Allahumme salli ala Muhammed’in ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum vel an ada ehum. Okuyun! Ziyareti Aşura Ziyareti Aşura Ziyareti Aşura. Okuyun! Ziyareti Camieti Kebire Ziyareti Camieti Kebire Ziyareti Camieti Kebire. Kılın! Gece Namazı Gece Namazı Gece Namazı. ( İmam Mehdi Eccelallahu Taela Ferecehu Şerif )

20 Ağustos 2008 Çarşamba

TARİHİ MEKTUPLAR

HAZRETİ İMAM CAFERİ SADIK ALEYHİSSELAM BUYURDU Kİ:DOĞUYA DA GİTSENİZ BATIYA DA GİTSENİZ, DOĞRU SÖZ SADECE BİZİM EVİMİZDEN ÇIKMIŞTIR. NEREDE HAKK SÖZ BULURSANIZ HEPSİ HAZRETİ ALİ'NİN DİLİNDEN SİZE ULAŞMIŞTIR…


Müminlerin emiri Hz. Ali aleyhisselam Cemel savaşından döndükten sonra
Ebu Süfyan oğlu Muaviye (Allah ona lanet etsin) Hz. Ali'ye aleyhisselam bir mektup yazdı.
Allah’ın kulu ve Allah’ın kulunun oğlu Ebu süfyan oğlu Muaviyeden, EbuTalip oğlu Ali'ye.
Sana faydalı olanı bıraktın ve sana zarar veren şeylerin peşine düştün. Allah’ın kitabına ve peygamberin sünnetine karşı çıktın. Allah Resulünün havarileri olan Talha, Zübeyr ve Müminlerin anası Ayşe’ye yaptıklarının haberi bana ulaştı. Senin üzerine öyle bir ordu göndereceğim ki ateş topu gibi yakıcı olacak ve hiçbir su onu söndüremeyecek… Ordun seni gururlandırmasın, savaşa hazır ol. Senin karşına daha önce hiç rastlamadığın ordu ile geleceğim. Savaşa hazır ol. Vesselam…

Mektup Hz. Aliye ulaşınca açıp okudu ve ona şu mektubu yazdı:
Bismillahirrahmanirrahim.
Allah'ın kulu ve Allah'ın kulunun oğlu Resulullah'ın kardeşi ve amcası oğlu vasisi onu yıkayan ve onu kefenleyen, kızı betülün kocası ve Hasan ile Hüsey'nin babası Ebu Talib oğlu Ali'den Ebusüfyan oğlu Muaviye'ye.Ben daha önce senin yakınlarını dedeni dayını ve amcanı Bedirde öldürdüm. Onları öldürdüğüm kılıcım gene yanımdadır. Aynı güçle onu taşıyorum. Kalbimdeki sebatla bedenimdeki kudret ile rabbimden olan yardım ile Zülfikar yine yanımdadır.Peygamber onu kendi elleriyle elime vermiştir. Vallahi ben Allahtan başkasını rabb edinmedim. Muhammed'den başkasını peygamber edinmedim. İslamdan başka dine geçmedim. Kılıcımı da değiştirmedim. Elinden gelen çabayı göster. Şeytan sana egemen olmuş, cehalet ve tuğyan seni bürümüştür. Zalimler yaptıkları zulmün karşılığını mutlaka görecektir. Hidayete uyanlara ve ateşten korkanlara selam olsun.Sonra mektubunu mühürleyerek ashabından Terimmah bin Udey bin Hatemi Tâi’ye verdi. Terimmah çok heybetli, güçlü, dili son derece fasih ve cevap vermekten asla geri kalmayan edip birisiydi. Hz. Ali kendi sarığını onun başına sararak kızıl tüylü deveye bindirip buyurdu ki: Ey Terimmah bu mektubu al ve Şama giderek Muaviye'ye ver ve cevabını getir. Terimmah mektubu alarak kendi sarığının içine sakladı ve bineğine binerek Şama gitti. Şam'da Muaviyenin sarayını sordu. Kapıya vardığında muhafızlar Ona kimi istediğini sordular. Önce Muaviyenin arkadaşlarını sonra da kendisini görmek istiyorum dedi. Kimi istiyorsun dediler. Terimmah buyurdu ki: Çakal, tilki, sansar ve sırtlanı istiyorum.(Mervan, Amrı As, Ebu Hüreyre ve Ebu Âveri istiyorum dedi)Dediler ki yeşil sarayın içinde bir bostanda oturuyorlar. Onların yanına gidince dördü de dediler ki: Şuraya bakın uzun boylu bir bedevi gelmiş. Gelin şununla alay edelim. Terimmah onların yanına gelince ona bakıp gülerek dediler ki: Ey Uzun boylu bedevi! Gökyüzünde bir haber var mı? Terimmah buyurdu ki: Evet. Haber var. Allah azze ve celle göktedir. Ölüm meleği havadadır. Hz.Alinin kılıcı boynunuzun arkasındadır. İnecek belalara hazırlanın ey eşkıya tayfası.Dediler ki: Nerden geliyorsun: Buyurdu ki: Özgürlerin önderi Razı olunmuş insan Takva abidesinin yanından geldim. Dediler ki: Nereye gidiyorsun? Terimmah buyurdu ki: Sizin emir zannettiğiniz şu alçak münafığın yanına gidiyorum.Onun Hz.Alinin Muaviyeye gönderdiği elçi olduğunu anlayınca dediler ki: O şu anda -Meşguldür. Buyurdu ki: Neyle meşgul? Cennet mi dağıtıyor cehennemi? Dediler ki: Hayır. Yarın Aliye karşı savaşacağı askerleriyle toplantı yapıyor. Dedi Ki: Yazıklar olsun ona.Hemen Muaviyeye haber göndererek Ebu Talip oğlu Ali'nin yanından gelen bir bedevi var. Öyle konuşuyor ki asla cevaptan geri kalmıyor. Tedbirini al. Sakın gafil olma diye bildirdiler. Terimmah onlarla otururken haberi alan Muaviye hemen Yezide haber göndererek kapılara nöbetçiler ve muhafızlar dikmesini ve görüntü yapmasını istedi. Yezidin yüzünde darbe izi vardı ve konuşurken bağırarak konuşurdu. Terimmaha saraya girmek ister misin dediler. Zaten bunun için gelmişim dedi. Terimmah siyahlara bürünmüş muhafızları görünce. Bu cehennem bekçisi Malikin zebanileri gibi durup yolu kapatan ve dar edenler de neyin nesi dedi. Terimmah Yezidin muhafızlara bağırdığını görünce yaklaşarak dedi ki: Bu uğursuz oğlu uğursuz ve boğazı haddinden fazla geniş ve hortumla dövülmüş olan da kim?Dediler ki Sus ey bedevi. Bu, emirin oğlu Yeziddir. Dedi ki: Yezid de kim oluyor. Allah onu muradına erdirmesin. Babası da kim oluyor? Düne kadar küfür denizinde boğulurken bugün halifelik koltuğuna oturmuşlar.Yezid bunu duyunca gazaplandı ama babasından izinsiz bir şey yapamayacağını ve onu öldürmenin doğru olmayacağını bildiğinden sinirini yatıştırarak dedi ki: Ey Bedevi! Müminlerin emiri sana selam yolluyor. Terimmah dedi ki: Müminlerin emirinin selamını Küfeden yanımda getirmişim zaten.Yezid dedi ki: Benden ne istersen söyle. Müminlerin emiri senin isteğinin yerine getirileceğini söyledi. Terimmah dedi ki: Ondan şunu istiyorum. Hemen o tahttan kalksın ve orada oturmaya daha layık olana bıraksın.Dedi ki: Az önce ne istiyordun. Terimmah dedi ki. İçeri girmek istiyorum. Hemen perdeleri kaldırdılar ve Terimmah kapıya geldi. Terimmah ayakkabılı olduğundan Ona ayakkabılarını çıkarmalarını söylediler. Terimmah sağa sola bakarak dedi ki: Niye çıkaracakmışım ki. Bu adam kutsal Tur vadisinin rabbi mi ki?Muaviyeye dönüp baktı. Muaviye yanında bütün dostları yakınları ve hizmetkârları ile yüksek bir yerde tahtında oturmuştu. Askerler Terimmah'ı onun önüne getirince Muaviyeye dönerek: Selam olsun sana ey isyankâr kral dedi.Amrı As Terimmah'a yaklaşarak: Ne yapıyorsun? Ona Emirülmüminin (Müminlerin emiri) diye selam versene deyince Terimmah buyurdu ki: Ey ahmak! Müminler bizleriz. Kim bunu bize emir olarak tayin etmiş ki?Muaviye dedi ki: Ne getirdin ey arap?Terimmah buyurdu ki: Masum imamdan mühürlü bir mektup getirdim.Muaviye: Onu bana getir.Terimmah: Senin divanına yaklaşmaktan hoşlanmıyorumMuaviye: O zaman benim vezirime ver. (Amrı Ası gösterdi)Terimmah: Asla. Emir zalimdir veziri de haindir.Muaviye: O zaman oğlum Yezide ver.Terimmah: Biz şeytana razı olmadık ki onun evlatlarına da razı olalım.Muaviye: O zaman şu köleme ver.