlar yüce kelimedir ve beyaz isimlendirmedir ve büyük vahdaniyettir. Her kimde onları kabul etmezse arkasını dönüp kaçandır. Ehli Beyt Allah’ın en azametli ve yüce hicabıdır.Bunları kim seçebilir? Akıl buna nasıl ulaşır kim onları tanıyıp vasıflandırır ki? İmametin Ehli Beyt dışında olduğunu zannediyorlar. Yalan söylüyorlar ,onların ayakları titredi. Buzağıyı rabb edindiler.Şeytanların hizbine girdiler. Tüm bunlar seçkin evine ve ismet ailesine buğz ettiklerindendir. Hikmet ve risalet madenine olan hasetten dolayıdır. Şeytan onların amellerini ziynetli gösterdi yazıklar olsun onlara cahil ve puta tapan birini nasıl İmam olarak seçiyorlar kaçış gününde korkan birini. İmam , cahalet göstermeyen alim biri olmalı, korkmayın cesur olmalı. Hesap ona yükselmez hiçbir nesep ona yaklaşamaz. O Kureyişin zirvesinden, Haşim’in şerefinden, İbrahim’in neslinden, kerim menbanın yolundan Resulullahın nefsinden Allah’ın rızasından, Allah’ın sözündendir. O şerafetlilerin şerefidir. Abdulmenafın soyundandır. Siyaseti bilir, riaset için kıyam eder. Kıyamete kadar ona itaat farzdır. Allah İmam ın kalbine kendi sırrını emanet eder. Ve İmam dili sırrı anlatır. O olgun bir mahsumdur, korkak olmaz.Terk edilen cahilde olmaz. Ey Tarık! Nefislerine uydular “Allah’ın hidayeti olmadan nefsine uyandan daha sapık biri var mı? Ey Tarık! İmam dünyevi beşerdir, semavi cesettir, ilahi emirdir. Kutsal ruhdur, yüce makamdır, parlak nurdur, gizli sırdır, İmam’ ın zatı dünyevidir, sıfatları ilahidir. Hasenleri çoktur gayıpları bilir. Alemlerin rabbinin bağışladığı bir özelliktir bu Emin ve Sadık ( peygamberlerin) açık sözüdür tüm bunlar Al-i Muhammed içindir. Hiç kimse bu konuda onlara ortak olamaz. Çünkü onlar Kuran’ın madenidir. Tevilin (yorumun) manasıdır, celil rabbin özellik verdikleridir. Cebrailin nazil olduğu yerdir.Allah’ın seçkini ve sırrıdır. Nübüvvet ağacının kelimesidir, seçkinlik kaynağıdır sözün özüdür. Delaletin doğruğudur, risaletin hükmüdür, cehaletin nurudur Allah’ın civarı ve emanetidir.Allah’ın kelmesinin yeri, hikmetin anahtarı, rahmetin meşaleleri, nimetin kaynakları, Allah’a ulaşan yoldur, selsebildir ( cennete akan saf sudur)Sağlam ölçü İmam dır. Güçlü (sarsılmaz) yoldur, zikr-i hekimdir. Vech-i kerimdir, ezeli nurdur şeref verir, güçlendirir öne geçirir, yüceltir üstün kılar.Kerim peygamberlerin halifeleridir, Rauf ve rahimin haberleridir. Yüce ve azametli Allah’ın eminidir. “BU NESLİN BAZILARI BAZILARINDANDIR VE ALLAH İŞİTENDİR VE BİLENDİR.”Büyük zirvedir sarsılmaz yoldur. Her kim İmamları tanır onlara uyarsa onlardandır.Ayette diyorki: “ HER KİM BANA UYARSA BENDENDİR”.Allah kendi azametinin nurundan onları yarattı. Mülkün emrini ona verdi.Onlar Allah’ın gizli sırıdır, kendisine yakin velileridir İmam’ın işi KAF ve NUN arasındadır. Hatta KAF ve NUN (ol) onlardır.Allah’a davet ederler, onun sözünü söylerler, onun emriyle amel ederler. Peygamberlerin ilmi onların ilminde, vasilerin sırrı onların sırında, velilerin izzeti pnların izzeti karşısında denizden damla, alemden zerre gibidir. Gökler ve yer İmam’ın yanında tıpkı elinin içi gibidir. Zahirin batınından bilir, iyileri facilerden ayırır kuruyu yaştan ayırır çünkü Allah peygamberlerine geçmiş ve geleceğin ilmini öğretti. Ve bu gizli sırrı seçkin vasilerine miras olarak bıraktı. Ve kim bunu inkar ederse eşkiyadır, melundur, Allah ona lanet eder ve lanet okuyucuları da göklerin ve yerin hakikatı kendisinden gizli kalan bir adama itaat etmeyi, Allah kullarına nasıl farz eder ki? Ehl-i Beytin bir sözünün yetmiş manası vardır.Zikr-i hekim ve kibabı kerim ve kelamı kadim ( Kuran) da ne kadar Ayn (göz) Vech (çehre) El civar kelimesi varsa hepsinden kasıt veli (İmam ) dır.Çünkü İmam : Allah’ın civarıdır, Allah’ın parlak çehresidir, Allah’ın hakkıdır ilmidir, Allah’ın gözü Allah’ın eli ( kudreti) dir onlar yüce civardır, rızalı çehredir, berrak sudur, dosdoğru yoldur, Allah’a ulaşan vesiledir. Onun affına ve rızasına ulaşan bağdır.

YARATILIŞ HADİSİ

Ebu Hasan Behri şöyle rivayet etmektedir:Hz. Emir-el Müminin Ali aleyhi selam buyurdular:Hak teala vardı ve ondan gayrı hiçbir şey yoktu, Allah’ın ilk yarattığı şey habibi Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in nuruydu, o nuru suyu, Arş’ı, kürsüyü, gökleri, yeri, kalemi, cenneti, cehennemi, melekleri, Adem’i ve havayı yaratmadan yüz yirmi dört bin yıl önce yarattı, Hz. Resulullah’ın nuru yarandıktan sonra bin yıl boyunca ehediyet rabbinin yanında onu paklıkla anmakta, tasbih ve takdis etmekteydi, Allah ona rahmet gözüyle bakıp şöyle buyurdu: Alemleri yaratmaktaki tek mehsat ve muradım sensin, iyiliği ve seadeti irade eden sensin, sen benim seçilmişimsin, izzet ve celalıma ant olsun ki eğer sen olmasaydın hiçbir mahluku yaratmazdım, seni seven herkesi bende seviyorum, sana düşman olan herkese bende düşmanım, sonra o hazretin nuru parlayarak ışık ve nur saçmaya başladı, Allah-u teala o nurdan şu on iki hicabı yarattı:- Kudret hicabı- Azamet hicabı- İzzet hicabı- Heybet hicabı- Ceberut hicabı- Rahmet hicabı- Nubuvvet hicabı- Kibriya hicabı- Menzelet hicabı- Ref’et hicabı- Seadet hicabı- Şefaet hicabıAllah-u teala Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in nuruna o hicablara girmesi için emir verildi, O nur Kudret hicabında on iki bin yıl “ Subhan-el Eliyyul E’la “, Azamet hacabında on bir bin yıl “Subhane alim-is sırrı ve eğfa “, İzzet hicabında on bin yıl “ Subhan-el melik-il mennan “, Heybet hicabında dokuz bin yıl “ Subhane men huve geniyyun la yeftegir “, Ceberut hicabında sekiz bin tıl “ Subhan-el kerim-ul Ekrem”, Rahmet hicabında yedi bin yıl “ Subhane rebb-il Arş-il azim “, Nubuvvet hicabında altı bin yıl “ Subhane rebbike rebb-il izzeti emma yesifun “, Kibriya hicabında beş bin yıl “ Subhane azim-il E’zem”, Menzelet hicabında dört bin yıl “ Subhan-el elim-ul kerim “, Ref’et hicabında üç bin yıl “ Subhane zil mulki vel melekut “, Seadet hicabında iki bin yıl “ Subhane men yuzil-ul eşya vela yezul “ Şefaet hicabında bin yıl “ Subhanellahi ve bihemdih, subhanellah-il azim “ dedi.Hz. Ali aleyhi selam devamında buyurdular: Allah-u teala sonra o nurdan yirmi tane nur denizi yarattı, her deniz de öyle ilimler vardı ki onları Allah’tan başka kimse bilemez, Allah Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve alih’in nuruna o denizlere girmesi için emretti o denizlerden bazılarının isimleri şöyledir:- İzzet denizi- Sabır denizi- Huşu denizi- Tevazu denizi- Rıza denizi- Vefa denizi- Hilm denizi- Takva denizi- Korku denizi- Tövbe denizi- Amel denizi- Çokluk denizi- Hidayet denizi- Siyanet denizi- Heya deniziBöylelikle o hazretin nuru bütün denizlerde yüzdükten sonra Allah-u teala ona şöyle buyurdu: Ey benim Habibim, ey benim ilk yarattığım, ey benim ilk ve son resulüm! Sen kıyamet gününün şefaetcisisin, bunun karşısında o parlayan nur secdeye gitti, secdeden kalktığında ondan yüz yirmi dört bin damla döküldü, Allah Hz. Resulullah’ın nurundan dökülen bu damlalardan yüz yirmi dört bin peygamberi yarattı, o nurlar yarandıktan sonra Hz. Resulullah’ın nurunun etrafında tavaf etmeye başlayıp şöyle dediler: “ Subhane men huve alimun la yechel, Subhane men huve helimun la ye’cel, Subhane men huve geniyyun la yeftegir ”.Allah’u teala onlara şöyle nida etti: Acaba beni tanıyormusunuz?Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihin nuru diğer nurlardan daha önce cevap vererek dedi: “ Ente Allahilleziy lailahe illa ente vehdeke la şerike leke rebbul erbab ve melikil muluk ” Allah-u teala Hz. Resulullah’ın nuruna seslenerek: Benim seçilmişim, habibim, dostum, mahlukatımın en üstünüsün, senin ümmetin ümmetlerin en hayırlısıdır, dedi. Sonra o hazretin nurundan bir cuher yarattı ve onu ikiye böldü, yarısına heybet gözüyle baktığında o tatlı bir suya dönüştü, diğer yarısına Şefakkat gözüyle baktı ve Arş’ı ondan yaratarak suyun üzerine yaydı, sonra Kürsüyü Arş’ın nurundan, Lovhu kürsünün, Kalemi lovhun nurundan yarattı, kaleme vahiy ederek buyurdu: Benim tevhidimi yaz, kalem bu vahiy üzerine medhuş olup kendisinden geçti ve bin yıl öyle kaldı, kendine geldikten sonra şöyle arz etti: Rabbim! Ne yazayım? Buyurdu: “ La ilahe illalla Muhammedun resulullah ” kalem Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in ismini işitince secdeye giderek arz etti: “ Subhanel vahidil gehhar, Subhanel azimul E’zem ” başını kaldırdıktan sonra Şehadeteyni yazıp arz etti: Ey Rabbim! İsmini kendi ismine yakın kılıp, yadını kendi yadına yaklaştırdığın Muhammed kimdir? Hakk Teala ona şöyle buyurdu: Ey kalem! Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım, yarattığım her ne kadar mahluk var ise hapsini onun hürmetine yarattım, Müjdeleyen ve korkutan odur, nur saçan, şefaet eden ve benim habibim odur.Kalem o hazretin mübarek isminin lezzetinden şöyle arz etti: “ Esselamu aleyke ya Resulullah!”Hazret cevabında buyurdu: “ Ve aleykum esselem minniy ve rehmetullahi ve berakatuh ”O günden sonra selam vermek müstehap cevap vermek ise vacip oldu.Daha sonra Allah Kaleme onun Kaza ve kaderini ve kıyamete kadar olacak şeyleri yazması için emir verdi, sonra Hz. Resulullah’a selavat gönderip onun şiaları için kıyamet gününe kadar istiğfar etmeleri için bir takım melekler yarattı, O hazretin nurundan cenneti yaratarak ona dört sıfatla ziynet ve güzellik bağışladı:- Tazim- Celalet- Sehavet, cömertlik- Emanet Cenneti kendi sevdikleri ve ona itaat edenler için karar kıldı. Sonra gökleri o sudan yükselen buharlardan yerleri ise onun köpüklerinden yarattı, yeryüzünü yarattığında o bir gemi misali hareket halindeydi, dağları yeri sabitlemek için yarattı, Sonra azametli bir melek yaratarak yerleri onun omzuna yükledi, bir taş yaratıp meleğin ayaklarını onun üzerinde karar kıldıktan sonra, Büyük bir inek yarattı ve o taşı ineğin sırtına koydu ve büyük bir balık yaratarak ineği onun sırtına biraktıktan sonra o balığı suyun içine bıraktı ve o suyu havanın üzerine koydu ve hava zulmetin üzerindedir, zulmetten o tara ne olduğunu Allah’tan gayrısı bilmemektedir. Daha sonra Arş’ı şu iki nurla münevver kıldı: Fazl nuru, Adl nuru. Fazl nurundan aklı, ilmi, Hilm’i ve cömertliği yarattı, Akıldan, korkuyu; ilimden Rıza ve hoşnutluğu, Hilimden ise sevgi, cömertlik ve muhabbeti yarattı.Bütün bu sıfatları Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’in toprağıyla karıştırdıktan sonra, Hz. Resulullah’ın ümmetinden olan müminleri, daha sonra güneşi, ayı, yıldızları, geceyi, gündüzü, aydınlığı, karanlığı ve diğer melekleri Hz. Resulullah’ın nurundan yarattı.Allah-u teala o hazretin nurunu yetmiş üç bin yıl Arş’ın altında, yetmiş bin yıl cennette, yetmiş bin yıl Sidret-ul Munteha’da beklettikten sonra o nuru bir gökyüzünden diğerine göndererek birinci gökyüzüne ulaştırdı. O nur Birinci gökyüzünde olduğu vakir Alla-u teala Adem’i yaratmayı irade etti, Cebrail’e yeryüzüne inip Adem’in bedeni için bir kabza toprak getirmesi emrini verdi, Şeytan Cebrail’den daha erken gelerek yeryüzüne: Allah senden cehennemde yakacağı mahluklar yaratmak istiyor, zira melekler geldiğinde onlara benden cehennemin dokunabileceği mahluklar yaranmasından Allah’a sığınırım diye söyle, dedi.Cebrail indiğinde yeryüzü ondan bağışlama ve yardım diledi, Cebrail dönerek Rabbine şöyle arz etti: Ey Rabbim! Yeryüzü benden sana sığındı, ve ben ona merhamet ettim, Aynı şekilde Allah Mikail ve İsrafil’i bu iş için görevlendirdi ve yeryüzü her defasında Allah’a sığınarak onlardan merhamet diledi, bu kez Allah-u teala Azrail’i yeryüzünden toprak getirmesi için görevlendirdi ve Azrail yeryüzüne indiğinde yeryüzü diğerlerinden olduğu gibi Azrail’den de merhamet dileyip Allah’a sığındı Azrail ona şöyle dedi: Ben de Allah’ın verdiği emre itaatsizlik etmekten Allah’a sığınırım. Böylece yeryüzü torağının aşağısından yukarından, siyahından kırmızısından ve beyazından, yumuşağından ve sertinden birer kabze toprak aldı, bu nedenledir ki insan oğlunun ahlakı ve renkleri muhtelif ve farklıdır.Allah-u teala Azrail’e vahiy ederk buyurdu: Neden sende diğerleri gibi yeryüzünün yalvarışlarına itina etmeyip onu dinlemedin?Arz etti: Senin emir ve fermanına uymak ona merhamet etmekten daha üstündür.Allah vahiy etti: Bu topraktan ararlarında peygamberlerin, iyilerin, eşkiyaların ve kötülerin olduğu mahluklar yaratacağım ve seni onların ruhunu kabzetmek ve almakla görevlendiriyorum. Daha sonra Cebrail’e Ahiriz zaman peygamberinin mukaddes ve bütün mahlukatın yaratılış sebebi olan o nurlu beyaz toprağı olan kısmını getirmesini emretti, Cebrail Kerrabiyan, Saffat ve Müsebbihan melekleriyle mukaddes zerihin olduğu mekana gelip ondan bir kabze alarak onu tesnim, tazim, tekrim, tekvin, rahmet, hoşnutluk ve aff suyuyla karıştırdılar, O hazretin mübarek başını hidayet, sinesini şefakkat, ellerini cömertlik, kalbini sabır ve yakin, fercini iffet, ayaklarını şeref ve mübarek nefeslerini güzel kokudan yarattı, sonra o toprağı Adem’in toprağıyla karıştırdı, Adem’in bedeni tamamlandığında meleklere şöyle buyurdu: Ben topraktan olan bir beşer yaratacağım ona ruh verdiğimde hepiniz ona secde edin, melekler Adem’in bedenini alıp cennetin kapısına bırakıp secde etmek için Allah’ın emrini beklediler, Allah-u teala Ruhun Adem’in bedenine giydirilmesi için emir verdi, ruh bedenin darlık ve küçüklüğünü görünce ona girmekten kaçındı, Allah ona buyurdu: Zorla ve istemeden onun bedenine gir, zorla ve istemeden çık, Ruh Adem’in gözlerine vardığında Adem melekleri görüyor ve onların tasbihini duyuyordu, Ruh burnuna vardığında hapşurdu ve Allah onu dile getirerek Elhemdulillah dedi, ve bu Adem’in ilk kelimesiydi. Allah-u teala ona vahiy etti: Ey Adem! Allah sana rahmet eylesin. Seni rahmet üzerine yarattım, rahmetimi söylediğin o kelimeyi söylediğiniz sürece senin ve evlatların için karar kıldım. Bu sebeple hapşuran kimseye dua etmek sünnet haline geldi ve şeytan için haşuran kimseye dua etmekten daha ağır ve kötü bir şey yoktur.Adem yukarı doğru baktığında Arş’a: “ Lailahe illallah Muhammedun Resulullah ” ve o hazretin Ehl-i beyt’inin isimlerinin yazılı olduğunu gördü. Ruh ayaklarına varmadan dizine vardığında ayağa kalkmak istedi mam başarılı olamadı bu yüzden Allah buyurmuştur: İnsan Aceleci olarak yaranmıştır. Enbiya/37.

( Bihar-ul Envar: c.15 s.28 Heyat-ul Gulub: c.3 s.26-31 El-Katra: c.2 s.125-130 )

20 Ağustos 2008 Çarşamba

TARİHİ MEKTUPLAR

HAZRETİ İMAM CAFERİ SADIK ALEYHİSSELAM BUYURDU Kİ:DOĞUYA DA GİTSENİZ BATIYA DA GİTSENİZ, DOĞRU SÖZ SADECE BİZİM EVİMİZDEN ÇIKMIŞTIR. NEREDE HAKK SÖZ BULURSANIZ HEPSİ HAZRETİ ALİ'NİN DİLİNDEN SİZE ULAŞMIŞTIR…


Müminlerin emiri Hz. Ali aleyhisselam Cemel savaşından döndükten sonra
Ebu Süfyan oğlu Muaviye (Allah ona lanet etsin) Hz. Ali'ye aleyhisselam bir mektup yazdı.
Allah’ın kulu ve Allah’ın kulunun oğlu Ebu süfyan oğlu Muaviyeden, EbuTalip oğlu Ali'ye.
Sana faydalı olanı bıraktın ve sana zarar veren şeylerin peşine düştün. Allah’ın kitabına ve peygamberin sünnetine karşı çıktın. Allah Resulünün havarileri olan Talha, Zübeyr ve Müminlerin anası Ayşe’ye yaptıklarının haberi bana ulaştı. Senin üzerine öyle bir ordu göndereceğim ki ateş topu gibi yakıcı olacak ve hiçbir su onu söndüremeyecek… Ordun seni gururlandırmasın, savaşa hazır ol. Senin karşına daha önce hiç rastlamadığın ordu ile geleceğim. Savaşa hazır ol. Vesselam…

Mektup Hz. Aliye ulaşınca açıp okudu ve ona şu mektubu yazdı:
Bismillahirrahmanirrahim.