(Yanında duran kölesini gösterdi)Terimmah: Haram yoldan kazandığın parayla aldığın köleyi hakk olmayan yolda kullanmaya hakkın yoktur.Muaviye: Ya arap! Bu mektubu almanın bir yolu yok mu?Terimmah: Yerinden kalkıp geleceksin ve severek bu mektubu eline alacaksın. Çünkü bu mektup çok değerlidir. Kerim bir imamın, müminlere karşı merhametli olanın ve ilimler sahibinin mektubudur.Muaviye bunu duyunca sinirle yerinden kalktı ve mektubu hışımla alarak mührünüAçtı ve okudu. Daha sonara Terimmah'a dönerek: Ali'yi Kufede bıraktığında nasıldı? Terimmah buyurdu ki: Allaha hamdolsun onu geride bıraktığımda dolunay gibiydi ve etrafındaki ashabı da aynı parlak yıldızlar gibiydiler. Bir şeyi emrettiğinde hemen yapılır, bir şeyi yasakladığında cesaret edilmez. Öyle heybetli ve cesaretli bir önderdi ki bir orduyla karşılaştığında onu dağıtır, bir düşmanla karşılaşınca hemen cezasını vererek işini bitirirdi. Muaviye dedi ki: Peki Hasan ile Hüseyin nasıldı?Buyurdu ki: iki genç takva önderi, iki faziletli, Hz.Alinin sağ ve sol kolları, dünya ve ahireti ıslah edenler olarak onların yanından ayrıldım. Muaviye biraz sustuktan sonra dedi ki: Dilin ne kadar da fasihmiş ey Arap! Alinin yanında senden daha üstünü yoktur herhalde.! Terimmah dedi ki: Sus ve bu sözünden dolayı istiğfar et ve bir yıl keffare orucu tut. Hz.Ebu Talip oğlu Âli'nin kapısına varırsan yanında öyle edip ve âlimler temiz ve seçkin faziletli insanlar görürsün ki yüzlerinde secde izleri vardır kendilerini yakıcı ateşe dahi atmaya hazırdırlar. Kalplerine zırh giydirmişler içinde sadece mevlanın sevgisi vardır. Geceleri ibadetle gündüzleri oruç tutmakla geçirirler. Allah yolunda ve Allah velisinin yolunda kınayıcıların kınamasına asla aldırış etmezler. Onları bu halde görürsen onların ilim deryasının dalgalarında boğulursun.O sırada Amrı As Muaviyenin kulağına yavaşça: Bu adama biraz para verirsen senin hakkında hayır konuşur. Bilirsin ki Araplar lokmanın kuludur.Muaviye dedi ki : Ey arap.Sana biraz para vs..verirsem alır mısın?Terimmah dedi ki: Aksine önce senin ruhunu bedeninden çekip almak isterim. Neden hazinendeki paranı da almayayım ki.?Muaviye ona onbin dirhem verilmesini emretti. Daha sonra artırayım mı dedi. Terimah artır Allah artıranları sever. Deyince yirmi bin dirhem yaptı.Terimmah dedi ki: Allah tektir teki sever. Bu hediyeyi tek yap, çifti bırak. Muaviye otuz bin dirhem emretti.Terimmah biraz bekledikten sonra buyurdu ki: Sen benimle alay mı ediyorsun ey kral.Ne oldu ki ey arap deyince buyurdu ki: Tahtında oturmuş benimle alay ediyorsun. Bu paraları ne sen görmüşsün ne de ben. Tıpkı dağın başında esen boş rüzgâr gibi. Paraları görelim.Paraları getirip önüne koyunca Terimmah sustu ve bir şey demedi.Amrı As Terimmah'a dedi ki . Ey arap! Müminlerin emirinin hediyesi hakkında bir şey demeyecek misin?Terimmah: Bu Müslümanların malıdır, âlemlerin rabbinin hazinesindendir. Allahın Salih bir kulu onu almıştır.Muaviye kâtibine dönerek dedi ki: Ali'nin cevabını yaz. Bu adam benim dünyamı kararttı. Bu adama tahammül edemeyeceğim.Kâtip eline kağıt alarak şöyle yazdı: Allahın kulu ve Allahın kulunun oğlu Ebu Süfyan oğlu Muaviyeden Ali bin Ebu TalibeSana Şam ordularından öyle bir ordu göndereceğim ki bir ucu Kufede bir ucu da akdenizde olsun. Sana bin deve yükü buğday ve her buğdayın altında bin asker yollayacağım. Ya Osman'ın katillerini bize teslim edersin ya da sonra demiyesin ki Muaviye aşırıya gitti. Iraklıların birlik beraberliği de seni kandırmasın. Onlar bir eşek sürüsü gibi her ne yöne çekersen gelirler. Vesselam.Terimmah kalemin altından çıkan yazıları görünce dedi ki: Fesüphanallah. Hanginiz daha yalancısınız bilemiyorum. Bu büyük iddialarınla sen mi yalancısın yoksa yazdıklarıyla bu kâtip mi yalancı?Doğu ve batıdaki bütün insanlar ve cinler bir araya gelse de asla böyle bir şey mümkünDeğil kiMuaviye dedi ki: Vallahi ben ona böyle yazmasını demedim. Benim emrim dışında yazmış.Terimmah dedi ki: Eğer sen emretmeden yazdıysa seni zayıflatmıştır ve sana ihanet etmiştir. Eğer senin emrinle yazdıysa seni rezil etmiştir.Eğer kendinden yazdıysa sana hıyanet etti. Eğer sen emrettiysen hem sen zalim ve hainsin hem de kâtip.Bu boş korkutmaları bırak. Senin bu yazdıklarının sineğin kanadı kadar dahi değeri yoktur. Allaha yemin olsun Hz.Alinin sesi güçlü ve büyük gagalı bir horozu var. Senin bütün buğdaylar kadar olan askerlerini yutar, boğazından geçirir çenesinin altında toplar.Muaviye dedi ki: Allaha yemin olsun doğrudur. O. MALİK BİN EŞTER den başkası değildir.Muaviye dedi ki: O zaman yaz. Muaviyenin gökteki yıldızlar kadar askeri vardır.Terimmah dedi ki: Hz. Ali tıpkı bir güneş gibidir. Çıktığı zaman bütün yıldızlar yok olur.Muaviye dedi ki. Al bu paraları hemen Kufeye geri dön .Daha sonra Muaviye yanındakilere dönerek: Keşke sizin hepinizi verip bu adamın bildiğinin yüzde birini bilen bir adamım olsaydı.Amrı As da ona dedi ki: Ey Muaviye. Eğer sen Ali gibi olsaydın biz de Terimmah gibi olurduk. Herkes kendi adamıyla tanınır.Muaviye dedi ki: Alah senin cezanı versin. Senin bu sözün Terimmah'ın sözlerinden daha çok acıdır. Terimmah'ın sözleri dünyamı kararttı.Daha sonra Terimmah tam giderken içeriye kırk kişi birden girerek bu adam bizim devemizi çalmıştır. İşte bunlar da şahitler diyerek deveye el koydular. Terimmah oturup düşündü. Devenin elinden alınıp hırsızlıkla suçlandığına mı yoksa yaya olarak Kufeye döneceğine mi yansın. Bütün zahmetlerin boşa çıkmasından korkarak oturup yüzünü Kufeye döndü ve Hz. Aliye tevessül ederek NADİ ALİYYEN duasını okudu. Sonra duasının icabet edildiğini kendi kalbinde hissedip Muaviyeye dönerek benim iki tane şahidim var ki senin kırk şahidinden daha üstündür. Nedir deyince Terimmah buyurdu ki: Sizin deveniz erkek miydi dişi mi? Dediler ki dişidir. Buyurdu ki: İşte benim iki şahidim ve devenin iki yumurtalığını gösterdi. Deve mucizeyle erkek olmuştu. Muaviye ve adamları kendi rezilliklerine güldüler ve Terimmah tekrar Kufeye Allahın aslanının yanına geri döndü…
Kaynaklar: Bihar ul Envar c 33 sf 290El İhtisas (Şeyh Mufid ) sf 138…


Amr bin As’ın Muaviye’ye Mektubu

Amr bin As'ın İmam Ali Aleyhisselam hakkında övgü dolu celciliye diye meşhur olan bir kasidesi vardır. Bu kasidede Gadir gününün olaylarına işaret edip O’nun velayetini tasdik ediyor. Amr bin As Mısır valisi olunca Muaviye ondan Mısır'ın vergisini istedi. O vermedi. İkinci ve üçüncü olarak mektup yazdı, Amr ise cevap olarak uzun bir kaside yazarak gönderdi. Allame Emini bu kasideyi El-Gadir kitabının ikinci cildinde nakletmiştir. Muhammed Ali Ensari’de onu çok güzel bir şekilde Farsçaya şiir halinde çevirmiştir. Biz de şimdi o şiirin tercümesini naklediyoruz.
Muaviye ey cahil adam, cahillik maskesini yüzünden kaldır. Meğer sen benim Sıffın’da ki hilemi unuttun mu? Bazı Şamlılar senin emrinle buraya geldiler. Onlara, her farz şey senin sevgin olmasa batıl iştir dedim. Bütün bu sözleri benden işitip gittiler. Cahil Şamlılar benden, acaba biz İmam Ali Aleyhisselam'ı kalbimizden silebilir miyiz? Diye sordular. Evet dedim, O’ndan daha faziletlisini bulabilirseniz eğer. İmam Ali Aleyhisselam, Osman'ın kanını dökmüş sizler de O’nun kanını dökünüz. Şam ordusu benden bunu duyunca kin ile savaşmaya başladı. Aslandan kan istemek için hepsi kayışlarını sıkıştırdılar, İmam Ali Aleyhisselam bir ejderha gibi bizleri yendi. Kuranlar’ı mızraklara vurdum, zor işi kolaylaştırdım sana. Orduya avret açmayı öğrettim ki böyle kurtuldular aslandan. Allah'ın aslanının kılıcı önünde kendimi toprağa atarak açılıp saçıldım.
Muaviye unuttun mu Devmet-ul Cendel de konaklamamı? Samiri’nin buzağısı gibi olan o akılsız ve sefih adam Ebu Musa Eşari'yi. Beni de kendisi gibi cahil ve akılsız bir buzağı sandı. Onu öylesine yumuşattım ki her ne istediysem oldu. İmam Ali Aleyhisselam'ı hilafetten azlettim yüzüğün parmaktan çıkması gibi. Sana onu giydirdim ayakkabı giymen gibi. Sen hilafetten ümitsiz olunca bana geldin. Ben seni minberin üstüne koydum ve acını öylece unuttun. Seni bu dünyada ben meşhur ettim. Bil ey ciğer yiyen Hind'in oğlu, büyük küçük her kes bilsin. Eğer benim hilem olmasaydı sen halife olamazdın. Dinimi dünyaya sattım ve kendimi büyük bir kuyuya attım. Meğer biz Gadiri Hum'da Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem'in yanında değil miydik? Allah'ın emriyle hepimize buyurdu. Bir minber yaptı develerin yüklerinden öyle ki bütün her kes O’nu gördü. İmam Ali Aleyhisselam'ın kemerinden tuttu ve hepimiz bunu gördük. İmam Ali Aleyhisselam’a Emir-el Muminin dedi ve Cebrail bunu arştan demiştir buyurdu. Ben kimin mevlası isem İmam Ali Aleyhisselam’da onun mevlasıdır o kimse ister cahil olsun, ister alim. Kim benim ahdimi kırarsa Allah’ta onun kemiklerini kırsın. Ömer gelip ne mutlu sana ey İmam Ali Aleyhisselam diyerek O’nu tebrik etti. Canı ve kalbiyle İmam Ali Aleyhisselam'ın elini öpüp ilk olarak biat etti.
Ben ve sen yaptığımız işle kendimizi cehenneme attık. Nasıl Osman'ın kanıyla kurtuluruz o zor yerde. İmam Ali Aleyhisselam yarın mahşer günü hasmımızdır ve Allah bizi cezalandırır. Ne cevap vereceğimi ve ne gibi bir özür getireceğimi bilmiyorum. Ey Hind'in oğlu! Sen benimle ahdettin o savaş tamam olunca. Hicaz aslanlarından ümidin kesilince buraya geldin. Sen bana Mısır valiliğini verdin, ta o şirin sudan içeyim. Dinimden geçerek çalıştım, ta seni batıl olarak hilafete oturtayım. Bütün iyi adamları hapsettin. Sen emrettin her yere, ta kafileler sana gelsin. Şimdi Mısır parasını benden istiyorsun bu ne batıl düşüncedir. An o günü ki ordun köpekler gibi bağırıyordu. İmam Ali Aleyhisselam'ın eline düşmüştüler ve sesleri göğe çıkıyordu. Malik'in kılıcıyla senin askerlerinin başı kesiliyordu. Senin askerlerin nasıl Iraklılar’dan korkuyorlardı. Sen tuzağa düşmüş bir av gibi tuzaktan kurtulmak istedin. Her yeri kendine küçük gördün ve ne yapacağını bilmedin. Bana el verdin ben de hilemle o olayı rahat bitirdim. Şimdi pişman ol ki benden bunu istiyorsun. Duydum ki Utbe'ye Mısır ve Nil'i al demişsin. Allah'ın adına and olsun ki eğer böyle bir iş yaparsan. Firavun gibi Mısır’ı bırakıp, Haman gibi korkuyla gidersin. Öyle bir ordu Şama gönderirim ki senin damarlarını çekerler. Hilafetten seni çekip başka yere oturturlar. İmam Ali Aleyhisselam daha layıktır hilafete, ey cahil, rezil ve kötü adam Muaviye! Nasıl yapacaksın sen o zaman, bir sinek gibi dolaşırsın. Muaviye kötü şeylerin merkezi, İmam Ali Aleyhisselam ise fazilet ve iyiliklerin toplamıdır.