Allah'ın kulu ve Allah'ın kulunun oğlu Resulullah'ın kardeşi ve amcası oğlu vasisi onu yıkayan ve onu kefenleyen, kızı betülün kocası ve Hasan ile Hüsey'nin babası Ebu Talib oğlu Ali'den Ebusüfyan oğlu Muaviye'ye.Ben daha önce senin yakınlarını dedeni dayını ve amcanı Bedirde öldürdüm. Onları öldürdüğüm kılıcım gene yanımdadır. Aynı güçle onu taşıyorum. Kalbimdeki sebatla bedenimdeki kudret ile rabbimden olan yardım ile Zülfikar yine yanımdadır.Peygamber onu kendi elleriyle elime vermiştir. Vallahi ben Allahtan başkasını rabb edinmedim. Muhammed'den başkasını peygamber edinmedim. İslamdan başka dine geçmedim. Kılıcımı da değiştirmedim. Elinden gelen çabayı göster. Şeytan sana egemen olmuş, cehalet ve tuğyan seni bürümüştür. Zalimler yaptıkları zulmün karşılığını mutlaka görecektir. Hidayete uyanlara ve ateşten korkanlara selam olsun.Sonra mektubunu mühürleyerek ashabından Terimmah bin Udey bin Hatemi Tâi’ye verdi. Terimmah çok heybetli, güçlü, dili son derece fasih ve cevap vermekten asla geri kalmayan edip birisiydi. Hz. Ali kendi sarığını onun başına sararak kızıl tüylü deveye bindirip buyurdu ki: Ey Terimmah bu mektubu al ve Şama giderek Muaviye'ye ver ve cevabını getir. Terimmah mektubu alarak kendi sarığının içine sakladı ve bineğine binerek Şama gitti. Şam'da Muaviyenin sarayını sordu. Kapıya vardığında muhafızlar Ona kimi istediğini sordular. Önce Muaviyenin arkadaşlarını sonra da kendisini görmek istiyorum dedi. Kimi istiyorsun dediler. Terimmah buyurdu ki: Çakal, tilki, sansar ve sırtlanı istiyorum.(Mervan, Amrı As, Ebu Hüreyre ve Ebu Âveri istiyorum dedi)Dediler ki yeşil sarayın içinde bir bostanda oturuyorlar. Onların yanına gidince dördü de dediler ki: Şuraya bakın uzun boylu bir bedevi gelmiş. Gelin şununla alay edelim. Terimmah onların yanına gelince ona bakıp gülerek dediler ki: Ey Uzun boylu bedevi! Gökyüzünde bir haber var mı? Terimmah buyurdu ki: Evet. Haber var. Allah azze ve celle göktedir. Ölüm meleği havadadır. Hz.Alinin kılıcı boynunuzun arkasındadır. İnecek belalara hazırlanın ey eşkıya tayfası.Dediler ki: Nerden geliyorsun: Buyurdu ki: Özgürlerin önderi Razı olunmuş insan Takva abidesinin yanından geldim. Dediler ki: Nereye gidiyorsun? Terimmah buyurdu ki: Sizin emir zannettiğiniz şu alçak münafığın yanına gidiyorum.Onun Hz.Alinin Muaviyeye gönderdiği elçi olduğunu anlayınca dediler ki: O şu anda -Meşguldür. Buyurdu ki: Neyle meşgul? Cennet mi dağıtıyor cehennemi? Dediler ki: Hayır. Yarın Aliye karşı savaşacağı askerleriyle toplantı yapıyor. Dedi Ki: Yazıklar olsun ona.Hemen Muaviyeye haber göndererek Ebu Talip oğlu Ali'nin yanından gelen bir bedevi var. Öyle konuşuyor ki asla cevaptan geri kalmıyor. Tedbirini al. Sakın gafil olma diye bildirdiler. Terimmah onlarla otururken haberi alan Muaviye hemen Yezide haber göndererek kapılara nöbetçiler ve muhafızlar dikmesini ve görüntü yapmasını istedi. Yezidin yüzünde darbe izi vardı ve konuşurken bağırarak konuşurdu. Terimmaha saraya girmek ister misin dediler. Zaten bunun için gelmişim dedi. Terimmah siyahlara bürünmüş muhafızları görünce. Bu cehennem bekçisi Malikin zebanileri gibi durup yolu kapatan ve dar edenler de neyin nesi dedi. Terimmah Yezidin muhafızlara bağırdığını görünce yaklaşarak dedi ki: Bu uğursuz oğlu uğursuz ve boğazı haddinden fazla geniş ve hortumla dövülmüş olan da kim?Dediler ki Sus ey bedevi. Bu, emirin oğlu Yeziddir. Dedi ki: Yezid de kim oluyor. Allah onu muradına erdirmesin. Babası da kim oluyor? Düne kadar küfür denizinde boğulurken bugün halifelik koltuğuna oturmuşlar.Yezid bunu duyunca gazaplandı ama babasından izinsiz bir şey yapamayacağını ve onu öldürmenin doğru olmayacağını bildiğinden sinirini yatıştırarak dedi ki: Ey Bedevi! Müminlerin emiri sana selam yolluyor. Terimmah dedi ki: Müminlerin emirinin selamını Küfeden yanımda getirmişim zaten.Yezid dedi ki: Benden ne istersen söyle. Müminlerin emiri senin isteğinin yerine getirileceğini söyledi. Terimmah dedi ki: Ondan şunu istiyorum. Hemen o tahttan kalksın ve orada oturmaya daha layık olana bıraksın.Dedi ki: Az önce ne istiyordun. Terimmah dedi ki. İçeri girmek istiyorum. Hemen perdeleri kaldırdılar ve Terimmah kapıya geldi. Terimmah ayakkabılı olduğundan Ona ayakkabılarını çıkarmalarını söylediler. Terimmah sağa sola bakarak dedi ki: Niye çıkaracakmışım ki. Bu adam kutsal Tur vadisinin rabbi mi ki?Muaviyeye dönüp baktı. Muaviye yanında bütün dostları yakınları ve hizmetkârları ile yüksek bir yerde tahtında oturmuştu. Askerler Terimmah'ı onun önüne getirince Muaviyeye dönerek: Selam olsun sana ey isyankâr kral dedi.Amrı As Terimmah'a yaklaşarak: Ne yapıyorsun? Ona Emirülmüminin (Müminlerin emiri) diye selam versene deyince Terimmah buyurdu ki: Ey ahmak! Müminler bizleriz. Kim bunu bize emir olarak tayin etmiş ki?Muaviye dedi ki: Ne getirdin ey arap?Terimmah buyurdu ki: Masum imamdan mühürlü bir mektup getirdim.Muaviye: Onu bana getir.Terimmah: Senin divanına yaklaşmaktan hoşlanmıyorumMuaviye: O zaman benim vezirime ver. (Amrı Ası gösterdi)Terimmah: Asla. Emir zalimdir veziri de haindir.Muaviye: O zaman oğlum Yezide ver.Terimmah: Biz şeytana razı olmadık ki onun evlatlarına da razı olalım.Muaviye: O zaman şu köleme ver.(Yanında duran kölesini gösterdi)Terimmah: Haram yoldan kazandığın parayla aldığın köleyi hakk olmayan yolda kullanmaya hakkın yoktur.Muaviye: Ya arap! Bu mektubu almanın bir yolu yok mu?Terimmah: Yerinden kalkıp geleceksin ve severek bu mektubu eline alacaksın. Çünkü bu mektup çok değerlidir. Kerim bir imamın, müminlere karşı merhametli olanın ve ilimler sahibinin mektubudur.Muaviye bunu duyunca sinirle yerinden kalktı ve mektubu hışımla alarak mührünüAçtı ve okudu. Daha sonara Terimmah'a dönerek: Ali'yi Kufede bıraktığında nasıldı? Terimmah buyurdu ki: Allaha hamdolsun onu geride bıraktığımda dolunay gibiydi ve etrafındaki ashabı da aynı parlak yıldızlar gibiydiler. Bir şeyi emrettiğinde hemen yapılır, bir şeyi yasakladığında cesaret edilmez. Öyle heybetli ve cesaretli bir önderdi ki bir orduyla karşılaştığında onu dağıtır, bir düşmanla karşılaşınca hemen cezasını vererek işini bitirirdi. Muaviye dedi ki: Peki Hasan ile Hüseyin nasıldı?Buyurdu ki: iki genç takva önderi, iki faziletli, Hz.Alinin sağ ve sol kolları, dünya ve ahireti ıslah edenler olarak onların yanından ayrıldım. Muaviye biraz sustuktan sonra dedi ki: Dilin ne kadar da fasihmiş ey Arap! Alinin yanında senden daha üstünü yoktur herhalde.! Terimmah dedi ki: Sus ve bu sözünden dolayı istiğfar et ve bir yıl keffare orucu tut. Hz.Ebu Talip oğlu Âli'nin kapısına varırsan yanında öyle edip ve âlimler temiz ve seçkin faziletli insanlar görürsün ki yüzlerinde secde izleri vardır kendilerini yakıcı ateşe dahi atmaya hazırdırlar. Kalplerine zırh giydirmişler içinde sadece mevlanın sevgisi vardır. Geceleri ibadetle gündüzleri oruç tutmakla geçirirler. Allah yolunda ve Allah velisinin yolunda kınayıcıların kınamasına asla aldırış etmezler. Onları bu halde görürsen onların ilim deryasının dalgalarında boğulursun.O sırada Amrı As Muaviyenin kulağına yavaşça: Bu adama biraz para verirsen senin hakkında hayır konuşur. Bilirsin ki Araplar lokmanın kuludur.Muaviye dedi ki : Ey arap.Sana biraz para vs..verirsem alır mısın?Terimmah dedi ki: Aksine önce senin ruhunu bedeninden çekip almak isterim. Neden hazinendeki paranı da almayayım ki.?Muaviye ona onbin dirhem verilmesini emretti. Daha sonra artırayım mı dedi. Terimah artır Allah artıranları sever. Deyince yirmi bin dirhem yaptı.Terimmah dedi ki: Allah tektir teki sever. Bu hediyeyi tek yap, çifti bırak. Muaviye otuz bin dirhem emretti.Terimmah biraz bekledikten sonra buyurdu ki: Sen benimle alay mı ediyorsun ey kral.Ne oldu ki ey arap deyince buyurdu ki: Tahtında oturmuş benimle alay ediyorsun. Bu paraları ne sen görmüşsün ne de ben. Tıpkı dağın başında esen boş rüzgâr gibi. Paraları görelim.Paraları getirip önüne koyunca Terimmah sustu ve bir şey demedi.Amrı As Terimmah'a dedi ki . Ey arap! Müminlerin emirinin hediyesi hakkında bir şey demeyecek misin?Terimmah: Bu Müslümanların malıdır, âlemlerin rabbinin hazinesindendir. Allahın Salih bir kulu onu almıştır.Muaviye kâtibine dönerek dedi ki: Ali'nin cevabını yaz. Bu adam benim dünyamı kararttı. Bu adama tahammül edemeyeceğim.Kâtip eline kağıt alarak şöyle yazdı: Allahın kulu ve Allahın kulunun oğlu Ebu Süfyan oğlu Muaviyeden Ali bin Ebu TalibeSana Şam ordularından öyle bir ordu göndereceğim ki bir ucu Kufede bir ucu da akdenizde olsun. Sana bin deve yükü buğday ve her buğdayın altında bin asker yollayacağım. Ya Osman'ın katillerini bize teslim edersin ya da sonra demiyesin ki Muaviye aşırıya gitti. Iraklıların birlik beraberliği de seni kandırmasın. Onlar bir eşek sürüsü gibi her ne yöne çekersen gelirler. Vesselam.Terimmah kalemin altından çıkan yazıları görünce dedi ki: Fesüphanallah. Hanginiz daha yalancısınız bilemiyorum. Bu büyük iddialarınla sen mi yalancısın yoksa yazdıklarıyla bu kâtip mi yalancı?Doğu ve batıdaki bütün insanlar ve cinler bir araya gelse de asla böyle bir şey mümkünDeğil kiMuaviye dedi ki: Vallahi ben ona böyle yazmasını demedim. Benim emrim dışında yazmış.Terimmah dedi ki: Eğer sen emretmeden yazdıysa seni zayıflatmıştır ve sana ihanet etmiştir. Eğer senin emrinle yazdıysa seni rezil etmiştir.Eğer kendinden yazdıysa sana hıyanet etti. Eğer sen emrettiysen hem sen zalim ve hainsin hem de kâtip.Bu boş korkutmaları bırak. Senin bu yazdıklarının sineğin kanadı kadar dahi değeri yoktur. Allaha yemin olsun Hz.Alinin sesi güçlü ve büyük gagalı bir horozu var. Senin bütün buğdaylar kadar olan askerlerini yutar, boğazından geçirir çenesinin altında toplar.Muaviye dedi ki: Allaha yemin olsun doğrudur. O. MALİK BİN EŞTER den başkası değildir.Muaviye dedi ki: O zaman yaz. Muaviyenin gökteki yıldızlar kadar askeri vardır.Terimmah dedi ki: Hz. Ali tıpkı bir güneş gibidir. Çıktığı zaman bütün yıldızlar yok olur.Muaviye dedi ki. Al bu paraları hemen Kufeye geri dön .Daha sonra Muaviye yanındakilere dönerek: Keşke sizin hepinizi verip bu adamın bildiğinin yüzde birini bilen bir adamım olsaydı.Amrı As da ona dedi ki: Ey Muaviye. Eğer sen Ali gibi olsaydın biz de Terimmah gibi olurduk. Herkes kendi adamıyla tanınır.Muaviye dedi ki: Alah senin cezanı versin. Senin bu sözün Terimmah'ın sözlerinden daha çok acıdır. Terimmah'ın sözleri dünyamı kararttı.Daha sonra Terimmah tam giderken içeriye kırk kişi birden girerek bu adam bizim devemizi çalmıştır. İşte bunlar da şahitler diyerek deveye el koydular. Terimmah oturup düşündü. Devenin elinden alınıp hırsızlıkla suçlandığına mı yoksa yaya olarak Kufeye döneceğine mi yansın. Bütün zahmetlerin boşa çıkmasından korkarak oturup yüzünü Kufeye döndü ve Hz. Aliye tevessül ederek NADİ ALİYYEN duasını okudu. Sonra duasının icabet edildiğini kendi kalbinde hissedip Muaviyeye dönerek benim iki tane şahidim var ki senin kırk şahidinden daha üstündür. Nedir deyince Terimmah buyurdu ki: Sizin deveniz erkek miydi dişi mi? Dediler ki dişidir. Buyurdu ki: İşte benim iki şahidim ve devenin iki yumurtalığını gösterdi. Deve mucizeyle erkek olmuştu. Muaviye ve adamları kendi rezilliklerine güldüler ve Terimmah tekrar Kufeye Allahın aslanının yanına geri döndü…
Kaynaklar: Bihar ul Envar c 33 sf 290El İhtisas (Şeyh Mufid ) sf 138…


Amr bin As’ın Muaviye’ye Mektubu

Amr bin As'ın İmam Ali Aleyhisselam hakkında övgü dolu celciliye diye meşhur olan bir kasidesi vardır. Bu kasidede Gadir gününün olaylarına işaret edip O’nun velayetini tasdik ediyor. Amr bin As Mısır valisi olunca Muaviye ondan Mısır'ın vergisini istedi. O vermedi. İkinci ve üçüncü olarak mektup yazdı, Amr ise cevap olarak uzun bir kaside yazarak gönderdi. Allame Emini bu kasideyi El-Gadir kitabının ikinci cildinde nakletmiştir. Muhammed Ali Ensari’de onu çok güzel bir şekilde Farsçaya şiir halinde çevirmiştir. Biz de şimdi o şiirin tercümesini naklediyoruz.
Muaviye ey cahil adam, cahillik maskesini yüzünden kaldır. Meğer sen benim Sıffın’da ki hilemi unuttun mu? Bazı Şamlılar senin emrinle buraya geldiler. Onlara, her farz şey senin sevgin olmasa batıl iştir dedim. Bütün bu sözleri benden işitip gittiler. Cahil Şamlılar benden, acaba biz İmam Ali Aleyhisselam'ı kalbimizden silebilir miyiz? Diye sordular. Evet dedim, O’ndan daha faziletlisini bulabilirseniz eğer. İmam Ali Aleyhisselam, Osman'ın kanını dökmüş sizler de O’nun kanını dökünüz. Şam ordusu benden bunu duyunca kin ile savaşmaya başladı. Aslandan kan istemek için hepsi kayışlarını sıkıştırdılar, İmam Ali Aleyhisselam bir ejderha gibi bizleri yendi. Kuranlar’ı mızraklara vurdum, zor işi kolaylaştırdım sana. Orduya avret açmayı öğrettim ki böyle kurtuldular aslandan. Allah'ın aslanının kılıcı önünde kendimi toprağa atarak açılıp saçıldım.
Muaviye unuttun mu Devmet-ul Cendel de konaklamamı? Samiri’nin buzağısı gibi olan o akılsız ve sefih adam Ebu Musa Eşari'yi. Beni de kendisi gibi cahil ve akılsız bir buzağı sandı. Onu öylesine yumuşattım ki her ne istediysem oldu. İmam Ali Aleyhisselam'ı hilafetten azlettim yüzüğün parmaktan çıkması gibi. Sana onu giydirdim ayakkabı giymen gibi. Sen hilafetten ümitsiz olunca bana geldin. Ben seni minberin üstüne koydum ve acını öylece unuttun. Seni bu dünyada ben meşhur ettim. Bil ey ciğer yiyen Hind'in oğlu, büyük küçük her kes bilsin. Eğer benim hilem olmasaydı sen halife olamazdın. Dinimi dünyaya sattım ve kendimi büyük bir kuyuya attım. Meğer biz Gadiri Hum'da Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem'in yanında değil miydik? Allah'ın emriyle hepimize buyurdu. Bir minber yaptı develerin yüklerinden öyle ki bütün her kes O’nu gördü. İmam Ali Aleyhisselam'ın kemerinden tuttu ve hepimiz bunu gördük. İmam Ali Aleyhisselam’a Emir-el Muminin dedi ve Cebrail bunu arştan demiştir buyurdu. Ben kimin mevlası isem İmam Ali Aleyhisselam’da onun mevlasıdır o kimse ister cahil olsun, ister alim. Kim benim ahdimi kırarsa Allah’ta onun kemiklerini kırsın. Ömer gelip ne mutlu sana ey İmam Ali Aleyhisselam diyerek O’nu tebrik etti. Canı ve kalbiyle İmam Ali Aleyhisselam'ın elini öpüp ilk olarak biat etti.
Ben ve sen yaptığımız işle kendimizi cehenneme attık. Nasıl Osman'ın kanıyla kurtuluruz o zor yerde. İmam Ali Aleyhisselam yarın mahşer günü hasmımızdır ve Allah bizi cezalandırır. Ne cevap vereceğimi ve ne gibi bir özür getireceğimi bilmiyorum. Ey Hind'in oğlu! Sen benimle ahdettin o savaş tamam olunca. Hicaz aslanlarından ümidin kesilince buraya geldin. Sen bana Mısır valiliğini verdin, ta o şirin sudan içeyim. Dinimden geçerek çalıştım, ta seni batıl olarak hilafete oturtayım. Bütün iyi adamları hapsettin. Sen emrettin her yere, ta kafileler sana gelsin. Şimdi Mısır parasını benden istiyorsun bu ne batıl düşüncedir. An o günü ki ordun köpekler gibi bağırıyordu. İmam Ali Aleyhisselam'ın eline düşmüştüler ve sesleri göğe çıkıyordu. Malik'in kılıcıyla senin askerlerinin başı kesiliyordu. Senin askerlerin nasıl Iraklılar’dan korkuyorlardı. Sen tuzağa düşmüş bir av gibi tuzaktan kurtulmak istedin. Her yeri kendine küçük gördün ve ne yapacağını bilmedin. Bana el verdin ben de hilemle o olayı rahat bitirdim. Şimdi pişman ol ki benden bunu istiyorsun. Duydum ki Utbe'ye Mısır ve Nil'i al demişsin. Allah'ın adına and olsun ki eğer böyle bir iş yaparsan. Firavun gibi Mısır’ı bırakıp, Haman gibi korkuyla gidersin. Öyle bir ordu Şama gönderirim ki senin damarlarını çekerler. Hilafetten seni çekip başka yere oturturlar. İmam Ali Aleyhisselam daha layıktır hilafete, ey cahil, rezil ve kötü adam Muaviye! Nasıl yapacaksın sen o zaman, bir sinek gibi dolaşırsın. Muaviye kötü şeylerin merkezi, İmam Ali Aleyhisselam ise fazilet ve iyiliklerin toplamıdır.
Kaynak: Keşf-ul Gumme s. 48



Ömer'in Muaviye'ye Mektubu

İmam Hüseyin Aleyhisselam şehit edildi ve haber Medine’ye ulaştı. Kerbela’da, İmam Aleyhisselam’ın ev halkından 18 kişi vardı ve 54 kişi Ehl-i Beyt Aleyhimusselam’ın dışındaydı. Hermele Lanetullahi aleyh tarafından Ali Asger Aleyhisselam’ın şehit edildiği haberi Medine’ye ulaşınca, İmam Aleyhisselam’ın yakınları, Ümmü Seleme’nin evinde yas tutmaya başladılar. Bunlar arasında Muhacir ve Ensar’dan kimselerde vardı. Abdullah İbn-i Ömer bu olayı duyduğunda yüzüne vurdu ve; “Ey Ensar ve Muhacir! gördünüz mü Ehl-i Beyt Aleyhimusselam’ı nasıl şehit ettiler? Dedi ve Onlar Rableri katında rızıklanırlar’’ ayetini okudu ve devamla ‘‘Bundan sonra Yezit Lanetullahi aleyh’e bir engel yoktur’’ dedi. Bu konuşmadan sonra Abdullah İbn-i Ömer gece evinden çıktı ve hangi şehre gittiyse milleti ayağa kaldırdı ve herkese Yezit Lanetullahi aleyh’e lanet okumaları gerektiğini söyledi ve kendisi de okudu. Bunun olayı Yezit Lanetullahi aleyh’e ulaştı. Haberciler şöyle dediler; O nereye gidiyorsa sana lanet okuyor ve halkı tahrik ediyor ve millet arasında senin halife olmadığın sözünü yayıyor ve Ehl-i Beyt Aleyhimusselam’a olan sevgisini dile getiriyor ve herkese, bu sözler Halife Ömer’in oğlu Abdullah’ın sözleridir sözünü söyletiyordu. Şam, Dimeşk ve bütün şehirler çalkalanmaya başladı ve Abdullah İbn-i Ömer büyük bir toplulukla Şam’a geldi. Onun gelişini Yezit Lanetullahi aleyh’e haber verdiler. Halk onun yanında debdebeyle yürüyordu. Yezit Lanetullahi aleyh bu haberi getirenlere dedi ki; “Bu durum onun aceleciliğinden birisidir. Bir süre sonra o vazgeçecektir.” Abdullah İbn-i Ömer, yanındaki insanlarla beraber Yezit Lanetullahi aleyh’in sarayının önüne geldi ve durdular. Yezit Lanetullahi aleyh sadece, Abdullah İbn-i Ömer’in saraya girmesine izin verdi. Abdullah İbn-i Ömer ilk önce girmek istemedi ve Yezit Lanetullahi Aleyh, dedi ki; “Sen, Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem‘in Ehl-i Beyt’ine Aleyhimusselam karşı öyle bir iş yaptın ki, o işi ne Rumlar ne de Türkler yapabilirdi ve kalk bu hilafet makamından defol. Müslümanlar senin yerine senden daha hayırlı birini seçsinler." Yezit Lanetullahi aleyh onu alaylı bir tavırla karşıladı ve ona kibirle karışık “merhaba” dedi. Ve Abdullah İbn-i Ömer’i elbisesinden tutarak kendine doğru çekti ve ona şöyle dedi;“Ey Ebu Muhammed! (lakabıdır) Sakin ol, aceleciliğinden vazgeç, aklet, gözlerini aç bak, kulaklarını aç işit. Öz baban Ömer İbn-i Hattab hakkında ne diyorsun. O hidayet edici miydi? O Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in halifesi ve yardımcısı mıydı? O Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in eniştesi ve emanetçisi miydi? Ve O kimse Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e ne demişti bir hatırla. O demişti ki; ‘‘Ey Muhammed! Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem Lat ve Uzza’ya aşikâr bir şekilde ibadet ediliyor, sen ise Allah’a gizlice ibadet ediyorsun.” Abdullah İbn-i Ömer, (utangaç bir tavırla); “Sen nasıl diyorsan öyledir” dedi. Yezit Lanetullahi aleyh; “Senin baban mı benim babamı Şam’a vali tayin etti, yoksa benim babam mı senin babanı halife tayin etti? ”Abdullah İbn-i Ömer; “Benim babam senin babanı Şam’a vali tayin etti” dedi. Yezit Lanetullahi aleyh; “Senin babanın benim babamı Şam’a vali tayin etmesine razı mısın?”Abdullah İbn-i Ömer; “Evet, ben bu işe razıyım” dedi. Yezit Lanetullahi aleyh; “Öyleyse sen babanın yaptığına razısın değil mi?” Abdullah İbn-i Ömer; “Evet” dedi. Yezit Lanetullahi aleyh, Abdullah’ın elini eline vurdu ve onun koluna girerek; “Benimle gel, sana bir şey göstereceğim” dedi. Ve gizli bir odaya girdiler. Odanın içinde bir sandık vardı. Yezit Lanetullahi aleyh sandığı açtı ve sandığın içinden bir tabut çıkardı. Tabut (kutu) mühürlenmişti. Tabutun içerisinden bir tomar (yazı yazılmış şeyler) çıkardı. Tomarı açtı ve Abdullah’a sordu; “Ey Abdullah! Bu yazı kimin yazısıdır?” Abdullah İbn-i Ömer; “Bu benim babamın yazısıdır.” Yezit Lanetullahi aleyh tomardan bir mektup seçti ve açtı, onu okumaya başladı. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM “O kimse ki, bizi kılıçla İslam dinine mahkûm etti. Biz ikrar ettik ama kalplerimiz endişe ve korku içerisindeydi. Nefisler titriyor ve niyetlerimiz muzdarip idi ve gözlerimize diken batmıştı. Çünkü bizim inkâr ettiğimiz şeye bizi davet ettiği için ve O’nun kılıcından korunmak için itaat ettik. O’nun, Yemen’den gelen insanlarla bize galip gelmesinden ve bizi ortalıkta bırakmasından korktuk. Herke O’nu istiyor ve babalarının dinini terk ediyorlardı ve gittikçe çoğalıyorlardı. Hubil’e yemin olsun, Ofsan’a yemin olsun, Lat ve Uzza’ya yemin olsun. Ömer Lat ve Uzza’ya ibadet ettiğinden beri onları asla inkar etmedi ve ben hiçbir zaman ne söz olarak ne de fiil olarak O’nu Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i doğrulamadım. Kabe’ye dönüp ibadet etmedim (gerçekte) ve O’nun Rabbine inanmadım. Ve ben hiçbir zaman O’na selam vermedim. Ama hile ile olanlar hariç, o selamları da O’nun makamını elde etmek için, O’nun muhabbetini kazanmak için ve O’nun zararından korunmak için verdim. Ve O gerçekten büyük bir sihirle geldi bize ve Süleyman’ın, Davut’un, Musa’nın, İsa’nın, Ben-i İsrail’e getirdikleri sihirden daha büyük bir sihirle geldi bize. Ve onların sihirlerinin tamamıyla geldi ve onlar yaşasalardı ve Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i görseydiler, “Bu sihirbazların seyyididir, ağasıdır” derlerdi. Ey Muaviye! Kendi kavminin sünnetini al ve kendi milletinin usullerine tabi ol ve geçmişlerinin yaşadıkları şeylere karşı vefalı ol, ‘Nasıl olayım?’ dersen, onları yaşatarak, koruyarak. Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ve O’nun Ehl-i Beyt’ini Aleyhimusselam inkar ederek; çünkü Onlar diyorlardı ki; ‘‘Bizim bir Rabbimiz var ve bu Rabb’e itaat etmek gerekir.’’ Ve Onlar namaz ve hac diye bir şey ortaya çıkardılar ve bunları dinin temeli karar kıldılar ve Onlar bizim Rabbimiz hususunda yanılgıya düştüğümüzü zannediyorlardı. O Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e yardımcı oldular, Selaman ve Ebu Zer gibileri. Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem mübarek kılındı ve O’na uyanlar dediler ki; Güya O’na ilham oldu (vahyolundu) ve ilk beyt Bekke (Mekke) kıble karar kılındı ve alemlere hidayet oldu ve bu alemler için gerçekten bir hidayetçidir-Bakara) denildi. Ve dediler ki; vahy olundu ki; ‘’Sen kendi yüzünü senin razı olduğun kıbleye çevireceksin, yüzünü Mescid’ul Haram’a çevir.(ayet)’’ Onlar bundan sonra namazlarını taşa doğru dönerek kıldılar. Zaten, O’nun bu sihiri olmasaydı, Lat ve Uzza bizim üzerimizden gitmezdi ve halk onları terk etmezdi. Ki onlar da taştan, gümüşten ve altındandı. Hayır! Lat ve Uzza’ya yemin olsun ki; ben kendi dinimizden çıkmak ve O’nun boş sihirlerine ve kuruntularına uymak için herhangi bir sebep bulamıyorum. Gözlerini aç ve bak kulaklarını aç ve dinle, düşün kalbinle ve aklınla. Onların durumu ne idi ve ne oldu. Lat ve Uzza’ya şükreyle. Çünkü Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den sonra Ebu Bekir, O’nun hilafetini ele geçirdi ve O’nun makamını gasbetti ve kanlarını döktü ve onların helal ve haramlarını değiştirdik. Vacip olarak bildiklerini kendi lehimize çevirdik. Onlar Rablerinin vacip ettiklerini ayakta tutup onun üstüne birbirlerine yardım ettiler. Mutlu ve yükselircesine bir hayat sürerken biz zahiren boyun eğiyor ve gizlide onlara olan kinimizi şiddetlendiriyorduk. Ve onların kendi aşiretlerine olan kavmiyetçiliklerinden başka bir hileleri yoktu. Ebu Bekir hilafeti ele geçirmesiyle, Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kendi vasisini ve yardımcısını bir kenara itti. O’nu (Ali Aleyhissem) öyle övüyorlardı ki göklere çıkarıyordular ve O’nu kahraman ilan ettiler. Ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem O’nu kendisine enişte bile etti. Ve O’nu Haydar diye adlandırmışlardı. Sonra O kadına’da ( Fatıma Selamullah aleyha) dediler ki, güya O âlemlerin kadınlarının seyyidesidir ve O’nun adını Fatıma Selamullah aleyha koydular. Ben o zaman geldim (Ebu Bekir halife olunca), Fatıma Selamullah aleyha’nın evine. Ve Hasan ve Hüseyin Aleyhisselam’ın, Zeyneb Selamullah aleyha’nın, Ümmü Gülsüm Selamullah aleyha’nın evde olduğu bir sırada, ben evin önüne geldim ve benimle birlikte Halit İbn-i Velit de vardı ve Gunfuz Lanetulahi aleyh ve Ebu Bekir’in hizmetçisi ve seçilmiş taraftarlarımızdan bir miktar da yanımızda vardı ve ben kapıyı şiddetli bir şekilde dövmeye başladım. Fizze Selamullah aleyha (Hz Ali Aleyhisselam’ın hizmetçisi) cevap verdi; “Ne istiyorsunuz? ”Ben O’na dedim ki; “Ali Aleyhisselam’a söyle kendi batıl fikirlerini bıraksın ve hilafet tamahıyla kendi nefsini soğutmaya çalışmasın. Çünkü bu hilafet senin için değil. Bu emr müslümanların seçtikleri kişi içindir.”Ey Muaviye! Lat ve Uzza’nın Rabbine yemin olsun (Bunlara göre yeryüzünün ilahları Lat ve Uzza idi. Gökyüzünün ilahı ayrıydı.) Eğer emr (hilafet), Ebu Feşel (Ebu Bekir) için olmuş olsaydı ve benim zihnimde onun ulaştığı yere ulaşma fikri olmasaydı, O (Ebu Bekir) asla hilafet makamına oturamazdı. Ben (Ali Aleyhisselam’ın kapısının önünde) gözlerimi ve kalbimi açtım ve millete dedim ki; “Hilafet Kureyş için değil mi? Siz halifeye itaat ederseniz, Allah’a itaat etmiş olacaksınız.”Ey Muaviye! Ali Aleyhisselam’ın ne yaptığını görmedik mi? Çektiği kılıçlar, savaşlarda atalarımızı öldürmesi ve O’na Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e yardım etmesi ve Kuran’ın toplayıcısı olması ve O’nu koruması, O’nun borçlarını ödemesi ki 60 bin dirhemdi ve O’nun vaadlerini yerine getirmesi.Biz Ali Aleyhisselam’ın evinin önündeyken Ensar ve Muhacir’de oradaydılar .Onlar dediler ki; ”İmamet Kureyş’tendir” ve dediler ki; “İmamet enze ve betinindir. ( yani İmam Ali Aleyhisselam’ın) Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem bütün ümmetten Gadir-i Hum’da biat aldı ve biz o zaman bu emr’e teslim olduk. Hatta bundan başka dört yerde, O’nun tüm kadın ve erkek müslümanların emiri olduğuna dair biat ettik. Ve siz unuttuysanız Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in bizden aldığı biatı, ama biz unutmadık. Meğer biat ve imamet ve hilafet ve vasilik farz olan bir hak değil mi? Ve bu bizim bir iddiamız da değildir.”Ama bizim gurubumuz (oraya gidenler) onların bu iddialarını yalanladık ve bizden 40 kişi orada şahadet getirdi ki Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem imameti ümmetin ihtiyarına bıraktı. Bunun üzerine Ensar dedi ki; “Biz Kureyş’ten daha layığız bu işe (hilafete). Çünkü biz O’na, ev verdik ve O’na yardım ettik ve millet bize doğru hicret etti. Bu iş sizin için değil, belki bu iş bizim içindir.” Başka bir kavim de dedi ki; “Bir emir sizden olsun, bir emir de bizden olsun.” Biz onlara dedik ki; “İmamet Kureyş’tendir” ve 40 kişi buna şahadet etti. Ve bir gurup bunu kabul etti ve diğerleri bunu inkâr etti ve aralarında çekişmeye başladılar. Bunun üzerine ben dedim ki; “Herkes duysun, dinlesin beni. İçimizde yaşı en büyük olan ve en yumuşak olanı nasıldır.” Onlar dediler ki; “O kimdir?” Ben dedim ki; “Bellidir. Ebu Bekir’dir ki, Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem onu namazda öne geçirdi ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem onunla birlikte Bedir Savaşı günü aynı çadırda oturdu ve Bedir’de onun görüşünü kabul etti. (Sünni kaynaklara göre Peygamber Bedir Günü bir istişare oluşturdu ve Ebu Bekir’in görüşünü kabul etti. Bunun tek şahidi Ömer olmuştur.) ve mağarada O’nun yoldaşıydı ve kızı da O’nun karısıydı ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem onu müminlerin annesi olarak adlandırdı.”Bu konuşmalar olurken Haşimoğulları geldiler ve onlar çok sertti ve kılıcı meşhur olan Zübeyr’de onlara yardım ediyordu ve Zübeyr asla biat etmedi ve kılıcını hiç kınına sokmadı. Ben O’na (Zübeyr’e) dedim ki; “Senin feryadın (dinden ötürü değil), Ben-i Haşim’den ötürüdür. Senin annen Safiye’dir, Abdulmuttalib Aleyhisselam’ın kızıdır.”O dedi ki; “Vallahi bu çok iftihar edilecek bir şerefdir, bu yüceliktir, ey Sehhak’ın veled-i zinası! Sus esasen senin hiç anan yoktur. Ben Zübeyr’in bu sözü üzerine yanımdakilere dedim ki (Ben-i Saide Sakifesinde bulunan 40 kişi) “Çullanın bunun üzerine” Herkes onun üzerine çullandı, and olsun Lat ve Uzza’ya biz onun elinden kılıcını alamadık. Ama onu yere düşürdük ve ona hiç kimse yardım etmedi. Ey Muaviye! Ben-i Saide’de toplandığımızda, ben Ebu Bekir’in üzerine öyle çullanmıştım ve onun elinin üzerine elimi koymuştum ve Osman beni takiben biat etmişti ama Zübeyr biat etmemişti. Biz Zübeyr’e demiştik ki; “Ya biat et, ya da seni öldüreceğiz.” Ama sonra ben milleti engelledim ve dedim ki; “Öfkesi geçene kadar buna vakit verin. Bunun öfkesi Ben-i Haşim’den ötürüdür. Ebu Bekir’in elinden tuttum ve onu oturttum ve o titremeye başladı, korktu ve onun aklı karıştı ve ben onu Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in minberine (makamına, çünkü Sakife’de minber yoktu) iterek geçirdim.”O (Ebu Bekir) bana dedi ki; “Ey Hafsa’nın babası! Ben Ali Aleyhisselam’dan korkuyorum.” Ben ona dedim ki; “Ali Aleyhisselam başka işlerle meşguldür.” Benim bu sözümü Ubeyd İbn-i Cerrah’da destekledi. Ebu Bekir titriyordu, elini minberin köşesine koymuştu, çıkıp çıkmamakla tereddüt ediyordu. Ben O’nu arkadan keçi ve danayı iter gibi itiyordum. O dehşete kapıldı. Ben ona konuş dedim ve ona sinirlendim, çünkü titriyordu ve onun üzerine yürüdüm. Bundan ötürü dehşete kapıldı ve o yavaş yavaş konuşmaya başladı, ne dediği anlaşılmıyordu ve ben onun elini dişledim ve ona dedim ki düzgün konuş.”O dedi ki; “Ne konuşayım” Ve ben onun bu durumunu görünce onu minberden aşağı çekip oraya kendim çıkmak istedim. Ama milletin beni yalanlamasından ve biat etmemesinden korktum. Çünkü ben demiştim ki “En yaşlı ve en yumuşak olan halife olmalıdır.” Bunu yalanlamalarından korktum. Ve ben millete şöyle demiştim; “Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem Ebu Bekir hakkında birçok hadis söylemişti.” Bu sözlerim üzerine benim minbere çıkmam uygun olmazdı.Ben daha sonra Ebu Bekir’e dedim ki; “Konuşacaksan konuş, yoksa in aşağıya” ve bu durumu yüz ifademle de ona anlattım. Sonra o konuşmaya başladı, zayıf bir sesle dedi ki; “Ben sizin veliniz ve halifeniz oldum ama ben sizin en hayırlınız değilim.(Vakia süresinde buyuruluyor, ‘’ve diyecekler keşke ben bunu kendime dost edinmeseydim, ben hidayet olduktan sonra o beni saptırdı’’ ve bilin ey halk! Benim bir şeytanım var, o beni her zaman kandırıyor ve benden başka kimseyi istemiyor ve benden el çekmiyor. Sizler benim ayaklarım titrediğinde ve yoldan çıktığımda bana yardımcı olun.Çünkü ben sizler kadar düşünemiyorum ve Allah’tan tevbe ediyorum hem sizin için, hem de kendim için.”Ve o konuşmasını bitirdikten sonra minberden aşağıya indi. Ben onun elinden tuttum ve milletin gözleri bize dikilmişti, onun elini sıktım ve oturttum ve milleti ona biat etmeleri için yavaş yavaş sıraya koydum, biat etmeyenleri korkuttum biat etsinler diye.Oradaki bazıları biat etmekten çekindiler. Çünkü Ali Aleyhisselam biat etmemişti, ben onlara dedim ki; “Ali Aleyhisselam bu hilafeti boşadı ve bunu müslümanların ihtiyarına bıraktı ve evine çekildi, evinde oturdu.” Orada bulunanların çoğu istemeden de olsa biat ettiler. Bu olay olup bittikten sonra, biz gördük ki Ali Aleyhisselam, Fatıma Selamullah aleyha, Hasan ve Hüseyin Aleyhisselam’ı almış, Ensar ve Muhacirlerin evlerine gidiyor ve onlara; “Peygamber 4 yerde sizden, bize biat almadı mı?” sözünü hatırlatıyordu. Ne gariptir ki, gece Ali Aleyhisselam’a yardım sözü veriyorlardı, ama gündüz bize dönüyorlardı. Ve ben O’nu evinden dışarı çıkarmak için Ali Aleyhisselam’ın evine gittim, ve Fizze Selamullah aleyha kapıya çıktı ve ben ona dedim ki; “Ali Aleyhisselam dışarı çıksın ve Ebu Bekir’e biat etsin.” Fizze Selamullah aleyha dedi ki; “İmam Ali Aleyhisselam meşguldür.”Ben ona dedim ki; “Sen çekil o tarafa ve ben diyorum ki; o çıkacak, çıkmazsa biz eve gireceğiz ve O’nu çıkaracağız” ve Fatıma Selamullah aleyha kapının yanında (arkasından bize seslenerek) durdu; “Ey Sapıklar! Ey yollarını kaybetmişler, ne istiyorsunuz?”Ben; “Ey Fatıma! Selamullah aleyha”dedim. Fatıma Selamullah aleyha; “Ne istiyorsunuz?” dedi. Ben; “Amcanın oğlunun niyeti nedir? Niye seni kapıya gönderdi? Ve kendisi niye içeride oturdu? “dedim. Fatıma Selamullah Aleyha; “Senin tuğyanından (isyanından) ötürü ey şaki (eşkiya) defol git, illa sana hüccet getireceğim. Ve her yolunu şaşırmış güçlü, kuvvetli görünür (kendisine) sen de onlardansın.” dedi. Ben dedim ki; “Getir senin olan batılları ve bu kadınların hikayelerindendir. Hüccet değildir. Benim işim Ali aleyhisselam iledir, O’na söyle çıksın.” Fatıma Selamullah aleyha dedi ki; “Sende ne sevgi var, ne keramet var. Beni Şeytanın hizbi olmakla korkutuyorsan ey Ömer! Bil ki şeytanın hizbi zayıftır.”Ben dedim ki; “Eğer Ali Aleyhisselam çıkmazsa, kapınıza odunlarla geleceğim ve evde kim varsa yakacağım. Yahut Ali Aleyhisselam gelip biat edecek.” Ben Gunfuz Lanetullah aleyh’i çağırdım ve Halit İbn-i Velit’e dedim,’Siz ve adamlarınız gidin odun toplayın. Ben burada bekliyorum.’’Fatıma Selamullah aleyha dedi ki; “Ey Allah’ın Resulü Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in düşmanı ve Emir’ul Mu’minin Aleyhisselam’ın düşmanı!” Ve elini uzattı ki bizim kapıyı açmamızı önlesin ve biz Ali Aleyhisselam’ın üzerine hücum etmeyelim. Ben kılıcımın kınıyla O’nun bileğine vurdum. İşittim o anda O’nun bileğinden çıkan sesi. Ve ağlama sesi yükseldi. Ama ben de kerahet ediyordum ki eli boş o kapıdan döneyim. Bu arada hatırladım Ali Aleyhisselam’ın, bizim puta tapan araplardan döktüğü kanları ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in hilelerini ve sihirlerini. Yüklendim kapıya (bırakmadım kapansın) ve getirdik odunları yığdık kapının önüne ve odunlara ateş verdim. Öyle bir ateş verdim ve yaktım ki o ateş bütün Medine’yi yakacak sandım. Bu sırada O Fatıma Selamullah aleyha, feryad ediyordu ve şöyle söylüyordu; “Ya Ebata! Ey Baba! Ey Allah’ın Resulü! Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem, senin sevdiğine ve kızın Fatıma Selamullah aleyha’ya böyle yapıyorlar.” Ve ‘‘Ah Fizze’’ diye bağırmaya devam etti ve “Ey Fizze gel ve beni kaldır. Gerçektende karnımdaki çocuk katledildi’’ ben O’nun feryadını işittim ve O duvara tutunmuştu. Ben kapıyı kırdım ve içeri girdim ve onları öyle bir şekilde gördüm ki gözüme ve yüzüme sevinç oturdu. O’na doğru gittim ve O’nun yüzünde örtüsü vardı. Var gücümle örtünün üzerinden tokatladım O’nu, O’nun yüzünden örtü düştü ve yere yıkıldı. Bu sırada Ali Aleyhisselam’ı gördüm. O’nu gördüğümde içimden bir his kaçmamı söyledi. Ben hızla kapıya doğru koştum ve Halit İbn-i Velit’e ve Gunfuz Lanetullah aleyh’e; “Kimler var yanımızda, bugün öyle büyük bir cinayet işledim ki kendime sığınacak bir emin bulamıyorum ve bu gelen Ali Aleyhisselam’dır ki hiç kimsenin O’nun önünde duracak kudreti yoktur. ”Bu sırada Fatıma Selamullah aleyha yerde olduğu için, Ali Aleyhisselam, O’na doğru yöneldi ve O’nu kaldırıp dedi ki; “Ey Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kızı! Allah senin babanı âlemlere rahmet olarak seçmiştir. Eğer bu örtünü açacak olursan (rahmet perdesini hicabını açacak olursan) ve Rabbine bunu şahit olarak sunarsan, Allah’u Teala bütün yeryüzünü helak edecektir senin duana icabet etsin diye ve yeryüzünde bir tane dahi insan bırakmayacak. Ancak senin ve babanın makamı Allah katında Nuh Aleyhisselam’dan büyüktür. Öyle bir Nuh Aleyhisselam ki Allah’u Teala, O’nun hatırına göğün altında olan herkese büyük bir tufan indirdi. Sadece gemide olanlar kurtuldu. Ve helak etti Lut Aleyhisselam kavmini yalanlayışlarından ötürü. Ve helak etti Ad kavmini “Serser” adlı rüzgârla. Sen ve baban büyüksünüz Hud Aleyhisselam’dan. Ve azaplandırdı Semud kavmini ki onlar 12 bin kişiydiler ve buzağıyı katletmişlerdi.Ey Rahmet olarak indirilen kadınların seyyidesi! Yolunu şaşırmış olan bu halka rahmet et ve onlara azap etme.” Bu sırada O’nun acısının ve feryadının şiddetlendiğini gördük. Ve Onlar eve girdiler. Fatıma Selamullah aleyha, Ali Aleyhisselam’ın, Muhsin Aleyhisselam olarak adlandırdığı çocuğunu düşürdü. Bu sırada ben birçok insan topladım oraya. Ali Aleyhisselam’a saldıracak gücüm yoktu, ancak O’nun karşı durmayışı bize mukamevet etmemesi, kalbimin bu işte daha şiddetli olmam gerektiğini söylüyordu. Geldik ve O’nu muhasara edip, evinden zorla ve gaspla çıkardık. O’nu biate öyle bir zorla getirdik ki görmeliydin. Ama ben öyle bir yakini ilimle biliyordum ki ben ve yeryüzündeki herkes O’nu bu hale getirmek için toplansaydık da, O’nda boğulurduk. Bunda şüphem yoktu O’da bunu çok iyi biliyordu. Beni Saide Sakife’sine geldiğimizde Ebu Bekir kalktı o ve etrafındakiler Ali Aleyhisselam’a alaylarcasına bakındılar. Ali Aleyhisselam şöyle buyurdu; “Ey Ömer! Acaba hoşuna gider mi senin için geciktirdiğim o azabı şimdi göresin.” Ben; “Yok ya Emir’el Mu’minin” dedim. Bu sırada beni duyan, Halit İbn-i Velit, süratli bir şekilde, Ebu Bekir’e gitti. Ebu Bekir, ona üç defa şöyle dedi; “Benle Ömer’in ne işi olabilir.” Ve halk bunu duyuyordu. Ali Aleyhisselam, Sakife’ye girdiğinde, Ebu Bekir minberinden inerek Ali Aleyhisselam’a dokundu ve dedi ki; “Şimdi biat ettin ya Ebu’l Hasan Aleyhisselam! Şimdi gidebilirsin.” Ama ben şahidim ki O, Ebu Bekir’e biat etmedi ve elini ona doğru uzatmadı ve ben o sırada O’nu biat için geri çağırmaktan korktum. Zira O’nun bizim için geciktirdiği azabı çabuk vermesinden korktum. Zaten Ebu Bekir’in de O’nu bırakmasının sebebi, Ali Aleyhisselam’ı bu mekanda görünce çekinişinden ve O’ndan korkuşundandı. Ali Aleyhisselam, Sakife’den gitti ve biz ‘nereye gitti ?’diye sorduğumuzda, dediler ki Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kabrine gitti ve orada oturdu. Ben ve Ebu Bekir, kalktık ve Ebu Bekir bana dedi ki; “Vay olsun sana, Fatıma Selamullah aleyha hakkında ne yaptın. Andolsun bu apaçık bir sapıklıktır.”Ben dedim ki; “Bizim için daha büyük olan şey Ali Aleyhisselam’ın biat etmesiydi ve boynumuzdaki bu ağır yükü atmaktı.” Ebu Bekir dedi ki; “Şimdi ne yapacağız?” Ben dedim ki; “Sen insanlara diyeceksin ki ‘Ali Aleyhisselam bana Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kabri yanında biat etti.”Böylece biz oraya gittik. Bu sırada Ali Aleyhisselam, kabrin karşısında oturmuştu. Etrafında, Selman, Ebu Zer, Ammar, Miktad ve Huzeyfe İbni Yeman vardı. O sırada Ali Aleyhisseam’ın ellerinin, Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kabri üzerinde olduğunu gördüm. Ve biz O’nun yanına oturduk. Ve ben Ebu Bekir’e gizlice, ellerini Ali Aleyhisselam gibi kabrin üzerine koyup yavaş yavaş Ali Aleyhisselam’a doğru yaklaştırmasını ve elinin O’nun elinin yanına bırakmasını istedim. Ebu Bekir böyle yaptı. Ebu Bekir yaklaştıktan sonra ellerini kaldırıp Ali Aleyhisselam’ın elinin üzerine bıraktı. Ben gerçekten de “Biat etti, biat etti” diye bağırdım. Bu sırada Ali Aleyhisselam ellerini çekti. Ben Ebu Bekir’e işaret ederek hemen kalkmasını söyledim, ve bu sırada şöyle dedim; “Allah, Ali Aleyhisselam’a hayırlı mükafatlar versin. Zira o halkın içerisinde değil de, Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kabri yanında biat etmeyi daha hayırlı buldu.” Bu sırada Ebu Zer ve Miktad; “Andolsun ey Allah’ın düşmanı! Ali Aleyhisselam hiçbir zaman biat etmedi.” Dediler. Biz onları işitmemezlikten gelerek, onları orada bırakıp kendi kavmimizin yanına geldik ve onlara şöyle dedik; “Ali Aleyhisselam biat etti.” Ancak Ebu Zer bizi sürekli yalanlıyordu. Vallahi onlar ne Ebu Bekir’e ne de bana biat etmediler. Ve O’nun ashabından olan 12 kişi de ne Ebu Bekir’e ne de bana biat etmediler. Ey Muaviye! İyi düşün benim yaptığımı kim yapabilirdi? Ve geçmişin üzerine unutkanlık topraklarını benden başka kim serpebilirdi? Ama sen ve baban Ebu Sufyan ve kardeşin Utbe bil ki hiçbiriniz, Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i yalanlamada ve hilesini ortadan kaldırmada benim gibi olamadınız. Her zaman size cesaret veren bendim. Hatta O’nu Hurri Dağı’nda katletmek isteyen de bizdik. Ve insanları guruplara ayırıp aralarında ihtilaf oluşturanlarda bizdik. Ama Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in sizin hakkınızda söylediğini de unutmuş değiliz. Zira O buyurdu ki; “Allah binene, ayakta durana ve arkadan sürene lanet etsin.” Baban binmişti, kardeşin ayakta duruyordu ve sen arkadan sürüyordun. Ve asla unutmadık anan Hinde Lanetullah aleyha’yı. Ve Vahşi Lanetullah aleyh’e bahşettiği şeyleri. Rahman’ın yeryüzündeki aslanı olarak çağrılan Hamza Aleyhisselam’ı ortadan kaldırmak için nefsiyle verdiği savaşları unutmadık. Vahşi Lanetullah aleyh O’nu vurdu, kalbini yardı ciğerlerini çıkarıp anana götürdü. O sırada Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem sihriyle böyle bir şey olamayacak zannediyordu. Ancak anan Hamza Aleyhisselam’ın ciğerlerini yedi. Ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ananı, “Ciğer yiyen kadın” olarak adlandırmıştı. Ve kadınlarınızı da unutmadık. Sarı elbiselerle, yüzlerini ve göğüslerini açıp Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’le savaşabilmek ve O’nu katletmek için yaptıkları mücadeleleri. Siz isteyerek iman getirmediniz ve biz zorla İslam getirdik. Mekke’nin fethedildiği gün, sizi Tülega (boşanmışlardan) kıldılar. Ve kardeşim Zeyd’i, Ali Aleyhisselam’ın kardeşi Akil’i ve amcaları Abbas’ta onlar gibiydi. Ancak senin baban nefsinde diyordu ki; “Ey Ebu Bekir! Biz senin etrafını insanlarla doldurup, senin bu düşmanlarına karşı seni güçlü kılacağız.”Ama Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem sanki bunu işitmişçesine insanlar arasında nida ettirip, şöyle dedirtti; “Ey Ebu Sufyan! Allah senin şerrine kifayet edecektir. Ve bu hilafete benden sonra Ali Aleyhisselam ve O’ndan sonra Ehl-i Beyt’i gelecektir.”Ancak O’nun sihri batıl oldu. Ve çalışması zail oldu ve O’nun makamına Ebu Bekir oturdu ve sonra ben oturdum. Ve ben o günün Ümeyyeoğulları için bayram ilan edilmesini isterdim, ümid ederdim. Bundan ötürüdür ki ben seni vali tayin edip makam verdim ve ben mülkümü sana mübah kıldım. Ve ben seni iyi tanıyorum ve senin onlara karşı muhalefetini iyi biliyorum. Ve ben O’nun bir araya getirdiği şiir ya da nesirlerden korkmuyorum. O diyordu ki; “Rabbim bana şöyle vahyetti, bu lanetlenmiş olan ağaç Ümeyyeoğulları’dır.” O bunu öyle zannediyordu. O her fırsatta düşmanlığını bildiriyor, gittiği her memlekette bunu tekrar ediyordu. Nasıl ki Haşimoğulları’nın, Abduşşemsoğulları’na düşmanlıklarını her fırsatta söyledikleri gibi. Ve bütün bunları sana söylememin sebebi ey Muaviye! Sana nasihatta bulunup sana karşı şefkatli olmamdan, onların getirdiklerini yıkmakta olan azminin azlığı ve kalbindeki korkuyu ve hilmindeki azlığı gidermek içindir. Benim sana vasiyet ettiğim şeyleri yapmakla acele et. Ve benim sana vasiyet ettiğim şeylerin üstünde dur ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şeriatini ve O’na uyanların dinini yıkmak için kullan. Ve buna onları aşağılayarak, ölümleriyle alay ederek, sana gelenleri reddederek, yahut küçük sayarak başlayabilirsin. Bu yolda karşında duracak herkesi helak et, ortadan kaldır ve kanını helal say. Bütün gücünle sakın. Eğer O’nun mescidine gidecek yahut minberine çıkacak olursan, O’nu tasdik et getirdiği her şeyde ve bunu amelde de yap, öyle görün. Ve kesinlikle kalbindeki inancı halkın içinde ortaya çıkarmaktan uzak dur. Halkın içinde ağırbaşlı ol ve onlara hediyelerinle kendini sevdir. Onların arasında hak ve hukuka riayet ediyormuş gibi gözük ki, onlar senin iddia ettiğin şeylerde hak olduğuna inansınlar. O’nun getirdiği herhangi bir farzı kısıp, sünneti zamanı gelmeden değiştirme. Zira bu ümmetin bile bize karşı ayaklanmasına yol açar. Ama onları emniyette kılmayıp, birbirlerinin elleriyle kendilerini öldürmelerini sağla. Onların arasında kılıçlarıyla ve inançlarıyla ayrılıklar sal. Ancak karşılarına çıkınca da güzel huylu ol. Zaruret durumlarında onlara meclislerinde yer ver. Onlar makamına geldiklerinde onlara büyükmüş gibi davran. Ve onları katledebilmek için onlara hüküm sürecek reislerini elde et.Onlara uydurma müjdeler ver. Kızgınlığını yen onları affet ki, seni sevsinler ve itaat etsinler. Ve bil ki biz Ali Aleyhisselam’dan asla emanda olmadık. Ve sende O’na benzeyen, Hasan ve Hüseyin Aleyhisselam’dan emanda (güvende) olmayacaksın. Eğer bunlarla karşı karşıya kalırsan, ümmeti yanına alabilirsen onlara karşı elinden geleni yap. Onlara karşı, küçük işlerle kanaat etme, hedefini ve kastini sürekli büyült. Sana olan bu vasiyyetimi ve ahdimi gizle ve aşikâr etme. Sana emrettiklerime ve nehyettiklerime aynen uy. Benim itaatimden asla çıkma. Sakın ama sakın benim hilafımı söyleme. Ve ben seni senden öncekilerin siyasetine (yoluna) çağırıyorum. Kanını (atalarının kanını) her zaman iste ve onların bıraktığı eserleri sürdür. İşte o zaman sana zahir olacaktır sırrım ve şifa olacaktır bu şiirim; Ey Muaviye! Kavmin işleri büyük olmuştu. Unutma Velid’i, Şube’yi, Utbe’yi, As’ı, Bedirde öldürülenleri. Peygamber’in bizim kalbimize çektiği dağları. Onlar bizim önderlerimizdi. Ey Muaviye! Onların eserlerini takip et. Bil ki sen kılıçlarını onların kanıyla boyamadıkça. Onlar senden razı olmazlar. Şam’da ki erkekleri onlara düşman olarak eğit. İhtilaf yarat O’nun ümmeti arasında. O’nun getirdiklerinin sihir olduğuna, inandır insanları. Zira hak din senin amcalarının, dedelerinin dinidir. Her kan döktüğünü, O’nun dininin gereğiymiş gibi göster. Ve öldür o güzel görünen kavmi. Ömeroğulları’nın kılıcıyla. Çünkü ben bunun için vali ettim seni Şam’a. Zira biliyorum ki sen bunu yapacak güçte ve inançtasın. Abdullah İbn-i Ömer bunu duyduktan sonra kalktı. Yezit Lanetullahi aleyh’in alnından öptü ve dedi ki; “Çok şükür ey Yezit Lanetullahi aleyh! Sen iyi ki Hüseyin Aleyhisselam’ı şehit ettin. Ve andolsun benim babam senin babana gönderdiği bu mektuptan beni haberdar etmemişti. Ve andolsun ne zaman Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den birisinin dökülmüş kanını gördüğümde seviniyorum ve ona razı oluyorum. Zira onlara en büyük iyilik onların kanını dökmektir. Ve Yezit Lanetullahi aleyh’in yanından gülerek çıktı. Halk sordular ki; “Yezit sana ne dedi?” Abdullah ded ki; “Yezit Lanetullahi aleyh bana doğru şeyler anlattı. Ve ben onun yaptığı her şeye razıyım ve ortağım. O’nu destekliyorum.” Sonra Medine’ye döndü. Millet Abdullah’ı görmeğe geldiklerinde, onlara aynı cevapları veriyordu. (Yani Yezit Lanetullahi aleyh suçlu olan insanı öldürdü. Yezit Lanetullahi aleyh haklıdır diyordu.)”Nakledilmiştir ki, bu mektuptan sonra Yezit Lanetullahi aleyh başka bir mektup daha gösterdi ve bu mektup ise Osman’ın, Muaviye’ye gönderdiği bir mektuptu. Ve o mektup, bu mektuptan daha sert ifadeler içiriyordu ve onda bundan daha büyük iddialar yazılıydı.”

Kaynak: İksir-ul İbadet Fi Esrar-ul Şehadet c. 1 s. 3-12, Bihar-ul Envar c. 45 s. 328