Kaynak: Keşf-ul Gumme s. 48



Ömer'in Muaviye'ye Mektubu

İmam Hüseyin Aleyhisselam şehit edildi ve haber Medine’ye ulaştı. Kerbela’da, İmam Aleyhisselam’ın ev halkından 18 kişi vardı ve 54 kişi Ehl-i Beyt Aleyhimusselam’ın dışındaydı. Hermele Lanetullahi aleyh tarafından Ali Asger Aleyhisselam’ın şehit edildiği haberi Medine’ye ulaşınca, İmam Aleyhisselam’ın yakınları, Ümmü Seleme’nin evinde yas tutmaya başladılar. Bunlar arasında Muhacir ve Ensar’dan kimselerde vardı. Abdullah İbn-i Ömer bu olayı duyduğunda yüzüne vurdu ve; “Ey Ensar ve Muhacir! gördünüz mü Ehl-i Beyt Aleyhimusselam’ı nasıl şehit ettiler? Dedi ve Onlar Rableri katında rızıklanırlar’’ ayetini okudu ve devamla ‘‘Bundan sonra Yezit Lanetullahi aleyh’e bir engel yoktur’’ dedi. Bu konuşmadan sonra Abdullah İbn-i Ömer gece evinden çıktı ve hangi şehre gittiyse milleti ayağa kaldırdı ve herkese Yezit Lanetullahi aleyh’e lanet okumaları gerektiğini söyledi ve kendisi de okudu. Bunun olayı Yezit Lanetullahi aleyh’e ulaştı. Haberciler şöyle dediler; O nereye gidiyorsa sana lanet okuyor ve halkı tahrik ediyor ve millet arasında senin halife olmadığın sözünü yayıyor ve Ehl-i Beyt Aleyhimusselam’a olan sevgisini dile getiriyor ve herkese, bu sözler Halife Ömer’in oğlu Abdullah’ın sözleridir sözünü söyletiyordu. Şam, Dimeşk ve bütün şehirler çalkalanmaya başladı ve Abdullah İbn-i Ömer büyük bir toplulukla Şam’a geldi. Onun gelişini Yezit Lanetullahi aleyh’e haber verdiler. Halk onun yanında debdebeyle yürüyordu. Yezit Lanetullahi aleyh bu haberi getirenlere dedi ki; “Bu durum onun aceleciliğinden birisidir. Bir süre sonra o vazgeçecektir.” Abdullah İbn-i Ömer, yanındaki insanlarla beraber Yezit Lanetullahi aleyh’in sarayının önüne geldi ve durdular. Yezit Lanetullahi aleyh sadece, Abdullah İbn-i Ömer’in saraya girmesine izin verdi. Abdullah İbn-i Ömer ilk önce girmek istemedi ve Yezit Lanetullahi Aleyh, dedi ki; “Sen, Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem‘in Ehl-i Beyt’ine Aleyhimusselam karşı öyle bir iş yaptın ki, o işi ne Rumlar ne de Türkler yapabilirdi ve kalk bu hilafet makamından defol. Müslümanlar senin yerine senden daha hayırlı birini seçsinler." Yezit Lanetullahi aleyh onu alaylı bir tavırla karşıladı ve ona kibirle karışık “merhaba” dedi. Ve Abdullah İbn-i Ömer’i elbisesinden tutarak kendine doğru çekti ve ona şöyle dedi;“Ey Ebu Muhammed! (lakabıdır) Sakin ol, aceleciliğinden vazgeç, aklet, gözlerini aç bak, kulaklarını aç işit. Öz baban Ömer İbn-i Hattab hakkında ne diyorsun. O hidayet edici miydi? O Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in halifesi ve yardımcısı mıydı? O Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in eniştesi ve emanetçisi miydi? Ve O kimse Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e ne demişti bir hatırla. O demişti ki; ‘‘Ey Muhammed! Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem Lat ve Uzza’ya aşikâr bir şekilde ibadet ediliyor, sen ise Allah’a gizlice ibadet ediyorsun.” Abdullah İbn-i Ömer, (utangaç bir tavırla); “Sen nasıl diyorsan öyledir” dedi. Yezit Lanetullahi aleyh; “Senin baban mı benim babamı Şam’a vali tayin etti, yoksa benim babam mı senin babanı halife tayin etti? ”Abdullah İbn-i Ömer; “Benim babam senin babanı Şam’a vali tayin etti” dedi. Yezit Lanetullahi aleyh; “Senin babanın benim babamı Şam’a vali tayin etmesine razı mısın?”Abdullah İbn-i Ömer; “Evet, ben bu işe razıyım” dedi. Yezit Lanetullahi aleyh; “Öyleyse sen babanın yaptığına razısın değil mi?” Abdullah İbn-i Ömer; “Evet” dedi. Yezit Lanetullahi aleyh, Abdullah’ın elini eline vurdu ve onun koluna girerek; “Benimle gel, sana bir şey göstereceğim” dedi. Ve gizli bir odaya girdiler. Odanın içinde bir sandık vardı. Yezit Lanetullahi aleyh sandığı açtı ve sandığın içinden bir tabut çıkardı. Tabut (kutu) mühürlenmişti. Tabutun içerisinden bir tomar (yazı yazılmış şeyler) çıkardı. Tomarı açtı ve Abdullah’a sordu; “Ey Abdullah! Bu yazı kimin yazısıdır?” Abdullah İbn-i Ömer; “Bu benim babamın yazısıdır.” Yezit Lanetullahi aleyh tomardan bir mektup seçti ve açtı, onu okumaya başladı. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM “O kimse ki, bizi kılıçla İslam dinine mahkûm etti. Biz ikrar ettik ama kalplerimiz endişe ve korku içerisindeydi. Nefisler titriyor ve niyetlerimiz muzdarip idi ve gözlerimize diken batmıştı. Çünkü bizim inkâr ettiğimiz şeye bizi davet ettiği için ve O’nun kılıcından korunmak için itaat ettik. O’nun, Yemen’den gelen insanlarla bize galip gelmesinden ve bizi ortalıkta bırakmasından korktuk. Herke O’nu istiyor ve babalarının dinini terk ediyorlardı ve gittikçe çoğalıyorlardı. Hubil’e yemin olsun, Ofsan’a yemin olsun, Lat ve Uzza’ya yemin olsun. Ömer Lat ve Uzza’ya ibadet ettiğinden beri onları asla inkar etmedi ve ben hiçbir zaman ne söz olarak ne de fiil olarak O’nu Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i doğrulamadım. Kabe’ye dönüp ibadet etmedim (gerçekte) ve O’nun Rabbine inanmadım. Ve ben hiçbir zaman O’na selam vermedim. Ama hile ile olanlar hariç, o selamları da O’nun makamını elde etmek için, O’nun muhabbetini kazanmak için ve O’nun zararından korunmak için verdim. Ve O gerçekten büyük bir sihirle geldi bize ve Süleyman’ın, Davut’un, Musa’nın, İsa’nın, Ben-i İsrail’e getirdikleri sihirden daha büyük bir sihirle geldi bize. Ve onların sihirlerinin tamamıyla geldi ve onlar yaşasalardı ve Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i görseydiler, “Bu sihirbazların seyyididir, ağasıdır” derlerdi. Ey Muaviye! Kendi kavminin sünnetini al ve kendi milletinin usullerine tabi ol ve geçmişlerinin yaşadıkları şeylere karşı vefalı ol, ‘Nasıl olayım?’ dersen, onları yaşatarak, koruyarak. Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ve O’nun Ehl-i Beyt’ini Aleyhimusselam inkar ederek; çünkü Onlar diyorlardı ki; ‘‘Bizim bir Rabbimiz var ve bu Rabb’e itaat etmek gerekir.’’ Ve Onlar namaz ve hac diye bir şey ortaya çıkardılar ve bunları dinin temeli karar kıldılar ve Onlar bizim Rabbimiz hususunda yanılgıya düştüğümüzü zannediyorlardı. O Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e yardımcı oldular, Selaman ve Ebu Zer gibileri. Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem mübarek kılındı ve O’na uyanlar dediler ki; Güya O’na ilham oldu (vahyolundu) ve ilk beyt Bekke (Mekke) kıble karar kılındı ve alemlere hidayet oldu ve bu alemler için gerçekten bir hidayetçidir-Bakara) denildi. Ve dediler ki; vahy olundu ki; ‘’Sen kendi yüzünü senin razı olduğun kıbleye çevireceksin, yüzünü Mescid’ul Haram’a çevir.(ayet)’’ Onlar bundan sonra namazlarını taşa doğru dönerek kıldılar. Zaten, O’nun bu sihiri olmasaydı, Lat ve Uzza bizim üzerimizden gitmezdi ve halk onları terk etmezdi. Ki onlar da taştan, gümüşten ve altındandı. Hayır! Lat ve Uzza’ya yemin olsun ki; ben kendi dinimizden çıkmak ve O’nun boş sihirlerine ve kuruntularına uymak için herhangi bir sebep bulamıyorum. Gözlerini aç ve bak kulaklarını aç ve dinle, düşün kalbinle ve aklınla. Onların durumu ne idi ve ne oldu. Lat ve Uzza’ya şükreyle. Çünkü Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den sonra Ebu Bekir, O’nun hilafetini ele geçirdi ve O’nun makamını gasbetti ve kanlarını döktü ve onların helal ve haramlarını değiştirdik. Vacip olarak bildiklerini kendi lehimize çevirdik. Onlar Rablerinin vacip ettiklerini ayakta tutup onun üstüne birbirlerine yardım ettiler. Mutlu ve yükselircesine bir hayat sürerken biz zahiren boyun eğiyor ve gizlide onlara olan kinimizi şiddetlendiriyorduk. Ve onların kendi aşiretlerine olan kavmiyetçiliklerinden başka bir hileleri yoktu. Ebu Bekir hilafeti ele geçirmesiyle, Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kendi vasisini ve yardımcısını bir kenara itti. O’nu (Ali Aleyhissem) öyle övüyorlardı ki göklere çıkarıyordular ve O’nu kahraman ilan ettiler. Ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem O’nu kendisine enişte bile etti. Ve O’nu Haydar diye adlandırmışlardı. Sonra O kadına’da ( Fatıma Selamullah aleyha) dediler ki, güya O âlemlerin kadınlarının seyyidesidir ve O’nun adını Fatıma Selamullah aleyha koydular. Ben o zaman geldim (Ebu Bekir halife olunca), Fatıma Selamullah aleyha’nın evine. Ve Hasan ve Hüseyin Aleyhisselam’ın, Zeyneb Selamullah aleyha’nın, Ümmü Gülsüm Selamullah aleyha’nın evde olduğu bir sırada, ben evin önüne geldim ve benimle birlikte Halit İbn-i Velit de vardı ve Gunfuz Lanetulahi aleyh ve Ebu Bekir’in hizmetçisi ve seçilmiş taraftarlarımızdan bir miktar da yanımızda vardı ve ben kapıyı şiddetli bir şekilde dövmeye başladım. Fizze Selamullah aleyha (Hz Ali Aleyhisselam’ın hizmetçisi) cevap verdi; “Ne istiyorsunuz? ”Ben O’na dedim ki; “Ali Aleyhisselam’a söyle kendi batıl fikirlerini bıraksın ve hilafet tamahıyla kendi nefsini soğutmaya çalışmasın. Çünkü bu hilafet senin için değil. Bu emr müslümanların seçtikleri kişi içindir.”Ey Muaviye! Lat ve Uzza’nın Rabbine yemin olsun (Bunlara göre yeryüzünün ilahları Lat ve Uzza idi. Gökyüzünün ilahı ayrıydı.) Eğer emr (hilafet), Ebu Feşel (Ebu Bekir) için olmuş olsaydı ve benim zihnimde onun ulaştığı yere ulaşma fikri olmasaydı, O (Ebu Bekir) asla hilafet makamına oturamazdı. Ben (Ali Aleyhisselam’ın kapısının önünde) gözlerimi ve kalbimi açtım ve millete dedim ki; “Hilafet Kureyş için değil mi? Siz halifeye itaat ederseniz, Allah’a itaat etmiş olacaksınız.”Ey Muaviye! Ali Aleyhisselam’ın ne yaptığını görmedik mi? Çektiği kılıçlar, savaşlarda atalarımızı öldürmesi ve O’na Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e yardım etmesi ve Kuran’ın toplayıcısı olması ve O’nu koruması, O’nun borçlarını ödemesi ki 60 bin dirhemdi ve O’nun vaadlerini yerine getirmesi.Biz Ali Aleyhisselam’ın evinin önündeyken Ensar ve Muhacir’de oradaydılar .Onlar dediler ki; ”İmamet Kureyş’tendir” ve dediler ki; “İmamet enze ve betinindir. ( yani İmam Ali Aleyhisselam’ın) Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem bütün ümmetten Gadir-i Hum’da biat aldı ve biz o zaman bu emr’e teslim olduk. Hatta bundan başka dört yerde, O’nun tüm kadın ve erkek müslümanların emiri olduğuna dair biat ettik. Ve siz unuttuysanız Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in bizden aldığı biatı, ama biz unutmadık. Meğer biat ve imamet ve hilafet ve vasilik farz olan bir hak değil mi? Ve bu bizim bir iddiamız da değildir.”Ama bizim gurubumuz (oraya gidenler) onların bu iddialarını yalanladık ve bizden 40 kişi orada şahadet getirdi ki Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem imameti ümmetin ihtiyarına bıraktı. Bunun üzerine Ensar dedi ki; “Biz Kureyş’ten daha layığız bu işe (hilafete). Çünkü biz O’na, ev verdik ve O’na yardım ettik ve millet bize doğru hicret etti. Bu iş sizin için değil, belki bu iş bizim içindir.” Başka bir kavim de dedi ki; “Bir emir sizden olsun, bir emir de bizden olsun.” Biz onlara dedik ki; “İmamet Kureyş’tendir” ve 40 kişi buna şahadet etti. Ve bir gurup bunu kabul etti ve diğerleri bunu inkâr etti ve aralarında çekişmeye başladılar. Bunun üzerine ben dedim ki; “Herkes duysun, dinlesin beni. İçimizde yaşı en büyük olan ve en yumuşak olanı nasıldır.” Onlar dediler ki; “O kimdir?” Ben dedim ki; “Bellidir. Ebu Bekir’dir ki, Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem onu namazda öne geçirdi ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem onunla birlikte Bedir Savaşı günü aynı çadırda oturdu ve Bedir’de onun görüşünü kabul etti. (Sünni kaynaklara göre Peygamber Bedir Günü bir istişare oluşturdu ve Ebu Bekir’in görüşünü kabul etti. Bunun tek şahidi Ömer olmuştur.) ve mağarada O’nun yoldaşıydı ve kızı da O’nun karısıydı ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem onu müminlerin annesi olarak adlandırdı.”Bu konuşmalar olurken Haşimoğulları geldiler ve onlar çok sertti ve kılıcı meşhur olan Zübeyr’de onlara yardım ediyordu ve Zübeyr asla biat etmedi ve kılıcını hiç kınına sokmadı. Ben O’na (Zübeyr’e) dedim ki; “Senin feryadın (dinden ötürü değil), Ben-i Haşim’den ötürüdür. Senin annen Safiye’dir, Abdulmuttalib Aleyhisselam’ın kızıdır.”O dedi ki; “Vallahi bu çok iftihar edilecek bir şerefdir, bu yüceliktir, ey Sehhak’ın veled-i zinası! Sus esasen senin hiç anan yoktur. Ben Zübeyr’in bu sözü üzerine yanımdakilere dedim ki (Ben-i Saide Sakifesinde bulunan 40 kişi) “Çullanın bunun üzerine” Herkes onun üzerine çullandı, and olsun Lat ve Uzza’ya biz onun elinden kılıcını alamadık. Ama onu yere düşürdük ve ona hiç kimse yardım etmedi. Ey Muaviye! Ben-i Saide’de toplandığımızda, ben Ebu Bekir’in üzerine öyle çullanmıştım ve onun elinin üzerine elimi koymuştum ve Osman beni takiben biat etmişti ama Zübeyr biat etmemişti. Biz Zübeyr’e demiştik ki; “Ya biat et, ya da seni öldüreceğiz.” Ama sonra ben milleti engelledim ve dedim ki; “Öfkesi geçene kadar buna vakit verin. Bunun öfkesi Ben-i Haşim’den ötürüdür. Ebu Bekir’in elinden tuttum ve onu oturttum ve o titremeye başladı, korktu ve onun aklı karıştı ve ben onu Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in minberine (makamına, çünkü Sakife’de minber yoktu) iterek geçirdim.”O (Ebu Bekir) bana dedi ki; “Ey Hafsa’nın babası! Ben Ali Aleyhisselam’dan korkuyorum.” Ben ona dedim ki; “Ali Aleyhisselam başka işlerle meşguldür.” Benim bu sözümü Ubeyd İbn-i Cerrah’da destekledi. Ebu Bekir titriyordu, elini minberin köşesine koymuştu, çıkıp çıkmamakla tereddüt ediyordu. Ben O’nu arkadan keçi ve danayı iter gibi itiyordum. O dehşete kapıldı. Ben ona konuş dedim ve ona sinirlendim, çünkü titriyordu ve onun üzerine yürüdüm. Bundan ötürü dehşete kapıldı ve o yavaş yavaş konuşmaya başladı, ne dediği anlaşılmıyordu ve ben onun elini dişledim ve ona dedim ki düzgün konuş.”O dedi ki; “Ne konuşayım” Ve ben onun bu durumunu görünce onu minberden aşağı çekip oraya kendim çıkmak istedim. Ama milletin beni yalanlamasından ve biat etmemesinden korktum. Çünkü ben demiştim ki “En yaşlı ve en yumuşak olan halife olmalıdır.” Bunu yalanlamalarından korktum. Ve ben millete şöyle demiştim; “Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem Ebu Bekir hakkında birçok hadis söylemişti.” Bu sözlerim üzerine benim minbere çıkmam uygun olmazdı.Ben daha sonra Ebu Bekir’e dedim ki; “Konuşacaksan konuş, yoksa in aşağıya” ve bu durumu yüz ifademle de ona anlattım. Sonra o konuşmaya başladı, zayıf bir sesle dedi ki; “Ben sizin veliniz ve halifeniz oldum ama ben sizin en hayırlınız değilim.(Vakia süresinde buyuruluyor, ‘’ve diyecekler keşke ben bunu kendime dost edinmeseydim, ben hidayet olduktan sonra o beni saptırdı’’ ve bilin ey halk! Benim bir şeytanım var, o beni her zaman kandırıyor ve benden başka kimseyi istemiyor ve benden el çekmiyor. Sizler benim ayaklarım titrediğinde ve yoldan çıktığımda bana yardımcı olun.Çünkü ben sizler kadar düşünemiyorum ve Allah’tan tevbe ediyorum hem sizin için, hem de kendim için.”Ve o konuşmasını bitirdikten sonra minberden aşağıya indi. Ben onun elinden tuttum ve milletin gözleri bize dikilmişti, onun elini sıktım ve oturttum ve milleti ona biat etmeleri için yavaş yavaş sıraya koydum, biat etmeyenleri korkuttum biat etsinler diye.Oradaki bazıları biat etmekten çekindiler. Çünkü Ali Aleyhisselam biat etmemişti, ben onlara dedim ki; “Ali Aleyhisselam bu hilafeti boşadı ve bunu müslümanların ihtiyarına bıraktı ve evine çekildi, evinde oturdu.” Orada bulunanların çoğu istemeden de olsa biat ettiler. Bu olay olup bittikten sonra, biz gördük ki Ali Aleyhisselam, Fatıma Selamullah aleyha, Hasan ve Hüseyin Aleyhisselam’ı almış, Ensar ve Muhacirlerin evlerine gidiyor ve onlara; “Peygamber 4 yerde sizden, bize biat almadı mı?” sözünü hatırlatıyordu. Ne gariptir ki, gece Ali Aleyhisselam’a yardım sözü veriyorlardı, ama gündüz bize dönüyorlardı. Ve ben O’nu evinden dışarı çıkarmak için Ali Aleyhisselam’ın evine gittim, ve Fizze Selamullah aleyha kapıya çıktı ve ben ona dedim ki; “Ali Aleyhisselam dışarı çıksın ve Ebu Bekir’e biat etsin.” Fizze Selamullah aleyha dedi ki; “İmam Ali Aleyhisselam meşguldür.”Ben ona dedim ki; “Sen çekil o tarafa ve ben diyorum ki; o çıkacak, çıkmazsa biz eve gireceğiz ve O’nu çıkaracağız” ve Fatıma Selamullah aleyha kapının yanında (arkasından bize seslenerek) durdu; “Ey Sapıklar! Ey yollarını kaybetmişler, ne istiyorsunuz?”Ben; “Ey Fatıma! Selamullah aleyha”dedim. Fatıma Selamullah aleyha; “Ne istiyorsunuz?” dedi. Ben; “Amcanın oğlunun niyeti nedir? Niye seni kapıya gönderdi? Ve kendisi niye içeride oturdu? “dedim. Fatıma Selamullah Aleyha; “Senin tuğyanından (isyanından) ötürü ey şaki (eşkiya) defol git, illa sana hüccet getireceğim. Ve her yolunu şaşırmış güçlü, kuvvetli görünür (kendisine) sen de onlardansın.” dedi. Ben dedim ki; “Getir senin olan batılları ve bu kadınların hikayelerindendir. Hüccet değildir. Benim işim Ali aleyhisselam iledir, O’na söyle çıksın.” Fatıma Selamullah aleyha dedi ki; “Sende ne sevgi var, ne keramet var. Beni Şeytanın hizbi olmakla korkutuyorsan ey Ömer! Bil ki şeytanın hizbi zayıftır.”Ben dedim ki; “Eğer Ali Aleyhisselam çıkmazsa, kapınıza odunlarla geleceğim ve evde kim varsa yakacağım. Yahut Ali Aleyhisselam gelip biat edecek.” Ben Gunfuz Lanetullah aleyh’i çağırdım ve Halit İbn-i Velit’e dedim,’Siz ve adamlarınız gidin odun toplayın. Ben burada bekliyorum.’’Fatıma Selamullah aleyha dedi ki; “Ey Allah’ın Resulü Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in düşmanı ve Emir’ul Mu’minin Aleyhisselam’ın düşmanı!” Ve elini uzattı ki bizim kapıyı açmamızı önlesin ve biz Ali Aleyhisselam’ın üzerine hücum etmeyelim. Ben kılıcımın kınıyla O’nun bileğine vurdum. İşittim o anda O’nun bileğinden çıkan sesi. Ve ağlama sesi yükseldi. Ama ben de kerahet ediyordum ki eli boş o kapıdan döneyim. Bu arada hatırladım Ali Aleyhisselam’ın, bizim puta tapan araplardan döktüğü kanları ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in hilelerini ve sihirlerini. Yüklendim kapıya (bırakmadım kapansın) ve getirdik odunları yığdık kapının önüne ve odunlara ateş verdim. Öyle bir ateş verdim ve yaktım ki o ateş bütün Medine’yi yakacak sandım. Bu sırada O Fatıma Selamullah aleyha, feryad ediyordu ve şöyle söylüyordu; “Ya Ebata! Ey Baba! Ey Allah’ın Resulü! Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem, senin sevdiğine ve kızın Fatıma Selamullah aleyha’ya böyle yapıyorlar.” Ve ‘‘Ah Fizze’’ diye bağırmaya devam etti ve “Ey Fizze gel ve beni kaldır. Gerçektende karnımdaki çocuk katledildi’’ ben O’nun feryadını işittim ve O duvara tutunmuştu. Ben kapıyı kırdım ve içeri girdim ve onları öyle bir şekilde gördüm ki gözüme ve yüzüme sevinç oturdu. O’na doğru gittim ve O’nun yüzünde örtüsü vardı. Var gücümle örtünün üzerinden tokatladım O’nu, O’nun yüzünden örtü düştü ve yere yıkıldı. Bu sırada Ali Aleyhisselam’ı gördüm. O’nu gördüğümde içimden bir his kaçmamı söyledi. Ben hızla kapıya doğru koştum ve Halit İbn-i Velit’e ve Gunfuz Lanetullah aleyh’e; “Kimler var yanımızda, bugün öyle büyük bir cinayet işledim ki kendime sığınacak bir emin bulamıyorum ve bu gelen Ali Aleyhisselam’dır ki hiç kimsenin O’nun önünde duracak kudreti yoktur. ”Bu sırada Fatıma Selamullah aleyha yerde olduğu için, Ali Aleyhisselam, O’na doğru yöneldi ve O’nu kaldırıp dedi ki; “Ey Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kızı! Allah senin babanı âlemlere rahmet olarak seçmiştir. Eğer bu örtünü açacak olursan (rahmet perdesini hicabını açacak olursan) ve Rabbine bunu şahit olarak sunarsan, Allah’u Teala bütün yeryüzünü helak edecektir senin duana icabet etsin diye ve yeryüzünde bir tane dahi insan bırakmayacak. Ancak senin ve babanın makamı Allah katında Nuh Aleyhisselam’dan büyüktür. Öyle bir Nuh Aleyhisselam ki Allah’u Teala, O’nun hatırına göğün altında olan herkese büyük bir tufan indirdi. Sadece gemide olanlar kurtuldu. Ve helak etti Lut Aleyhisselam kavmini yalanlayışlarından ötürü. Ve helak etti Ad kavmini “Serser” adlı rüzgârla. Sen ve baban büyüksünüz Hud Aleyhisselam’dan. Ve azaplandırdı Semud kavmini ki onlar 12 bin kişiydiler ve buzağıyı katletmişlerdi.Ey Rahmet olarak indirilen kadınların seyyidesi! Yolunu şaşırmış olan bu halka rahmet et ve onlara azap etme.” Bu sırada O’nun acısının ve feryadının şiddetlendiğini gördük. Ve Onlar eve girdiler. Fatıma Selamullah aleyha, Ali Aleyhisselam’ın, Muhsin Aleyhisselam olarak adlandırdığı çocuğunu düşürdü. Bu sırada ben birçok insan topladım oraya. Ali Aleyhisselam’a saldıracak gücüm yoktu, ancak O’nun karşı durmayışı bize mukamevet etmemesi, kalbimin bu işte daha şiddetli olmam gerektiğini söylüyordu. Geldik ve O’nu muhasara edip, evinden zorla ve gaspla çıkardık. O’nu biate öyle bir zorla getirdik ki görmeliydin. Ama ben öyle bir yakini ilimle biliyordum ki ben ve yeryüzündeki herkes O’nu bu hale getirmek için toplansaydık da, O’nda boğulurduk. Bunda şüphem yoktu O’da bunu çok iyi biliyordu. Beni Saide Sakife’sine geldiğimizde Ebu Bekir kalktı o ve etrafındakiler Ali Aleyhisselam’a alaylarcasına bakındılar. Ali Aleyhisselam şöyle buyurdu; “Ey Ömer! Acaba hoşuna gider mi senin için geciktirdiğim o azabı şimdi göresin.” Ben; “Yok ya Emir’el Mu’minin” dedim. Bu sırada beni duyan, Halit İbn-i Velit, süratli bir şekilde, Ebu Bekir’e gitti. Ebu Bekir, ona üç defa şöyle dedi; “Benle Ömer’in ne işi olabilir.” Ve halk bunu duyuyordu. Ali Aleyhisselam, Sakife’ye girdiğinde, Ebu Bekir minberinden inerek Ali Aleyhisselam’a dokundu ve dedi ki; “Şimdi biat ettin ya Ebu’l Hasan Aleyhisselam! Şimdi gidebilirsin.” Ama ben şahidim ki O, Ebu Bekir’e biat etmedi ve elini ona doğru uzatmadı ve ben o sırada O’nu biat için geri çağırmaktan korktum. Zira O’nun bizim için geciktirdiği azabı çabuk vermesinden korktum. Zaten Ebu Bekir’in de O’nu bırakmasının sebebi, Ali Aleyhisselam’ı bu mekanda görünce çekinişinden ve O’ndan korkuşundandı. Ali Aleyhisselam, Sakife’den gitti ve biz ‘nereye gitti ?’diye sorduğumuzda, dediler ki Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kabrine gitti ve orada oturdu. Ben ve Ebu Bekir, kalktık ve Ebu Bekir bana dedi ki; “Vay olsun sana, Fatıma Selamullah aleyha hakkında ne yaptın. Andolsun bu apaçık bir sapıklıktır.”Ben dedim ki; “Bizim için daha büyük olan şey Ali Aleyhisselam’ın biat etmesiydi ve boynumuzdaki bu ağır yükü atmaktı.” Ebu Bekir dedi ki; “Şimdi ne yapacağız?” Ben dedim ki; “Sen insanlara diyeceksin ki ‘Ali Aleyhisselam bana Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kabri yanında biat etti.”Böylece biz oraya gittik. Bu sırada Ali Aleyhisselam, kabrin karşısında oturmuştu. Etrafında, Selman, Ebu Zer, Ammar, Miktad ve Huzeyfe İbni Yeman vardı. O sırada Ali Aleyhisseam’ın ellerinin, Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kabri üzerinde olduğunu gördüm. Ve biz O’nun yanına oturduk. Ve ben Ebu Bekir’e gizlice, ellerini Ali Aleyhisselam gibi kabrin üzerine koyup yavaş yavaş Ali Aleyhisselam’a doğru yaklaştırmasını ve elinin O’nun elinin yanına bırakmasını istedim. Ebu Bekir böyle yaptı. Ebu Bekir yaklaştıktan sonra ellerini kaldırıp Ali Aleyhisselam’ın elinin üzerine bıraktı. Ben gerçekten de “Biat etti, biat etti” diye bağırdım. Bu sırada Ali Aleyhisselam ellerini çekti. Ben Ebu Bekir’e işaret ederek hemen kalkmasını söyledim, ve bu sırada şöyle dedim; “Allah, Ali Aleyhisselam’a hayırlı mükafatlar versin. Zira o halkın içerisinde değil de, Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kabri yanında biat etmeyi daha hayırlı buldu.” Bu sırada Ebu Zer ve Miktad; “Andolsun ey Allah’ın düşmanı! Ali Aleyhisselam hiçbir zaman biat etmedi.” Dediler. Biz onları işitmemezlikten gelerek, onları orada bırakıp kendi kavmimizin yanına geldik ve onlara şöyle dedik; “Ali Aleyhisselam biat etti.” Ancak Ebu Zer bizi sürekli yalanlıyordu. Vallahi onlar ne Ebu Bekir’e ne de bana biat etmediler. Ve O’nun ashabından olan 12 kişi de ne Ebu Bekir’e ne de bana biat etmediler. Ey Muaviye! İyi düşün benim yaptığımı kim yapabilirdi? Ve geçmişin üzerine unutkanlık topraklarını benden başka kim serpebilirdi? Ama sen ve baban Ebu Sufyan ve kardeşin Utbe bil ki hiçbiriniz, Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i yalanlamada ve hilesini ortadan kaldırmada benim gibi olamadınız. Her zaman size cesaret veren bendim. Hatta O’nu Hurri Dağı’nda katletmek isteyen de bizdik. Ve insanları guruplara ayırıp aralarında ihtilaf oluşturanlarda bizdik. Ama Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in sizin hakkınızda söylediğini de unutmuş değiliz. Zira O buyurdu ki; “Allah binene, ayakta durana ve arkadan sürene lanet etsin.” Baban binmişti, kardeşin ayakta duruyordu ve sen arkadan sürüyordun. Ve asla unutmadık anan Hinde Lanetullah aleyha’yı. Ve Vahşi Lanetullah aleyh’e bahşettiği şeyleri. Rahman’ın yeryüzündeki aslanı olarak çağrılan Hamza Aleyhisselam’ı ortadan kaldırmak için nefsiyle verdiği savaşları unutmadık. Vahşi Lanetullah aleyh O’nu vurdu, kalbini yardı ciğerlerini çıkarıp anana götürdü. O sırada Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem sihriyle böyle bir şey olamayacak zannediyordu. Ancak anan Hamza Aleyhisselam’ın ciğerlerini yedi. Ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ananı, “Ciğer yiyen kadın” olarak adlandırmıştı. Ve kadınlarınızı da unutmadık. Sarı elbiselerle, yüzlerini ve göğüslerini açıp Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’le savaşabilmek ve O’nu katletmek için yaptıkları mücadeleleri. Siz isteyerek iman getirmediniz ve biz zorla İslam getirdik. Mekke’nin fethedildiği gün, sizi Tülega (boşanmışlardan) kıldılar. Ve kardeşim Zeyd’i, Ali Aleyhisselam’ın kardeşi Akil’i ve amcaları Abbas’ta onlar gibiydi. Ancak senin baban nefsinde diyordu ki; “Ey Ebu Bekir! Biz senin etrafını insanlarla doldurup, senin bu düşmanlarına karşı seni güçlü kılacağız.”Ama Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem sanki bunu işitmişçesine insanlar arasında nida ettirip, şöyle dedirtti; “Ey Ebu Sufyan! Allah senin şerrine kifayet edecektir. Ve bu hilafete benden sonra Ali Aleyhisselam ve O’ndan sonra Ehl-i Beyt’i gelecektir.”Ancak O’nun sihri batıl oldu. Ve çalışması zail oldu ve O’nun makamına Ebu Bekir oturdu ve sonra ben oturdum. Ve ben o günün Ümeyyeoğulları için bayram ilan edilmesini isterdim, ümid ederdim. Bundan ötürüdür ki ben seni vali tayin edip makam verdim ve ben mülkümü sana mübah kıldım. Ve ben seni iyi tanıyorum ve senin onlara karşı muhalefetini iyi biliyorum. Ve ben O’nun bir araya getirdiği şiir ya da nesirlerden korkmuyorum. O diyordu ki; “Rabbim bana şöyle vahyetti, bu lanetlenmiş olan ağaç Ümeyyeoğulları’dır.” O bunu öyle zannediyordu. O her fırsatta düşmanlığını bildiriyor, gittiği her memlekette bunu tekrar ediyordu. Nasıl ki Haşimoğulları’nın, Abduşşemsoğulları’na düşmanlıklarını her fırsatta söyledikleri gibi. Ve bütün bunları sana söylememin sebebi ey Muaviye! Sana nasihatta bulunup sana karşı şefkatli olmamdan, onların getirdiklerini yıkmakta olan azminin azlığı ve kalbindeki korkuyu ve hilmindeki azlığı gidermek içindir. Benim sana vasiyet ettiğim şeyleri yapmakla acele et. Ve benim sana vasiyet ettiğim şeylerin üstünde dur ve Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şeriatini ve O’na uyanların dinini yıkmak için kullan. Ve buna onları aşağılayarak, ölümleriyle alay ederek, sana gelenleri reddederek, yahut küçük sayarak başlayabilirsin. Bu yolda karşında duracak herkesi helak et, ortadan kaldır ve kanını helal say. Bütün gücünle sakın. Eğer O’nun mescidine gidecek yahut minberine çıkacak olursan, O’nu tasdik et getirdiği her şeyde ve bunu amelde de yap, öyle görün. Ve kesinlikle kalbindeki inancı halkın içinde ortaya çıkarmaktan uzak dur. Halkın içinde ağırbaşlı ol ve onlara hediyelerinle kendini sevdir. Onların arasında hak ve hukuka riayet ediyormuş gibi gözük ki, onlar senin iddia ettiğin şeylerde hak olduğuna inansınlar. O’nun getirdiği herhangi bir farzı kısıp, sünneti zamanı gelmeden değiştirme. Zira bu ümmetin bile bize karşı ayaklanmasına yol açar. Ama onları emniyette kılmayıp, birbirlerinin elleriyle kendilerini öldürmelerini sağla. Onların arasında kılıçlarıyla ve inançlarıyla ayrılıklar sal. Ancak karşılarına çıkınca da güzel huylu ol. Zaruret durumlarında onlara meclislerinde yer ver. Onlar makamına geldiklerinde onlara büyükmüş gibi davran. Ve onları katledebilmek için onlara hüküm sürecek reislerini elde et.Onlara uydurma müjdeler ver. Kızgınlığını yen onları affet ki, seni sevsinler ve itaat etsinler. Ve bil ki biz Ali Aleyhisselam’dan asla emanda olmadık. Ve sende O’na benzeyen, Hasan ve Hüseyin Aleyhisselam’dan emanda (güvende) olmayacaksın. Eğer bunlarla karşı karşıya kalırsan, ümmeti yanına alabilirsen onlara karşı elinden geleni yap. Onlara karşı, küçük işlerle kanaat etme, hedefini ve kastini sürekli büyült. Sana olan bu vasiyyetimi ve ahdimi gizle ve aşikâr etme. Sana emrettiklerime ve nehyettiklerime aynen uy. Benim itaatimden asla çıkma. Sakın ama sakın benim hilafımı söyleme. Ve ben seni senden öncekilerin siyasetine (yoluna) çağırıyorum. Kanını (atalarının kanını) her zaman iste ve onların bıraktığı eserleri sürdür. İşte o zaman sana zahir olacaktır sırrım ve şifa olacaktır bu şiirim; Ey Muaviye! Kavmin işleri büyük olmuştu. Unutma Velid’i, Şube’yi, Utbe’yi, As’ı, Bedirde öldürülenleri. Peygamber’in bizim kalbimize çektiği dağları. Onlar bizim önderlerimizdi. Ey Muaviye! Onların eserlerini takip et. Bil ki sen kılıçlarını onların kanıyla boyamadıkça. Onlar senden razı olmazlar. Şam’da ki erkekleri onlara düşman olarak eğit. İhtilaf yarat O’nun ümmeti arasında. O’nun getirdiklerinin sihir olduğuna, inandır insanları. Zira hak din senin amcalarının, dedelerinin dinidir. Her kan döktüğünü, O’nun dininin gereğiymiş gibi göster. Ve öldür o güzel görünen kavmi. Ömeroğulları’nın kılıcıyla. Çünkü ben bunun için vali ettim seni Şam’a. Zira biliyorum ki sen bunu yapacak güçte ve inançtasın. Abdullah İbn-i Ömer bunu duyduktan sonra kalktı. Yezit Lanetullahi aleyh’in alnından öptü ve dedi ki; “Çok şükür ey Yezit Lanetullahi aleyh! Sen iyi ki Hüseyin Aleyhisselam’ı şehit ettin. Ve andolsun benim babam senin babana gönderdiği bu mektuptan beni haberdar etmemişti. Ve andolsun ne zaman Peygamber Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den birisinin dökülmüş kanını gördüğümde seviniyorum ve ona razı oluyorum. Zira onlara en büyük iyilik onların kanını dökmektir. Ve Yezit Lanetullahi aleyh’in yanından gülerek çıktı. Halk sordular ki; “Yezit sana ne dedi?” Abdullah ded ki; “Yezit Lanetullahi aleyh bana doğru şeyler anlattı. Ve ben onun yaptığı her şeye razıyım ve ortağım. O’nu destekliyorum.” Sonra Medine’ye döndü. Millet Abdullah’ı görmeğe geldiklerinde, onlara aynı cevapları veriyordu. (Yani Yezit Lanetullahi aleyh suçlu olan insanı öldürdü. Yezit Lanetullahi aleyh haklıdır diyordu.)”Nakledilmiştir ki, bu mektuptan sonra Yezit Lanetullahi aleyh başka bir mektup daha gösterdi ve bu mektup ise Osman’ın, Muaviye’ye gönderdiği bir mektuptu. Ve o mektup, bu mektuptan daha sert ifadeler içiriyordu ve onda bundan daha büyük iddialar yazılıydı.”

Kaynak: İksir-ul İbadet Fi Esrar-ul Şehadet c. 1 s. 3-12, Bihar-ul Envar c. 45 s. 328

Hiç yorum yok: