Allahumme salli ala Muhammed’in ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum vel an ada ehum.
“Muhacirler Mekke’den Medine’ye geldiği zaman, o zaman ki fakirler mescidin içinde kalıyordu, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e vahyolundu ki: “Emir ver hepsine çıksınlar mescitten. Mescidi yol olarak kullanmasınlar. Hatta evlerinin kapısı bile mescide açılmasın. Hz. Ali aleyhisselam hariç.” Niye hariç? Çünkü Masum aleyhisselam’ın durduğu yer mescittir. O’nun evi mescidin içindedir. Mescit mescidin iççindedir.
Ravi İmam Cafer Sadık aleyhisselam’ın yanına geliyor, kendisi gusüllü olduğu halde, İmam Sadık aleyhisselam buyuruyor: “Sen bilmiyor musun Bizim evimiz camidir? Derhal git gusül suyu dök! Sen, haram bir iş yapıyorsun. Sen günahkârsın.” Arz ediyor ki: Ağa, men o hadisi gördüm ki, Sizin evinizin cami olduğu buyruluyor. Kasıtlı olarak geldim. Senin mübarek ağzından duyayım ki, burası cami hükmündedir.”
Abbas sözde Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in amcasıydı ve dünya hesabıyla da on yaş büyüktü. Mescide açılan kapıların, İmam Ali aleyhisselam dışında, kapanması olayında arz etti ki: Ya Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem! Benim evimin oluğu Senin camine taraf olsun ki, bu da bana şeref olsun. Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi Abbas’ın evinin oluğunu söktürmedi. Buyurdu: “Oluk camiye taraf olsun!” Bu olay da sahabe arasında Abbas’a şeref olarak algılandı.
Ömer laneti başa geldiği zaman, naklolunuyor ki: Abbas’ın kenizi damın üstünde elbiseyi yıkadı ve suyu yere döktü. Dökülen su oluktan akıp yere döküldüğü sırada, naklolunuyor, Ömer laneti alttan geçiyordu. Ve oluktan akan su bu lanetinin üstüne döküldü. Bu laneti zaten bahane arıyor ki, her şeyi silsin, unuttursun sahabeye. Hemen yanındaki köpeklerine dedi ki: Çıkın oluğu indirin oradan! Köpekleri hemen çıkıp indirdiler. Peygamberimiz arasında bu meşhur idi ki, bu oluğu peygamberimiz koydurmuştur ve bu da Abbas için bir şerefti. Oluğu indirttikten sonra bu laneti diyor ki: Her kim bunu yerine koysa, onun kellesini vuracağım.
Abbas bu olay üzerine korkuya kapılıyor ve geliyor İmam Ali aleyhisselam’ın evine ve ağlıyor. Arz ediyor ki: Ey Kardeşimin oğlu! Benim bu dünyada iki tane gözüm vardı: Birsi Allah Resulüydü (sallallahu aleyhi ve alihi), diğeri de Sensin (aleyhisselam). Allah Resulü sallallahu aleyhi ve alihi de evimin oluğunu bana fazilet için bırakmıştı. Şimdi bu laneti gelip benim oluğumu indirmiştir. Sen ola ola nasıl bu ihanet bana yapılır? Hz. Ali aleyhisselam buyurdu: “Gamber, Zülfikâr’ı getir!” Gamber, İmam Ali aleyhisselam’ın şiasıdır ve O’na hizmet etmeye âşık birisidir. Gamber Zülfikâr’ı getirince; İmam aleyhisselam Abbas’ın evinin yanına gelip duruyor. Buyuruyor ki: “Gamber, çık o oluğu yerine koy!” Gamber çıkıp oluğu yerine koyuyor. Oluğu yerine koyduktan sonra camiye geliyor. Minber ile Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in arasında duruyor ve konuşma yapıyor. Buyuruyor ki: “O oluğu yerine koydum. Yemin olsun Allah-u Mutaal’ın birliğine! Eğer o oluğu indirseniz, boynunuzu vuracağım. Kulli arap karşıma çıksa, hepinizin kellesini vuracağım!”
(Masum aleyhisselam’ın kapısına bir oluk için gidince, Masum aleyhisselam Kulli arabın kellesini vurmaya hazırdır. Ama Masum aleyhisselam’ın kapısı yakılınca bir tane laneti yoktur piyasada!!!).
Allah-u Mutaal buyurdu Peygamberimize, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve alihi de buyurdu İmam Ali aleyhisselam’a: “Ya Ali aleyhisselam! Onların imtihanı için, Zülfükâr’ı çekme, savaşma, kılıçtan geçirme.”
“Allah’ın eli sizin elinizden üsttedir.” (Ayet). Yani İmam aleyhisselam’ın eli.
Ayette Allah’ın eli bağlıdır diyenlere kınama var, lanet var vs. Yani İmam aleyhisselam’ın eli bağlıdır diyenlerin eli kırılsın buyuruyor.
“İmam Ali aleyhisselam Hayber’in kapısını sökmüştür. Bu kapıyı yetmiş pehlivan tabanının üzerinde açıp kapatıyordu bu kapıyı. İşte bu kapıyı yerinden sökmüş ve altı fersah; yani 36 kilo metre öteye fırlatmıştır. Böyle birisinin eli iple bağlanabilir mi? Ve bu olayı kâfirler de görmüştü.
Bu lanetiler buymuştu ki, emir var ve İmam aleyhisselam bir şey demeyecek; bu yüzden bu pisliği yaptılar.
Allah-u Mutaal, şeytanı götürdü arşa ve şeytan on iki bin sene arşta kaldı. Allah-u Mutaal bilmiyor muydu şeytan kâfir olacak? Niye arşa götürdü, meleklere hoca etti?
İmam aleyhisselam eğer o lanetileri kılıçtan geçirmediyse; imtihana meydan veriyor. Yoksa el bağlama olayı yoktur.
Kerbelâ’da herkes kahrolmalıydı.
Yezid piçi, İmam Hüseyin aleyhisselam’a karşı kalkıyor ve meclisinde konuşma yapıyor. Ve yemin ediyor ki: Ben, Eşhedu enne aliyyen veliyullah’ı yeryüzünden sileceğim. Ve İmam Hüseyin aleyhisselam da yemin ediyor ve geliyor Kerbelâ’ya. Buyuruyor: “Yemin olsun, Allah-u Mutaal’ın İzzet ve Celaline! O isim, Benim kanım bahasına olsa da silinmez.”
Yeminli bir kâfir, yeminli bir İmam; Kerbelâ! Yani siz şialar gelmeliydiniz, Biz değil! O ismi böyle savunmalıydınız.
Hadiste buyuruyor ki: “İmam Mehdi aleyhisselam geldiği zaman, milletin onda dokuzunu kılıçtan geçirecek. Âlimler çıkıp diyecek: (Hâşâ!) Bu İmam Mehdi aleyhisselam değil! Bazı müçtehitler çıkıp diyecek: Senin gelme zamanın değildir. Biz Ceddinin dinini koruyoruz. Sen dön git. Sen bu işin peşine düşme. Bayrakta yazacak ki: “İmam Hüseyin aleyhisselam’ın kanı için geldim.” İtiraz edenlere şöyle cevap verilecek: “İmam aleyhisselam, mübarek abasının altından çarığın bir tekini çıkaracak ve gösterecek ki: “Yemin olsun, Allah-u Mutaal’ın birliğine! O dökülen kanların hepsi, bir tek çarık etmez.” Buyuruyor:
“O çarık da Cenab-ı Kasım’ın çarığının tekidir. (Cenabı Kasım’ın çarığının bir teki etmez).
Yani İmam aleyhisselam gelip lanetileri öldürüyor. Bunlar Kerbelâ’nın intikamı değildir.
İmam aleyhisselam geldiği zaman kılıçtan geçirecek, çünkü lanetidir bunlar. İntikam başa baştır. Birisini öldürdün mü o da gelip seni öldürür olur intikam; yani başa baş.
Yani, milletin hepsi İmam mı ediyor? Hayır, Hâşâ!
İntikam alınmayacak, yerine koyulacak, yani kıvam verilecek.
Kerbelâ bize Gadir-i Hum’u anlatıyor. Gadir-i Hum’un dalgası Kerbelâ’dır. Kerbelâ yığıntı yeridir. Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi’nin çiğnenen emrinin, şahadetinin, Hz. Fatime selamullahi aleyha’nın yakılan kapısının, Hz. Hasan aleyhisselam’ın içtiği zehirin, İmam Ali aleyhisselam’ın şehit edilişinin, Hz. Muhsin aleyhisselam’ın şehit edilişinin yığıldığı yerdir KERBELÂ!
Hadiste buyuruyor ki: “İmam Hüseyin aleyhisselam Medine’den çıkıp Kerbelâ’ya gidinceye kadar Cebrail bir çocuk gibi İmam aleyhisselam’ın peşi sıra gidiyordu.” Aşura günü İmam aleyhisselam buyurdu ki: “Gel buraya!” Cebrail geliyor. Buyurdu ki: “Ben kimim?” Arz etti: Ağa, sen İmamsın. Yerin ve göğün sahibisin. Buyurdu: “Onlar kimdir?” Arz etti: Ağa, onlar (verunedir) terse dönüşlerdir. Akılları aşağıda, şehvetleri yukarıda olan terse dönmüşlerdir. Buyurdu: “Cebrail, git tebliğ et. Anlat onlara Beni.” İbni Ziyad lanetisi ordusunun içerisinde oturmuştu. Kendisi için kurulan tahta oturmuştu, bu piç! Dört yüz tane koruması vardı. İki yüz tanesi sağda; iki yüz tanesi de solda. Bu laneti baktı ki, aniden, sakallı, nurani bir adam bunun yanına gelmiş. Diyor, bu laneti hemen oturduğu yerden ayağa katlı. Dedi, sen kimsin? Buyurdu: Ben, Cebrail’im. Bu laneti Cebrail adını işitince titredi, esti ve oturduğu yerden yıkıldı, düştü. Yanındaki puştlar, piçler, lanetiler dediler ki: Cebrail görünmez ki. Bunlar sihirdir. Seni kandırıyorlar. Cebrail aleyhisselam döndü bunlara dedi ki: Bakın, Cebraillik alametini gösteriyorum. Bir tükürükte yıkacağım sizi. Yüzünü sağ tarafa çevirdi ve tükürdü. İki yüz askeri birden yıktı. Dedi, bu Cebraillik alametidir. Ki bu laneti sağdaki askerlere yakalayın emri vermişti. Laneti döndü soldaki iki yüz askere dedi ki, yakalayın! Cebrail döndü onlara da tükürdü ve onları da yere yıktı. Buyurdu ki: Görüyor musun, bu Cebraillik alametidir. Ve siz batılsınız, dönün. O, İmam’dır ki, yerin göğün sahibidir. O olmasa nefes alamazsınız. Yer yutar sizi. Yine dönmediler. İmam Hüseyin aleyhisselam okuduğu hutbede bunlara buyurdu ki: “Sizin karınlarınız haramla doludur. Haram yığınısınız, Beni kabul etmezsiniz.”
Aşura günü İmam aleyhisselam defalarca konuşma yaptı, defalarca hutbe okudu orduya karşı. Kerbelâ’da bu yerler şu an bellidir. İmam aleyhisselam, hep sahip çıkıyor, hep sineye çekiyor.
Neticede budur ki: “İmam aleyhisselam şahadet için gitmedi oraya. Vilayet için gitti ve bunu anlattı ki, gerek herkes topyekûn gide oraya. Hangi makamda olursa olsun, fark etmez.”
İmam Hüseyin aleyhisselam şehid olmadan önce geliyor İmam Seccad’ın aleyhisselam’ın yanına; İmam Seccad aleyhisselam zahiren hasta görünümlüydü. İmam Baqır aleyhisselam da zahiren beş yaşındaydı ve Kerbelâ’daydı. İmam Hüseyin aleyhisselam, İmam Seccad aleyhisselam’ın çadırına geldi ve İmam Seccad aleyhisselam’ın şehid olmama sebebini beyan etti. Buyurdu ki:
“Ey Oğul! Sen, Benim Ehl-i Beyt’imin en efselisin ve Allah-u Mutaal’ın da hüccetisin Ente evselu Ehl-i Beyti ve ente Huccetullah).(Yani, bu işi duyanlar bilenler anlasınlar ki, Sen Bensin. Hz. Abbas aleyhisselam ki şehid oldu, Hz. Ali Ekber aleyhisselam ki şehid oldu vs. onlar hüccet değil. Hepsi şehid oldu Sen duruyorsun çünkü hüccet Sensin. Herkes bilsin bu işin aslını). İmam Hüseyin aleyhisselam’ın şahadet sahnesinde İmam Seccad aleyhisselam elini vurdu yere ve deprem oldu. O şahadette İmam Seccad aleyhisselam Zülfikâr’ı aldı eline ve dışarı çıktı. Mendilini attı havaya ve dilim dilim doğradı. Ve ispat etti ki, Ben istersem Zülfikâr’la sizi doğrarım. (Normal davranılıyor imtihana yer veriliyor. Mümin imanını kâfir küfrünü ortaya koysun). Bundan sonra da mucize gösterildi. İmam Seccad aleyhisselam çadırların etrafına çizgi çizdi. Saldıran köpeklerin hepsi geberdi. İmam aleyhisselam tekrar çadırına döndü.
İmam aleyhisselam Kerbelâ’da imtihana meydan verdi. Ve eğer istiyorsak bu davaya inanalım; bütün meydanlarda her şeyimizi vermeliyiz.
“Naklolunuyor ki: Hür, Kerbelâ’da, ellerini bağladı, Kur’an’ı Kerim’i koydu ellerinin üstüne, kılıcını da koydu Kur’an’ın üzerine ve arz etti ki: Ağa! İstersen bu kitabın hürmetine beni affet, istersen kılıçla boynumu vur.” Bu olay tarihin naklettiğidir.
“Hür, Kerbelâ’da, çarıklarının içine kumu doldurdu ve astı boynuna. Boynuna ipi bağladı ve verdi hizmetçisinin eline. Arz etti: Çek Beni Ağa’mın dergâhına!
Ve hatta naklolunuyor ki, İmam Hüseyin aleyhisselam’ın Aşura’yı beklemesi, Hür’ü beklemesidir. Ve geliyor Ağanın huzuruna. Arz ediyor:
“Ağa, beni affet! Benim tövbemi kabul et!” İmam aleyhisselam demiyor: “Ben dua ederim Allah-u Mutaal senin tövbeni kabul eder.”
Buyurdu ki: “Tövbeni kabul ediyorum.”
İmam Hüseyin aleyhisselam Kerbelâ’ya geldiği zaman, Caferi Cofi diye bir adam vardı. İmam aleyhisselam yolda buna rastladı ve buyurdu ki: “Gel, bize katıl!” Arz etti ki: Ağa, günahım çoktur. İstiyorum kalıp tövbe edeyim. Keskin kılıcım ve iyi koşan atım var. Onları vereyim. Buyurdu ki: “Bize ne kılıç lazımdır ne de at. Kendin gel. Gelirsen tövben kabuldür.”
(İmam’a döndüğün zaman Allah’a dönüyorsun. Aksi halde dönmemiş olursun. Laneti olursun. Çünkü Allah’ın yüzü İmam’dır).
Arz etti: Günahkârım, şudur, budur kalmak istiyorum. Buyurdu: “Uzaklaş ki,Sesimiz kulağına gelmesin.”
Hadiste buyuruyor ki: “Boynunda kul hakkı olan, Benim Kerbelâ’ma gelemez.” İmam Hüseyin aleyhisselam.
Hadiste buyuruyor ki: “Yalancıda akıl olmaz.” Masum aleyhisselam.
Hür’de, kardeşinde, kölesinde kul hakkı yok muydu? Züheyr b. Osman’da kul hakkı yok muydu? Hadisin manası budur ki:
“Kerbelâ’ya gelen kimsede kul hakkı olamaz.”
Şahadet iki kısımdır. Bir namusu Ekber şehidi var. Bir de Din şehidi var.
Bir adam ki, İslam için, Din için şehid oldu, şehittir. İlk damlasında da bütün günahları affolunur.
Ama bunun boynunda ki, kul hakkı var: Allah-u Mutaal, bunu şehidin makamında alır ve kul hakkının kapatır. Kalanla cennete girer.
Ama bir adam ki, Namusu Ekber şehididir; yani İmamet kurbanıdır. Bunun makamına dokunulmaz. Allah-u Mutaal hakkı olanın hakkını Kendi kereminden verir. Bu adamın makamına dokunmaz. Hadiste de buyuruyor ki:
“Gelsen kul hakkı kalmaz üstünde.”
Şimdi de aynıdır. İmam aleyhisselam için şehid olunca aynıdır.
Hadiste buyuruyor: “Bir adam Kerbelâ’ya gide, Aşura günü zalim birisi tarafından öldürüle, melekler gelir o adamın yalnız günahını değil; o adamın bedenini, toprağını da yıkarlar. Peygamberlerle onun bir farkı kalmaz.” Masum aleyhisselam.
Yani bir adam Velayet için, Kerbelâ davası için, nerede, nasıl öldürülürse öldürülsün aynıdır. Bu adamın bedenini de yıkarlar. Yeter ki, davası has olsun.
Çünkü Kadir gecesi üç kısımdır. Mekanen, Zamanen, Daimen.
Bir zaman var ki, doğum günleridir, şahadet günleridir, vs. vs.
Bir de mekan vardır ki, Kerbelâ’dır, Necef’tir, Meşed’dir, Samirra’dır, vs. Gidince bağışlanıyorsun. Gadir’in yerindesin, Gadir’in günündesin, tamamdır. Bağışlanırsın.
Bir de var ki, Gadir’in marifetini oturtmuşsun. Artık ne zaman var, ne de mekân. Serbestsin artık. Daimidir.
Arifler arasında meşhur olan odur ki: “Öyle insanlar var ki, senenin üç yüz altmış beş günü Gadirdir O’nun için.”
İmam Rıza aleyhisselam buyuruyor ki: “İbadetin ruhu ihlâstır. (Has kıl). İhlâs’ın ruhu Tevhiddir. (Bir bil).” Nuraniyyetle tanımaktır.
Allah-u Mutaal ibadet istemiyor, itaat istiyor. İbadetin ruhu ihlâstır; yani kendini O’na has kıl. İhlâs’ın ruhu Tevhiddir. Has kıldın mı? Buyuruyor: “Ruhu tevhiddir.” Bir bil yani. Bir bildin mi, kapı sana açılır.
İmam kelimesi, Allah kelimesinin yansımasıdır. Başa baştır, aynı manayı içerir. Bin bir isim geliyor, Allah kelimesini açıklıyor. Allah nedir? Celle Celaluhtur, Rahmandır, Rahimdir, Gaffardır… Vs. Yani bunu anlatıyor, Bu, budur. Bin bir sıfat Allah’ı anlatıyor. Beyin Allah’ı düşününce eriyor, gizleniyor. Bu sıfatlarla onu tanımaya çalışıyor. İmam kelimesi de aynıdır. O’nu görünce eriyor, gizleniyor. O isim gelince sipere yatıyor. Binlerce sıfat gelip O ismi açıklıyor.
Eğer akıl İmam kelimesini görünce sipere yatıp gizleniyorsa, bu bir şeyler almıştır. Yok, eğer bunun karşısında bir şeyler diyorsa, bu değiştirmiştir.
İmam Hüseyin aleyhisselam Kerbelâ’da şehid düştüğü zaman; Hz. Zeynep selamullahi aleyha geldi mübarek bedenin yanına ve arz etti: “Rabbena ta gabbel minna hazal gelil!” “Ey Bizim Rabbimiz! Kabul et Bizden bu azı!”
Rabbena tabiri kullanıyor, Allahumme ta gabbel, değil. Rabbena: “Ey Bizim Rabbimiz!” ta gabbel minna: “Kabul et Bizden.” Hazal gelil: “Bu azı.”
Hiçbir zaman küçük büyüğü takdim edemez. Hz. Zeynep selamullahi aleyha masumdur; ama memumdur, İmam değil. Memum, İmam’ı sunamaz.
Rabbin beş manası vardır.
1- Yaratıcı. Allah-u Mutaal’da kullanılır. 2- Her şeyi terbiyet eden. İmam’da kullanılır. 3- Şeyh’te kullanılır. 4- Kabile reisinde kullanılır. 5- Sahipte kullanılır. Yani, Arapta halen evin sahibi için kullanılıyor. Evin sahibine Rabbul Beyt derler: Evin sahibi.
“Ebrehe lanetisi orduyu kurdu ve geldi Kâbe’yi yıkmaya. Kâbe’nin etrafında orduyu bekletti, sabah olunca saldırmak için. Önce Kâbe’deki insanların; yani Mekkelilerin mallarını aldı. Hz. Abdulmuttalib, gitti Ebrehe’nin yanına, buyurdu ki: “Ene Rebbul Ebil!” “Ben develerin Rabbiyim!” Yani sahibiyim. “Benim develerimi ver. Bu Beyt’in de Rabbi var. Sabah olunca sahip çıkar.” Naklolunur: Devesini aldı geldi. Ebrehe lanetisi sabah Kâbe’ye saldırdığı zaman, Evin Rabbi de Ebabil kuşuyla Ebrehe’yi ve ordusunu halletti.”
Yani Hz. Zeynep selamullahi aleyha arz ediyor: “Rabbena: “Ey Bizim İmamımız, sahibimiz!” ta gabbel minna hazal gelil: “Biz buraya geldik; ama Kâfirin küfrü önünde sed oluşturamadık. Biz eridik, şehid düştük. Bizim bu çabamızı, Sen kabul et.” Diyerek İmam Hüseyin aleyhisselam’a arz ediyor. Minnet koy Bize, bu az çabamızı Bizden kabul et.”
Hz. Ali Ekber aleyhisselam hakkında buyruluyor ki: “Eşbehunnas bi Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ğulgen ve ğelgen ve mantıgen.” İmam Hüseyin aleyhisselam ve İmam Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “Hz. Ali Ekber aleyhisselam, millet içinde en çok Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi’ye benzeyendi. Yaradılış yönüyle, ahlak yönüyle ve mantık yönüyle.”
Aynı hadis noktası bile değiştirilmeden İmam Mehdi aleyhisselam hakkında buyrulmuştur.
Hz. Ali Ekber aleyhisselam, İmam Mehdi aleyhisselam’ın makamında mıdır? Hâşâ!
Burada Masum aleyhisselam’ın mazlumiyetidir ki, İmam Mehdi aleyhisselam Hz. Ali Ekber aleyhisselam’ın seviyesinde tanıtılıyor.
Yine hadiste buyruluyor: “Hz. Ali aleyhisselam haktır. Hak, Hz. Ali aleyhisselam’dandır. Ve Hak, Hz. Ali aleyhisselam’ın başıma döner.” Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem.
Aynı hadisin başı Ammar hakkında var: “Ammar Haktır; Hak da Ammar’ındır.” Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem.
Mazlumiyettir ki, Hz. Ali aleyhisselam Ammar seviyesinde tutuluyor.
Yine buyuruyor ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şehid olduğunda Hz. Ali aleyhisselam’a bin tane ilim kapısı öğretti. Her birisinden de bin kapı açılıyordu. Bir milyon ilim kapısı. Ve her ilmi biliyordu…” Selman için de buyruluyor ki: “Selman, bunları biliyordu.” Masum aleyhisselam.
“Selman bir denizdir ki, ne kadar alsan azalmaz.” Masum aleyhisselam. (Mefatih’te var bu).
“Selman’ı sevmek imandır, buğz etmek ise küfürdür.” Masum aleyhisselam.
Masum aleyhisselam ne kadar mazlumdur ki, kendini bu seviyede tanıtıyor.
Hadislerde hiçbir zaman kendini tariflerken, alttan yukarı değil; üstten aşağı doğru tarifler.”
“Allah’ım! Bizi İmam Hüseyin aleyhisselam’ın Kerbelâ’sının intikamcılarından karar kıl. İmam Mehdi aleyhisselam’ın emrinde karar kıl.
Allah’ım! Ehl-i Beyt aleyhisselam’ın kapısından ayrı bir kapı tanıtma. Onların marifetinden ayrı bir marifeti kalbimize yansıtma! Onların sevgisinden ayrı bir sevgiyi kalbimize yansıtma! Öz bereketin hürmetine Ehl-i Beyt aleyhisselam’ın sevgisini ve marifetini kalbimizde daim kıl ve şiddetle artır!
Geçmişte işlediğimiz her ne kadar günah varsa, bizimle Masum aleyhisselam arasına perde olan, onları affet, Ya Rabbi!”
Allahumme salli ala Muhammed’in ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum vel an ada ehum.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hadiste buyuruyor ki: “Bizim Şiamız dilenmez.” Masum aleyhisselam. Yani Şia’da aşağı sıfat olmaz. Masum aleyhisselam’ın kapısından ayrı kapıdan medet ummaz, ayrı kapı tanımaz.
“Âlimin birisi İmam Rıza aleyhisselam’ı ziyaretine gittiği zaman arz ediyor ki: Ağa, bana yeni bir şey öğret. Ziyaretini tamamlamış ve haremden çıkıp su içmek için çeşmenin başına gidiyor. Çeşmenin muslukları otomatik çalışıyor. Elini uzatınca su otomatik akıyor, çekince kesiliyor. Âlim elini uzatıyor musluğun altına tutuyor. Su akmaya başlıyor. Elini çekince su kesiliyor. Adam bunu görünce oturup ağlıyor. Bunu görenler soruyorlar niye ağlıyorsun? Diyor ki: Ben elimi musluğa uzattım su içmek için su otomatik olarak aktı, elimi çektim su da kesildi. Bu yüzden ağlıyorum. Diyorlar Şeyh Ağa! Ne var bunda bu musluk kâfir Müslüman herkes için aynı şekilde akıyor. Diyor ki: Ben onun için ağlamıyorum. Ben, ziyarette Ağa’ya arz ettim ki: Ağa! Bana yeni bir şey öğret. Bu gün bana bunu öğretti. Diyorlar: Bu yeni bar şey değildir ki. Bu gün öğrenmesen daha sonra öğrenecektin bunu. Diyor: Hayır! Ben bunu öğrendim ki, Ağa bana buyuruyor: “Bizim kapımızda el açarsan veririz, açmazsan vermeyiz.” Ben. Onu öğrendim.”
“Hikmet müminin yitik malıdır. Nerde bulsa alır.” İmam Ali aleyhisselam. Bizim kapımızdan ayrı yerde hikmet yoktur ki, Mümin oraya yönelsin.
“Perdeler kalksa, yakinim artmaz.” İmam Ali aleyhisselam. Perde yoktur ki, kalksın.
“Bana bir harf öğretenin bin yıl kölesi olurum.” İmam Ali aleyhisselam. Mümkün değil bu bir harf öğreten olmaz Bana.
Bunların hepsi iddiadır. Bizim kapımızdan ayrısında hayır yoktur. Bizim şiamız bu kapıdan başkasına yönelmez. Ayrı bir yerden medet ummaz.
“Murtazlar kısım kısımdır. Hindistan murtazları ağacın dalından tek eliyle iki ay asılı kalıyor. Eline buğdayı koyup ıslatıyor, geceli gündüzlü, elini çekmeden, buğday bunun elinde yeşerip kuruyor. Aylarca kalıyor.
Adamın işi güneşe bakmaktır. Oturup güneşe bakıyor ve kör oluyor.
İki ay sadece bir bademle yaşıyor.
Bütün bu riyaziyatların karşılığında şeytani makam elde ediyorlar.
Deccal simgedir. Şeytan bu tür lanetileri destekliyor. Şia’nın gözünde bunu büyük gösteriyor ki O nuru O’ndan alsın. Yoksa o lanetiye yardım etmek için değildir. Şeytan hiçbir zaman eğilme demez. Tapma demez. Yön değiştiriyor. Sonuçta insan eğilecektir. Fıtratında bu vardır. Başka çaresi yoktur. Şeytan bunu destekliyor ki, puta eğilsin. Peygamberler de diyor ki: Allah’a eğilin. Bu insan eğilen mahlûktur; sadece yönü değişiyor.”
“İnsanın kalbinde iki tane nur vardır: Korku ve Reca (Ümit).” İmam Sadık aleyhisselam buyuruyor ki:
“Bunlar eşit olursa, mümin mümindir. Bir taraf ağır basarsa, denge bozulur.”
Allah’a güvendiğin kadar O’nun yasağından da kork, sakın; korktuğun kadar da O’nun rahmetine güven. Dengede olsun.
“Rivayet olunur ki, Hz. Davud aleyhisselam münacatında kendi Rabbine arz etti: Ey Benim Rabbim! Her padişahın bir hazinesi var. Sen ki, Allah-u Mutaalsın, her şeyi yaratmışsın, bir hazinen var. Bu hazinen nedir? Vahy oluyor ve bildiriliyor ki: “Benim hazinem, arştan çok büyüktür. Ve evselu minel kursi: Benim hazinem, Kursiden çok geniştir. Ve ekyegu minel cennet: Cennetten çok paktır (2).Ve ezyenu minel melekût: Melekûttan çok güzeldir. Erzuha el-marifet: Bu benim hazinemin yeri, zemini Marifettir. Ve Benim hazinemin göğü, seması, İmandır. Benim hazinemin güneşi, İstektir. Ve Benim hazinemin ay’ı, Muhabbettir, sevgidir. Ve Benim hazinemin yıldızları, Hatıralardır. (Başından geçen olaylar).”
Buyurdu: “Ey Davud! Benim hazinemin bulutu, Akıldır. Ve o hazinenin yağmuru, Rahmettir. O hazinenin ağacı, İtaattir. O hazinenin meyvesi (Semeresi), Hikmettir.
O hazinenin dört tane rüknü (temeli) vardır. Tevekküldür, tefekkürdür, unsdur, zikirdir.
Ey Davud! Ve bu hazinenin dört tane de kapısı vardır. O hazinenin kapılarından birisi ilimdir. İkincisi, hikmettir. Üçüncüsü, sabırdır. Dördüncüsü, Rızadır.
Ey Davud! Bil ki, bu Benim hazinem, Senin kalbindir.”
Hadiste buyuruyor ki: “Müminin kalbi Rahman’ın arşıdır.” Masum aleyhisselam.
Rahman İmam Ali aleyhisselam’dır. Arş ise saltanat yeridir. Yani Müminin kalbi İmam Ali aleyhisselam’ın saltanat yeridir. Mümin odur ki: O’nun kalbinde Velayet saltanat etsin. O kalpte ki Velayet saltanat etmiyor, o kalp değildir artık.
“Mescitte minberde molla anlatıyor ki: Rızık kararlaştırılmıştır. Sen istesen de istemesen de, o rızık, gelip seni bulacaktır.
Mesihinin birisi bu söze inanmıyor ve mollayla dalga geçiyor. Diyor ki: Yani şimdi ben çalışmasam rızık gelip beni bulacak öylemi? Adam mollayı yalancı çıkarmak için gidip çölde yaşamaya karar veriyor. Gitmeden önce de üç arkadaşına durumu anlatıyor. Diyor ki: Ben gidip çölde yaşayacağım. Falanca yere gidiyorum. Eğer bir müddet sonra dönmezsem, gelip benim cesedimi alın ve mollayı rezil edin. Ve kararlaştığı yere gidiyor. Orada ıssız bir yer bulup oraya yerleşiyor. Üç gün boyunca aç kalıyor. Üçüncü günün sonunda artık perişan bir şekilde uzanıp ölümü bekliyor.
İki çoban da koyunlarını çayıra yayıp otlatıyorlar. Koyunlar bu adamın yakınlarına geldiği zaman ürkmeye başlıyor. Çobanlar bunu kurt zannediyorlar. Hemen oraya geliyorlar ve bakıyorlar ki, bir adam uzanmış hareketsiz yatıyor. Adam ölmemiş; ama hali yoktur ve son nefesini alıp veriyor. Çobanın biri diğerine sesleniyor. Diyor ki: Arkadaş Sarı keçiyi sağ. Bu adam açlıktan ölüyor. Adam keçiyi sağıp getiriyor. Birisi adamın ağzını zorla açıyor; diğeri ise sütü gırtlağına döküyor. Mesihi kendine gelir gelmez kelime-i şehadeti okluyor ve ilk olarak şöyle diyor: Allah-u Mutaal değil insanın rızkını yetirmek; belki zorla gırtlağına döküyor.”
“Adamın birisi de tam tersini yapıyor. Diyor, madem Allah rızkı verecek, çalışmayayım gidip evde oturayım. Allah rızkımı versin. Gidip evinde oturup, çalışmadan rızkını bekliyor. Bir gün, iki gün, üç gün derken adam artık açlıktan ölecek duruma geliyor. Adam ölüm anına gelmişken bakıyor evin kedisi bir tane tavuk budu çalıp getirmiş. Adam diyor, herhalde rızkım geldi. Kedi oralı bile olmadan başlıyor tavuk budunu yemeye. Adam bunu görünce dayanmıyor artık kediyi kovuyor ve başlıyor onun artığını yemeğe. Biraz kendine gelince diyor ki: Allah rızkı çalışmasan da verir; ama bir ‘Pist!’ demek de gerekir.”
“Dünyaya bel bağlayan tez düşer yere.” İmam Ali aleyhisselam.
“…bir gün Hz. Davud as Hz. Süleyman as’a dedi ki: Gör bak yeryüzünde en çok şükreden kimdir? Allah’ın bu zamanda en şükürlü bendesi kimdir? Onu öğren. Bunlara bildirildi ki: “Falanca adrese git.” Bildirilen yere gidiyor ve Hz. Yunus as’ın babasını soruyor. Meta nerededir? Diyorlar, ormana gitmiştir. Bekliyor. Meta biraz odun kırıp şehre satmaya getirmiş. Haber veriyorlar ki, Meta geliyor. Hz. Davud as ve Hz. Süleyman as gelip Meta’yı karşıladılar. Diyor, Meta sırtındaki odunu çarşıya götürüp bıraktı ve dönüp millete dedi ki: “Kim hazırdır bu odunları benden almaya ki, ben bunların yetişmesinde zahmet çekmemiştim.” Birisi geldi odunları satın aldı. Meta o parayla gitti un satın aldı ve hamur yaptı. Bu işleri yaparken hep şükrediyor. Her işine bir şükür ediyor. Bu şükürle hamur yoğuruyor, ekmek pişiriyor. Sonra pişirdiği ekmeklerden Hz. Davud as ve Hz. Süleyman as’ın önüne bıraktı. Dedi: Bismillah! Ve bir lokma koparıp ağzına koydu. Ve dedi ki: “Şükürler olsun sana Ya Rabbi! O ağaçları ki, kendi gudretinle yetiştirdin Bana gidip onları kesecek gudreti verdin. Getirdim sattım. Temiz bir insanla muamele ettim. Bu temiz parayla gidip teniz bir insandan un aldım, temiz suyla hamur ettim. Vermiş olduğun gudretinle odun getirdim, ateş yaktım, ekmeği pişirdim. Vermiş olduğun gudretinle bu ekmeği çiğneyeceğim ve yutacağım.” Bu yaptığı her şeye ayrı bir şükür etti.
Hz. Davud as döndü Hz. Süleyman as’a dedi ki: “Biz böyle şükür eden görmedik.”
(Allah’ın peygamberleri bunu bilmediğinden yapmıyor bunu. Biri diğerindeki sıfatı ortaya çıkarıyor ki, olay bize yansısın. Biz ibret alalım bu olaylardan).
“Bir adam zenginim derse, Allah-u Mutaal onu zengin eder. Fakirim derse, fakir eder. Hastayım derse, hasta eder. Sağlıklıyım derse, sağlık eder.” İmam Ali aleyhisselam.
“Bir adam sağlığından ve halinden başka bir adama anlattığı zaman (serzenişte bulunduğu zaman), bu adam gerçekte Allah-u Mutaal’a itiraz ediyor. Farkına varmadan Allah-u Mutaal’ı şikâyet ediyor.” İmam Cafer Sadık aleyhisselam. (Şükür büyük bir nimettir).
Ariflerden birisi diyor ki: Allah, dünyanın zahiri ve batini idaresini verse, hiçbir şeyi değiştirmem.
“Gazi Tabatabai diyor ki: Bu lanetiler Hz. Fatıma selamullahi aleyha’nın kapısını kırdıkları zaman; Hz. Fatıma selamullahi aleyha feryad etti: “Ya Mehdi aleyhisselam!”
Gazi Tabatabai diyor, bu hadisi büyük âlimler nakletmişler; ama ben kaynağını görmemişim”
Yani, benim görmemem olmadığına delalet etmez.
“Hz. Musa as peygamberdi ve Ulu’l-Azm’lardandı.
Arz ediyor ki: Ya Rabbi! Bana üç gün İmamlık ver. Ben yeryüzünün taamul ihtiyarı olayım. Vahyolundu ki: “Sen peygambersin. Senden İmam olmaz! Ama çok ısrar ediyorsan eğer, üç gün ihtiyar senin elindedir.” İhtiyar Hz. Musa as’ın eline geçince, bir mezarlığın yanından geçiyor. Bu sırada kabirlerin içini görüyor. Bakıyor kabirlerin birinde bir at var, bir de köpek. Köpeğin önüne ot koymuşlar, atın önüne de kemik. Hz. Musa as hemen bunların yerini değiştiriyor. Diyor, köpeğe kemik gerekir, ata da ot. Her şet yerinde olmalıdır. Bunların yerlerini değiştirince buna vahyolunuyor ki:
“Ey Musa’ Niye onların yerlerini değiştirdin?” Arz ediyor: At ot yer, köpek de kemik. İş tersti ben de değiştirdim. Buyruluyor: “Sen sordun mu, bunu yapan niye böyle yapmış?” Arz etti: Niye böyle yapmış? Vahyolundu ki: “Seni geçtiğin yer kabristandır. Görmüş olduğun insanların ruh halidir. Beden değil. Ceza halleridir bunların. Bunlar iki insandır ki, dünyada misafiri sevmezlerdi. Misafire ters davranıyorlardı. Biz de şimdi onların işini ters yapıyoruz. Çeksinler cezalarını. Birisi köpek suretindedir, diğeri de at. Huyları böyleydi. Atın önüne kemiği koyduk, köpeğinkine de otu koyduk. Ters yaptık yesinler.” Arz etti: Tamam.
İkinci günü bir yerden geçtiğinde bakıyor yaz günüdür ve çocuklar bir nehirde yıkanıyorlar. Bir tane çocuk var gözleri kördür. Diğer çocukların sesleri bunu heveslendiriyor. Bunun arzusu budur ki, gözü açılsın o da yıkansın diğerleriyle beraber. Hz. Musa as bu durumu görünce hemen bunun gözlerini açtı. Çocuğun gözü açılır açılmaz gidip kazık yapıyor ve getirip suyun içine dikiyor…”
“Bizim adımız geldiği zaman kalbinizde bir heyecan, sevinç var mı? Bedeninizde ürperme var mı? Gidin annenize rahmet edin.” İmam Cafer Sadık aleyhisselam.
“Muaviye piçi, Hucr ve oğlunu, sekiz adamıyla beraber yakaladı. Bu laneti sekiz adamını öldürdü. Hucr ve oğlunu saraya getirdi. İmam Ali aleyhisselam’ın ileri gelen şialarından olduğu için onunla alay edip, küçük düşürmek istiyor. Meclisini topluyor ve dönüp Hucr’a diyor ki: Genişlikteyken Ağanızı övüyordunuz. Şimdi de öv bakalım. Hucr, başlıyor İmam Ali aleyhisselam’ı övmeye. Sayıyor: Arşı kürsüyü dizmiş, Allah’ın kulli dergâhında her ne varsa dizmiş ve sahip çıkmıştır. Peygamberleri göndermiş ve sahip çıkmış…
Ve küfrün önderleri olan Firavunu, Haman’ı ve diğerlerini hepsini helak etti. Sırası geleni de helak edecektir. (Yani sıra sana da gelecektir). Affetmez.
Bu söz Muaviye lanetisine ağır geldi. Laneti, Hucr’a dedi ki, tercih et, önce sen mi yoksa oğlun mu? Hanginizin kellesini alayım? Hucr dedi: Oğlumun kellesini al.
Cellâdına diyor, duydun dediğini görevini yap! Cellât oğlunun başının bedeninden ayırıp şehid ediyor. Muaviye lanetisi Hucr’a alaylı alaylı güldü. Döndü dedi ki: Görüyor musun, kılıcın ışıltısı geldiği zaman oğlunuzu kendinize kurban ediyorsunuz. Kendiniz de gizlide iman iddiasında bulunuyorsunuz.
Hucr lanetiye dedi ki: “Sen yanılıyorsun. Oğlum gençtir. Ben, fedakârlık ettim, şehadet önceliğini oğluma verdim, şehadeti oğluma takdim ettim. Çünkü ben öldükten sonra senin gibi bir hilekâr lanetinin kılıcının ışıltısı oğlumun gözünü kamaştırabilirdi. Ben, ona öncelik tanıdım ki, sonsuz olan cennette benden ayrı düşmesin. Senin gibi bir puştun kılıcının ışıltısı benim gibi birisinin gözünü kamaştırmaz. Biz ikimiz başa baş gelelim.”
Bunu duyunca laneti anladı ki baltayı taşa vurdu. Hucr’a dedi ki: Senin Ağan sana nasıl bir şekilde öleceğini müjdeledi?
Hucr, buyurdu ki: “Ey laneti! Ey Hinde’nin oğlu! Benim Ağam bana haber vermiştir ki: “Beni bağlayacaksın hurma ağacına. Ellerimi ve ayaklarımı keseceksin. Sonunda dilimi kesip beni şehid edeceksin.”
Bu laneti döndü köpeklerine dedi ki: Bağlayın bunu hurma ağacına. Ellerini ve ayaklarını kesin; ama dilini kesmeyeceğim ki, (Hâşâ!) o hadis yalan olsun.
Hurcu bağladılar hurma ağacına, ellerini ve ayaklarını kestiler. Hucr başladı İmam Ali aleyhisselam’ı anlatmaya. O’nun faziletlerini anlatmaya başladı. (Hucr Terimmah’ın kardeşidir. Bu ailenin dili kılıçtan keskindir).
Bunu gören Muaviye piçi hemen döndü cellâdına dedi ki: Çabuk bunun dilini kes! Bu Bizi rezil edecektir.
Hucr dili kesilmeden Muaviye’ye buyuruyor ki: “Gördün mü?”
Ve Muaviye piçi Hucr’un dinli kesip şehid ediyor.”
(Şia her zorluğu yaşar; ama dilenemez. İmam aleyhisselam’ın kapsından ayrı bir kapı tanımaz).
“İmam Cafer Sadık aleyhisselam zamanında Şia’nın birisi günlerce aç kaldı. Suyla yaşıyordu. Geldi İmam aleyhisselam’ın yanına, arz etti: Ağa, ben açlıktan ölüyorum. İmam aleyhisselam buyurdu: “Senden daha zengini yoktur, git!” Adam dönüp evine gitti. Bu gene suyla beslendi. Yemeğe yemeği yoktur. Ertesi günü yine geldi halsiz bir şekilde Ağanın huzuruna ve arz etti: “Ağa, ben açlıktan ölüyorum.” Buyurdu: “Senden daha zengini yoktur, git!” Adam gene evine gitti. Üçüncü günü artık bastona tutunarak Ağa’nın huzuruna geldi ve arz etti: Ağa, suyla ayakta duruyorum. Buyurdu: “Senden daha zengin kimse yoktur, git!” Adam gene dönüp evine gitti. Dördüncü halsizlikten artık gelemedi. Bir yere yığılıp kaldı. İki genç buna acıdılar. Dediler, nereye gideceksin? Dedi: Ağamın kapısına gideceğim. Bunu koydular bir tane sedyeye ve o vaziyette getirdiler İmam aleyhisselamın huzuruna. Adam arz etti: Ağa, açlıktan ölüyorum, artık. İmam aleyhisselam buyurdu: “Senden zengini yoktur, git!” Şia, iki gence dedi döndürün beni evime! Gençler adamı evine götürüyorlarken, kapıda gençlere dedi ki: Hele beni bir döndürün Ağamın huzuruna. Bu işin sırrını, hikmetini sorayım. Bu ne zenginliktir ki, benim haberim yoktur. Döndürdüler İmam aleyhisselam’ın huzuruna. Arz etti: Yebne Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem! Siz her ne buyursanız haktır. Ben algılayamıyorum, açlık bana galebe etmiştir, vücudum zayıftır. Bu ne zenginliktir ki, ben açlıktan ölüyorum?
İmam aleyhisselam buyurdu ki: “Hazır mısın, dünyaları da verseler Bizi sevgimizi vermeye?” Arz etti: Yok! Buyurdu: “Senden daha zengini yoktur.” Arz etti: Anladım, Ağa!”
“Bunlar size eziyet ederler; ama zarar veremezler.” Masum aleyhisselam.
“Biz, sizin kâfir olacağınızdan korkmasaydık; kâfirin tuvaletini dahi altında ederdik.” Masum aleyhisselam.
Adamın birisi geliyor İmam Ali aleyhisselam’a arz ediyor: Ağa, bana bir yardım et. İmam Ali aleyhisselam hizmetçiye buyurdu: “Git, hazineden ver, buna.” Hizmetçi gitti ve geri gelip arz etti: Altın mı vereyim, gümüş mü?
Buyurdu: “Bana sorma. İsteyene sor. Sarı mı istiyor, beyaz mı?”
“Ya Ali aleyhisselam! Altın senin ziynetindir. Ama ahirette, dünyada değil.” Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
“Kur’an’da, bizim bildiğimiz, üç yüz altmış tane Velayet ayeti var. Kur’an, tepeden tırnağa Velayettir.
İmam Caferi Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “Kur’an’ı Kerim üç bölümdür, dört boyuttur.” Buyuruyor: “Kur’an’ın üçte biri Bizi anlatıyor, Velayeti ve İmameti anlatıyor. Üçte biri Ahkâmdır. Bizim emirlerimizi anlatıyor. Üçte biri de Bizim düşmanlarımızı anlatıyor. Onların lanetiliklerini, aşağılıklarını, azaplarını anlatıyor. İmam aleyhisselam buyuruyor ki: “Bunu anlamak da dört boyuttur.” Buyuruyor: “Tercüme millet içindir. Kur’an’ın tefsiri âlimler içindir. İnce noktaları (Letaif) veliler içindir.” Buyuruyor: “Bunun iç yüzü, tabanı ve gerçek yüzü de peygamberler içindir.” (Tercüme millete; tefsir âlimlere; ince noktaları evliyalara; hakikati de Enbiya’yadır).
Hadiste buyuruyor ki: “Dinde derin kavrayış sahibi olun; yoksa sizi sapıklık kapılarından içeri sokarlar…” İmam Caferi Sadıq aleyhisselam: Usul-u Kâfi, c.1, 49. Hadis.
Günümüzde din üzerinden ince siyasetler oynanıyor. Dini, insanları yozlaştırmak için kullanıyorlar. Din bunların oyuncağı olmuştur.
Tevbe suresi, 36. Ayette ne buyruluyor? Buyuruyor ki: “Allah’ın katında ayların sayısı On İkidir. On İkisinden dördü haramdır. Yer, gök yaratıldığı günden bu böyledir. Bütün kitaplarda da bu böyledir. Ve dosdoğru din de O’dur. Zulmetmeyin kendi nefslerinize, bunlara karşı. Savaşın müşriklerle topyekûn; nasıl ki, onlar sizinle savaşıyorlar. Bilin ki, Allah-u Mutaal, işitendir ve bilendir.”
Bize naklonulan üç yüz altmış tane Velayet ayeti var. Bunlardan birisi Tevbe, 36’dır.
İmam Cafer Sadıq aleyhisselam’a arz ettiler ki: Ağa! Bu ayetin anlamı nedir? Buyurdu ki: “”Eğer bunların dediği gibi olsa ki, bu ayları anlatıyor; o zaman İslam’ın da gelmesi abes olur.” Buyuruyor: “Tamam, On iki ay var ve on iki aydan dördü haramdır. Yer, gök yaratıldığından bu böyledir. Bütün kitaplarda bu böyledir. Bunlar tamamdır. Ama dosdoğru din de o’dur. Bu böyle değildir, ama.”
(İslam’dan önce mü’min miydi halk? Yok. Cahiliye dönemiydi ve lanetiydi bunlar. Bu sünnide böyledir).
Buyuruyor: “On iki ay, On İki İmam’dır aleyhimusselam). On İkisinden dördü haramdır. Haram burada üstün olanı anlatıyor.” (Bu tabir farklılığı azameti anlatıyor).
Buyuruyor ki: “On İkisinin dördünün adı, Ali’dir. İmam Ali aleyhisselam, İmam Zeynelabidin aleyhisselam, İmam Rıza aleyhisselam ve İmam Naqi aleyhisselam’dır.”
(On dört Masum aleyhimusselam’ın dördü Muhammed isimlidir. On iki İmam’da üç Muhammed, dört Ali var. Yedi isimle zuhur etmiştir. Yedi, İmam Ali aleyhisselam ve İmam Mehdi aleyhisselam’a işarettir. Hastır bu kelime).
Arapda 28 harf var; ama 29’u yazılır. Lamelif la yazılır okunmaz.
İmam Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “Bir adam, Lamelif La’yı yazıp okuyamaz. İnkâr eden kâfirdir. Lam ve elif’in birleşimi değildir, tek başına bir harftir. Çünkü ebced ilminde Lam 30’u, elif 1’i gösterir. Birleşse 31 olması lazım; ama 7’dir bunun karşılığı. (Lamelif la, Lam ve elif’in birleşimi değildir. İsmi eliflam’dır. Okunduğu gibi hesap edilse, 61 olması gerekir. İki la var bir tane de elif. Ama öyle değil). Buyuruyor: “Lamelif 7’dir. Altı birleşmiş haldedir. Her şey, yoktu O’nun karşısında. Bu İmam Mehdi aleyhisselam ve İmam Ali aleyhisselam’a işarettir.”
Güneş tabiri Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e Ay tabiri İmam Ali aleyhisselam’a ve İmamlar’a (aleyhimusselam) işarettir. Güneşin Ay’a üstünlüğü yoktur. Ay’ın güneş’ten öne geçtiği yoktur. Burada bizim anlamamız için getirilen tabirlerdir. Çünkü İmam Hüseyin aleyhisselam’a Güneş Tabiri de kullanılmıştır. Ayrı bir ayette buyuruyor ki: “Yemin olsun göğün yarılıp, yıldızların dökülüp, güneşin karadığı zamana!” Burada Güneş en sonda geliyor. Niye?
Buyuruyor: “Yemin olsun, göğün yarılıp, yıldızların dökülüp, güneşin karadığı zamana.” Burada Güneş İmam Hüseyin aleyhisselam’dır, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve alih değil. Gök, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve alihi’dir. Yani bu lanetiler, Kerbelâ’ya geldikleri zaman, Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve alihi’nin hürmetini kırdılar. Çünkü biliyordular ki, buraya gelen İmam aleyhisselam, O’nun sallallahu aleyhi ve alihi evladıdır. Aynı makamdır. O, nübüvvet adı altında tanındı; Bu da imamet. Müslüman’ım dedikleri halde, O Peygamberin dinine inandıkları halde, bu lanetiler, bu işi yaptılar.
Yani, yemin olsun O Peygamber’e (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)! Tabir semadır, yüksekliktir. Rahman Suresi’nde buyuruyor: “Biz göğü uzattık, teraziyi karar kıldık.” İmam Sadıq aleyhisselam’a arz ediyorlar: Bu ayetin anlamı nedir? Buyuruyor ki: “Yani Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i miraca götürdük; Hz. Ali aleyhisselam’ı ölçü koyduk.”
(Her ne kadar göğe inansan da yetersizdir. Terazisinde tartılman lazım. İş, teraziden geçer).
Sema’dan kasıt Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’dir. Yıldızlardan kasıt, Kerbelâ şehitleridir. Güneşten kasıt, İmam Hüseyin aleyhisselam’dır.
Bunu niye delil getirdik? Şems Suresinde buyuruyor: “Yemin olsun, Güneş’e ve ışığına; Ay’a ve ışığına ve Tan yerinin ağarmasına!”
Zannetme ki sıralamada Güneş efseldir. Böyle bir şey aklından geçmesin. Eğer o şekilde yola çıkarsan Kâbe’de batarsın. Çünkü Allah-u Mutaal, Velayeti Nübüvvet’in sırtına çıkarmıştı, önüne geçirmişti. Hz. Ali aleyhisselam’ı Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in önüne geçirmedi; İmameti Nübüvvet’in önüne geçirdi. Niye? Buyuruyor ki: “Nübüvvet’e inananları hiçbir zaman Nübüvvet kurtarmaz, üstlenmez, göğüslenmez. Hadiste İmam Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “O ki, Hz. Ali aleyhisselam Kâbe’nin putlarını kırdığı zaman Allah Resulü sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in omzuna bastı ve çıktı. Çünkü Velayet ve Nübüvvet ağırlığı vardı Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’de ve Hz. Ali aleyhisselam’da ise, sadece, İmamet vardı. Hz. Ali aleyhisselam Allah Resulü’nü taşımazdı. (Taşıyamazdı değil, taşımazdı!).”
İmam Sadıq aleyhisselam’a arz olunuyor: Ağa, bu nasıl oluyor?
Buyuruyor: “Herkes ki, Hz. Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e inansa; Hz. Ali aleyhisselam’a inanmasa; Allah Resulü sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem, hiçbir zaman, o adamı kurtarmaz, şefaat etmez, sahip çıkmaz. Ama o adam ki, Velayet’e inanıyor; Allah Resulü sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ona, her zaman, sahip çıkar.”
Yani Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ki, İmam Ali aleyihsselam’ın omzuna basmadı; yani: Ben üstlenmiyorum, sadece Nübüvvet Ehlini. Herkes ki, Velayet Ehlidir; Ben üstleniyorum, kesin Nübüvvet Ehlidir, o adam. Kurtarıcısıyım, şefaatçisiyim onun. Hz. Ali aleyhisselam, sadece Nübüvvet Ehlini taşımaz; Velayet Ehli olacak. Ama Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem, Velayet Ehlini taşıyor. Orada birbirlerini taşıyıp taşımamaları söz konusu değil. Bunlara mensup olanları taşıyıp taşımamaktır mevzu.
O yüzden İmam Sadıq aleyhisselam Tevbe Suresi, 36. ayet hakkında buyuruyor: “On İki Ay, Biz, On İki İmamız. Bu On İki’nin dördünde Ali ismi var. Yer gök yaratıldığı zamandan bu böyledir. Bütün kitaplarda da bu böyledir. (Hiçbir peygamber tersini iddia etmemiştir, edemez de. Bütün peygamberlerin amacı da Bunları tebliğ etmekti. Ve Bunlarda ısrar edenleri Allah-u Mutaal İmam etti. Çünkü İmamet ezelidir. Kesbi veya Ledunni değildir. Sonradan verilmiş bir makam değil. Ama Hz. İbrahim’de, Hz. İshak’da, Hz. Yakup’da, Hz. Yusuf’da imamet tabiri varsa; bu, Ehl-i Beyt aleyhimusselam’ın yolunu tebliğ etmekte öncüdür. Kök İmam değildir. Arşın, Kürsinin, kalem’in, Lovhun sahibi değildir. Cebrail’e, Mikail’e, Azrail’e, İsrafil’e izin vermiyor, bu işi yap, diye. Millete yol göstermenin imamıdır. Bu kelime anlamıdır).
Dosdoğru Din O’dur. (Ne? Yani Velayet).
(Secde Suresi, 23. ayette buyuruyor ki: “Biz, onları İmam ettik. Çünkü onlar milleti Bize hidayet ediyorlardı ve Bizim emirlerimizde ısrarcıydılar.” İmam Sadıq aleyhisselam’a bu ayeti sordukları zaman buyurdu ki: “Biz, Ehl-i Beyt aleyhimusselam, Hz. İshak’ı, Hz. Yakup’u, Hz. Yusuf’u imam ettik. Çünkü milleti Bize davet ediyorlardı ve ısrarlıydılar Biz’de.”).
(Varlık, Mahlûktan çok öteyedir. İmam Sadıq aleyhisselam buyurdu ki: “Kulli varlık (Peygamberler, kitaplar, Hz. Abbas aleyhisselam, Hz. Ali Ekber aleyhisselam vs. kulli varlık). Hz. Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in mübarek isminin bir zerre nurunun hürmetine yaratılmıştır.”
Niye bu isimlere karşı hürmetsizlik ediyoruz? Niye bunlara karşı ezilmiyoruz? Sebebi ney bunun?
Çünkü daimul hal değiliz. Dikkat etmiyoruz. Yoksa bu ihtiramsızlığı göstermeyiz. Kınayıcıların kınaması bizi yıldırmasın. Bu kınayanlar ekmekleri için çöpçü, tuvaletçi, çoban vs. olabiliyorlar. Yani karınları için hiçbir şeyden çekinmiyorlar. Ama biz, bir “aleyhisselam” derken acze düşüyoruz. O yüzden; hiçbir zaman, birilerinin kınaması biz üzmesin, rahatsız etmesin, yıldırmasın).
“…Ve zalikel dinil geyyum…: Dosdoğru Din, On İki İmam’a iman etmektir. Zulmetmeyin kendi nefslerinize Olara karşı. (Yani sen, O’nun ismine karşı bir zafiyet gösteriyorsan, O zarar görmez. Aklından geçmesin ki, O’na karşı terbiyesizlik yapacağım. Tarihte sürülerce insan, kâfir oldu. Allah-u Mutaal zarar etti mi? Hâşâ! Zara eder mi? Hâşâ! İhanet ettiler. Kime? Kendilerine. Terbiyesizlik yapan, kendisine. Ne yapsan kendine. İhtiram etsen de kendine. Herkes gelsin, dönsün güneşe ve ağzıyla üflesin. Güneşi söndürebilir mi? Hayır. Sadece bu adamların ahmak olduğu açığa çıkar. Herkes balçıkla güneşi sıvamaya çalışsın. Sıvayabilirler mi? Hayır. Sadece ahmaklıkları açığa çıkar.
Buyuruyor: “Örnek bile acizdir.” Güneş tabiri Ehl-i Beyt aleyhimusselam’da kullanılmıştır. İmamet’te kullanılmıştır. Velayette kullanılmıştır. Saltanat’ta, Hidayet’te kullanılmıştır. Buyuruyor: “Hiçbir zaman önünü alamazsın; ama sen, kendi gözüne biraz sabun koyabilirsin. Kör değilsin; ama kör olmak istiyorsun. Ol! Gene O’nun saltanatından çıkamazsın. Çünkü senin için iki tane yer ayırt edilmiştir: Birisi Onların sevgisine gitsen, Cennet denen bu sevginin açılımı var. Diğeri de; eğer ihanet etsen, Cehennem denilen, azap yeri var. Onların gazabıdır. Mecbursun ya gazap ya da sevgi. Mümkünü yoktur. İstesen de ikisinin dışına çıkamazsın. Kendi saltanatın kendi elinde değildir. Gözünü aç ve emir ver görmesin; ses gelince kulağına emir ver deki, işitmesin. Böyle bir hüküm yoktur. Kendin kendine hâkim değilsin).
Buyuruyor: “Zulmetmeyin kendi nefslerinize onlara karşı. Savaşın topyekûn…” Yani O On İki ki İmamlarımızdır ve dördü de haramdır ve bunlar açık ve nettir; buyuruyor: “İmamlarımıza karşı ihanetkâr olmayın.” Müşrik kimdir? İmam Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “İnsanlık tarihinde iki Allah’a inanan yoktur. Ya inkâr edip Kâfir olmuştur; ya da kabul edip Mü’min olmuştur.” (Her iki Allah değil; putperestlere sorsanız ki: Bu putlar mı sizi yarattı? Diyecekler ki, hayır!). Buyuruyor: “Müşrik, Allah-u Mutaal’ın tanıtmış olduğu İmam’ın yerine birini geçiren lanetidir.” (Yani o geçen puştun kendisi şirkin özüdür. Ebu Bekir lanetisi, Ömer lanetisi şirkin özüdür. O lanetiler ki, bu piçleri geçirdiler oraya; onlar müşriktir. Din’de şirkten daha büyük bir günah yoktur. İnanç boyutundaki şirk, putperestliktir. Amel boyutundaki şirkin anlamı ise, riyadır. Ameldeki ikileme riyadır. Hem Allah-u Mutaal’ın rızası hem de halka hoş görünmek için namaz kılarsa, bu riyadır. Ve bu şirktir. Desinlere namaz kılıyor. Bu ikiledi ve batıldır. Çok ilginçtir ki, bu ikileme Velayette yoktur. Buyuruyor: “Seni İmam Hüseyin aleyhisselam için gel ağla veya birini ağlat veyahut da ağlama taklidi yap; yani ikile. Buyuruyor: “İkilik yoktur.” Sen teklikte yok olmuşsun, bir defa. Buyuruyor: “Riya caizdir ve cennet de ona vaciptir.”
Sen ki, saltanatın altında durmuşsun; saltanatın sahibi ki tekti; artık ikilemenin yeri yoktur ki).
Buyuruyor: “Savaşın topyekûn birlikte müşriklerle…” Kimdir müşrik? Tarihin putunu oraya oturtan adamdır. İmam aleyhisselam’ın yerine birilerini tanıtan lanetidir.
“…Nasıl ki, onlar sizinle savaşıyorlar.” (Tevbe, 36).
“Vatanı sevmek senin imanındandır.” Masum aleyhisselam. Vatana karşı ihtiramsızlık edemezsin. Vatanın içine pislik yapamazsın, yapsan lanetisin. Eğer bu denilen şey, bu vatan ise; niye günde kaç defa içine ediyorsun? Vatan: Mekke’dir, Medine’dir, Kufe’dir, Kerbelâ’dır. Hadiste buyrulan bunlardır.
Yani inancından dolayı bir mekân tanıtılıyor bu adama. Kerbelâ’ya gittin mi, tüküremezsin bile. Tuvalete de gidemezsin. Dışarı çıkarırlar. Mekke, Medine, Kufe aynıdır.
Yaşanılan yerler vatana benziyor, şıphi vatandır. Vatan hükmündedir, vatan değildir. İmam aleyhimusselam’ların kendilerine has kıldıkları yer vatandır. Yani sen, Mü’min isen, On İki İmam aleyhimusselam’a iman getirdiysen bütün boyutlarda: Orası senin yerindir.
“Savaşın müşriklerle…” (Tevbe, 36). Niye bu lanetiler bu gibi yerlere saldırdıkları zaman kimse yardım toplayamıyordu? Tepki göstermiyordu?
(Araplarda meşhurdur, Filistinliler, Arabın çingenesidir. Çingene piç demektir. Piçin piçidir. Bütün pisliklerin yığınıdır).
Irak senin inancından dolayı, vatanındır. Samirra’ya bomba koydular, kimse bu kadar tepki göstermedi, bu kadar yardım toplamadı, niye?
Kurt avını toplu yapar ve yattığı zaman da halka şeklinde yatar. Derler ki, kurt gözü açık yatıyor. Birbirinde korkuyor. Yanındakine güvenmiyor, onun için.
Eğer Filistin halkı mazlumsa, ölenler şehitse, git Sünni ol; çünkü onu okeyliyorsun. İran senin inancının, fıkhının kökü değildir. Olsa bile bir şey yazmaz. Eğer batıla karşı, lanetilere karşı, zalime karşı savaşacaksan; git, Irak’ta savaş.
Bundan dolayıdır ki, Usul-u Kâfi’de 49. Hadiste şöyle buyruluyor: “Eğer dinde derin düşünceli olmasanız; sizi avlarlar. Din adı altında kendi sapıklık kapılarından içeriye sokarlar.” İmam Sadıq aleyhisselam.
Din adı altında yaparlar bunu. Şeytan namaz kılma demez. Batılın namazını sana iyi gösterir, seninkini de kötü gösterir. Onları sana hoş gösterir. Peki, bunlar kime mensuptur? Tarihin putuna. Ebu Bekir lanetisine, Ömer lanetisine mensupturlar. Şia ne iddia ediyor? Kendini nispet veriyor ki, Ehl-i Beyt aleyhimusselam’a.
İmam aleyhisselam buyuruyor ki: “Bir Şia’nın hürmetinden dolayıdır ki, yer ehlini içine çekmiyor. Gök bunların başına yıkılmıyor. Yağmur bunların hürmetine gelip bereketini saçıyor.” Cayır cayır Şia ölüyor, kimsenin sesi çıkmıyor.
Sünniler Filistin’i savunuyor, hem de her ne pahasına olursa olsun. Neden? Çünkü inanç bağı var.
İmam Cafer Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “Bizim acımadığımıza siz acımayın.” Buyuruyor: “Bizi öldüreni öldüreceğiz. Esir götüreni esir edeceğiz. Çocuğumuzu öldürenin çocuğunu öldüreceğiz. Evimize şüven salanın evine şüven salacağız.”
Ayette buyuruyor ki: “Zulmetmeyin kendi nefslerinize, Onlara karşı.” (Tevbe, 36).
Ehl-i Beyt aleyhimusselam’ın düşmanlarına destek veren, kendi nefsine zulmetmiştir. Takiyye edersen sonrakinin dini olur. Yalan söylersin sonrakinin dini olur. Buyuruyor:
“Hz. Ali aleyhisselam’ın dostuna dost ol, seveni sev: Babanın ve evladının katili olsa bile. O’nun düşmanına düşman ol: baban ve evladın olsa bile.” Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem.
Her boyutta savaş onlarla.
Sen. Neden kara giyiyorsun? Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in Gadir-i Hum’da çiğnenen emri için. Kerbelâ, Gadir-i Hum’un dalgasıdır. O piçlerin küfrünün taşmasıdır, sahile vurmuştur artık. İmam Hüseyin aleyhisselam’ın şahadeti Gadir-i Hum’da çiğnenen emirdir; sen, bunu görüyorsun.
Peygamberi anmak, namaz kılmak, hacca gitmek seni aldatmasın. Aklında olsun bu ki: Şeytan yirmi dört bin sene ibadet etti. Bir defa boyun eğmedi şeytan oldu. Niye oldu? Aynısı burada olsa olmaz mı? Olur.
Çünkü emir geldi ki, Âdem’e secde et. Âdem kıble gösterildi. Çünkü Ehl-i Beyt aleyhimusselam’ın nuru Âdem’in alnında yansıdı. Yani Ehl-i Beyt aleyhimusselam’a dön, O’na eğil. Bu piç, O’na karşı dönmedi, laneti oldu.
Bu gün de bir adam, bu yüzden namaz kılmıyorsa; yani İmam Ali aleyhisselam Kâbe’de zuhur etmiş diye eğilmiyorsa, bu adam piç oğlu piçtir.
Ama adam acizdir kılmıyor. Ama orayı reddetmiyor. Etse, lanetidir. Çünkü şeytan laneti O’nun yansıdığı yere dönmedi, kâfir oldu.
O yüzden, her şeyimiz Velayettir. A’dan Z’ye her şeyimiz Velayettir. Aksi halde hangi boyutta olursa olsun, kayma varsa, zulm ediyorsun kendi nefsine, onlara karşı.
Velayeti konuşmuyorsan zulümdür. Velayeti yaşamıyorsan zulümdür. Velayeti düşünmüyorsan zulümdür. Bir kişi yas tutmuyorsa, Velayet ehli değildir, zalimdir. Sen ona destek olursan, sen de zulüm ediyorsun, zalimsin.
“Safvan isimli Şia’lardan birisi geldi İmam Sadıq aleyhisselam’a arz etti ki: Ağa! Benim develerimi Harun laneti aldı. Onlarla hacca gitti. Benim kendim gitmedim, develerimi kiraya verdim. Ben de zalime yardım edenlerden sayılır mıyım? İmam aleyhisselam buyurdu ki: “Sen, inanıyor musun ve kalbinde buna yer veriyor musun ki, bu laneti sağlam dönsün senin paranı da versin?” Arz etti: Evet. Buyurdu: “Sen, zalimin özüsün; yardım eden değil. Sen, dinini paraya satıyorsun.”
Şeytan dürtmesin, o zaman niye onlarla yaşayıp, alış-veriş ediyorsun, diye. Çünkü kulli emir var, onlarla yaşıyorum. Onları desteklemek, doyurmak için değil.
Buyuruyor: “Sen, sen olsan; Biz seni yolda koymayız.” “Siz, bildiklerinize amel etseniz, Biz, bilmediklerinizi öğretiriz. Biz, sizi sizden çok seviyoruz. Hatta yattığınız zaman, açılan üstünüzü bile örtüyoruz.” İmam Sadıq aleyhisselam.
Ayrı bir Hadis-i Şerifte buyuruyor ki: “Zannetmeyin ki, sadece siz istiyorsunuz bizi göresiniz; Biz, sizden daha çok istiyoruz size görünmeyi. Sizin yaptıklarınız hep engel oluyor.” İmam Sadıq aleyhisselam.
Bir adam karar alırsa eğer; 4*4’lük olabilir. Kerbelâ’daki şehitlerin senden fazlalığı yoktur. Habib olabilirsin, Zuheyr olabilirsin.
İmam Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “Her gün aşuradır; her yer Kerbelâ.”
Her gün kendini yezit lanetinin karşısında görebilirsin, savaşabilirsin.
Cihat ikiye ayrılıyor: düşmanla savaş, küçük cihattır. Nefisle cihad ise büyük cihattır. Edeb olarak her gün bir defa Ziyaret-i Aşura okuyabilirsin, Ziyareti Cemieyi Kebire okuyabilirsin, Gece Namazı kılabilirsin. İstersek yardım da olunur.
Hadiste buyruluyor ki: “Hz. Ali aleyhisselam’ın dergâhında cenneti arzu etmek, küfürdür.” Masum aleyhisselam.
Yani muamele etme, yazıktır.
Buyuruyor: “İbadet edenler üç kısımdır. Bir kısım insanlar vardır ticaret ediyorlar; yani cennet için ibadet ediyorlar. (Küfür müdür? Evet. Çünkü hakkın üstünü örtüyorsun). Bir kısmı köleler gibidirler; cehennem korkusuyla yapıyorlar. (Bunlar da hakkın üstünü örtüyorlar). Gerçekten ibadete layık görüp, eğilenler; işte bunlar haktırlar.”
Buyuruyor ki: “İlmin sonu cehalettir.” Neye cehalettir? Yaqin ediyorsun ki, hakken anlayamam.
İmam Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “Beyninizi bir serçe yese doymaz. Bununla Bizi tanımaya çalışmayın.”
Ziyareti Cemieyi Kebire’nin tam ortasında buyuruyor ki: “Hiç kimse Bizi anlayamaz: Mürsel peygamber, Mukarreb melek, vs. Hiç kimse tasavvur edemez.” Buyuruyor ki: “Mana o değildir. O adam ki, Bize salâvat çeviriyor, boyun eğiyor ya: Salâvat karşılığında Bizim o adama verdiğimiz makamı: ne melekler tasavvur edebilir, ne peygamberler, ne şehitler, ne âlimler, ne cahiller…” Niye? Buyuruyor: “Salâvat çevirince adamın tozu toprağı gidiyor, (ailesi berrak oluyor)? Bizim makamımız o adamın kalbinde yükseliyor. (O adam, Bizi tanımaya başlıyor).” Buyuruyor: “O adam ki, yükseliyor; Biz ki ona veriyoruz; O’nu kimse tasavvur edemez.” Masum asleyhisselam.” Son.
Sound- 001
İmam Ali aleyhisselam buyuruyor ki: “Ban bir harf öğretenin kulu kölesi olurum.” Yani öğretmezsin. İddiadır bu. Yine buyuruyor:
“Perdeler kalksa, yaqinim artmaz, benim.” Perde arkasında Yaqin olmaz ki; yani perde yoktur ki, kalksın.
Mazlum sıfatıyla savaşıyorsa; bu, hak adamdır. Mü’min dışında mazlum olmaz. Mü’mindir, Mü’min’in dini sorulmaz.
Hadiste buyruluyor ki: “herkes Bize yapılan zulmü bilmese; Bize zulmedenlerle ortaktır ve Bize zulüm ediyor.” Velayet Ehli olmayan zalimdir. Mazlum Velayet Ehlidir.
Nasibi Müslüman hükmünde bile değildir. Filistinli lanetiler, Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şahadetinde düğün yaparlar, bayram ederler. Bu piçlerin he şeyleri piçtir. İsimleri de aynıdır. Bunların isimleri geldi mi; Masum aleyhisselam’a düşmanlığın sembolüdür. Eğer bir kişi, bu ismi, buna razı olarak, koymuşsa, piç oğlu piçtir.
İmam aleyhisselam’ın karşısına çıkan kim olursa olsun, piç oğlu piçtir. Sıffın’dakiler La ilahe illallah diyorlardı, Kur’an’a sığınmışlardı; ama yine de kılıçtan geçirildiler.
Hadiste buyruluyor ki: “Dilinle kalbin bir olmasın.” Yine buyuruyor: “Zuhurun başından sonuna kadar; Ben, size kolaylık olsun diye bunları yapıyorum (Bunları temizliyorum).”
Onlar Mü’min olduğu, hak olduğu için değil; Ağam emir verdiği için pak biliyorum bunları. Küfrün kökü bile olsa; emir varsa paktır, diye; bu paktır.
İmam Ali aleyhisselam buyuruyor ki: “Kâfirle savaşa girdiğin zaman, o kâfiri esir aldığın zaman; artık o temizdir.”
Bu kâfir niye temiz oldu? Buyuruyor: “Sana rahatlık olsun diye; esir aldıysan, senin malındır. Senin saltanatındadır. Her işinde kullanırsın. Kadınsa ilişkiye girersin.”
Bunun değeri yoktur, bu, senin malındır. Senin için temiz kılınmıştır.
Bu adamlar La ilahe illallah dediği için, iman ehli oldukları için değil; Ağam buyuruyor, temizdir, temizdir. Emre itaat ediyorum.
Buyuruyor: “Çünkü gaybet döneminde kaçamıyorsun bunlardan. Bunlarla ilişki kurman lazım, alış-veriş yapman lazım; buyuruyor: “Ben, temizliği indiriyorum.” Kime? Sana. O temiz olmuyor, Sen rahatsız olmayasın diye, sen ona dokundukça temizsin.
Hayvanı kestin ve kanı aktı. Akan kan necistir. Akan aktı, akmayan içinde kaldı. Buyuruyor: “İçinde kalan kan temzidir.” Kan temiz değildir; buyuruyor: “Ben, temiz ettim, sen, rahatına bak.”
İmam Caferi Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “Kelime-i Şehadeti söyleyen, temizdir.” O temiz değildir; buyuruyor: “Ben, temiz ediyorum, onu. Sana ölçü veriyorum. O, bunu derse, Ben, temizliği indiriyorum.” O senin barınman içindir.
Sabah ezanının vakti ne zamandır? Fecrin doğuşuyla, havanın ağarma vaktidir. Bu vakit girince ezan okunuyor. Okunan ezan geceyi ağartmıyor, vakti tamam etmiyor; ezanı okuyan vakti biliyor ve vakit girince Allah-u Ekber diyor. Yani okunan ezan vaktin girdiğini bildiriyor. Bu ölçü oluyor. Şahadet de aynıdır. Yani ölçüdür. Bunu söyleyen, senin için temiz oluyor.
Hadiste naklolunuyor ki: “Nemrut lanetisi, İbrahim aleyhisselam’ı ateşe atmak için, ateşi yaktı. Kır kaplumbağası (Tosbağa) da ağzında bir çöple ateşe doğru yaklaşmaktaydı. Maksadı çöpü ateşe atmaktı. Hz. İbrahim aleyhisselam buna sordu: “Ey Allah’ın hayvanı1 Bu çöpü ne yapacaksın?” Kaplumbağa arz ediyor: Ateşe atmak istiyorum. İbrahim aleyhisselam diyor ki: “Zaten ateş yanmıştır. Senin çöpün olsa ne olur olmasa ne olur?” Bu laneti döndü dedi ki: İstiyorum sana düşmanlığımı belli edeyim. Biliyorum bu sana bir şey yapmaz.”
Hadiste buyuruyor ki: “Hatta muhalifler sizden, gözlerine sokmak içini bir çöp isteseler dahi; vermeyin.”
Sen kendin sok; ama ona verme.
Zekât, kesinlikle sünniye verilmez; hatta Sünni sünniye verse, bu bile haramdır.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Tarihte hep bu oyun oynana gelmiştir. Allaha iman et, meleklere iman et, ahirete iman et, peygamberlere iman et vs. bunlar hep aldatmacadır. Allahu Teâlâ ki Resulünü gönderdi ve sen de onu kabul edip iman ettin; Artık O ne getirirse ona iman edersin. Daha da ayrı bir şey aramazsın. Bundan gayrısı aldatmacadır.
Allahu Mutaal’a iman ettin mi; Allahu Mutaal’ın bin bir tane sıfatı var. Bu bin bir sıfattan kullarla Allah arasında geçit olan Adalet sıfatıdır. Peki, Adalet nedir? Ve Allahu Mutaal adalet sıfatını taşımasa ve Müslümanlar da bu adalete iman etmese ne olur?
Adalet, her şeyi yerli yerinde kılmaktır. Kişi kendi dünyasında, yaşantısında, sözlerinde, fiillerinde vs. her şeyinde adalet istiyor. Her şey yerli yerinde olsun istiyor. Peki, dinde adalet olmasa, her şey yerli yerinde olmasa ne olur? O zaman her şey gelişi güzel olur.
(Allahu Mutaal adil midir? Evet, ezelen ve ebeden. İlahi dergâhta her şey yerli yerinde midir? Evet, ezelen ve ebeden. Ezelden ebede her nereye gitsen, bu dergâhta yersiz, hikmetsiz bir şey bulamazsın. Eğer yersiz bir şey olursa; (Hâşâ!) Allahu Mutaal cahil olur, zalim olur ve aciz olur. Hadiste İmam Sadıq aleyhisselam buyuruyor ki: “Âlim olan, qadir olan ve adil olan Allah, kullarını başıboş bırakmaz. Hüccetini her zaman yeryüzünde daim eder. Âlimdir her şeyin evveliyle ahirini ilmiyle bilir. Qadirdir ilminde olana güç yetirebilir. Adildir, her şeyi yerli yerinde yaratır ve yerli yerinde karar kılar. Âlim olan, qadir olan ve adil olan Allah, aciz olan kulunun ihtiyacını giderecek, onu kendine yönlendirecek bir hücceti daim eder; kullarını başıboş bırakmaz.”).
Adamlar uyanıktır. Seni bir çıkmaza sokuyor. Allaha iman, peygambere iman, meleğe iman, hayır ve şerre iman vs. hep insanları yanlış yöne kaydırıyorlar. Olamaza kaydırıyorlar. Kur’an’da susmuş, konuşmuyor. Gerçekte iman çekildi bir kenara.
Allahu Mutaal varsa ve adilse, kendisiyle kulları arasında burun buruna gelen, geçiş olan bir kişiyi mutlaka tayin eder. Perde arkasını perdenin önüne getirecek bir kişi, mutlaka, olması lazımdır. Bu kişi canlı olacaktır. Eğer bu susar ve konuşmazsa, hâşâ, Allahu Mutaal adil değildir. Yarattığına sahip çıkmamıştır. Yarattığını terbiyet etmemiştir. Eğer yarattığını terbiyet etmediyse, o zaman cennet ve cehennemin anlamı kalmadı.
Adam cennet ve cehenneme iman ediyor; ama bunun yanında hayır ve şerre de ediyor. Hayır, tamam Allah’tandır. Ama şer niye? Şer nedir? Kötü olan her şey. Yani sen hırsızlık yaptın zina ettin, adam öldürdün, kumar oynadın vs. bütün kötülükleri yaptın. Şer Allah’tansa, hâşâ, bunların faili Allah’tır. Yaptıran Allah olur, hâşâ. O zaman emrin ve yasağın anlamı kalmıyor ki.
Tamam, iyi olan her şeyi Allahu Mutaal yaratmıştır ve emretmiştir. İslam’ı Allahu Mutaal gönderdi. Acaba puta tapmayı da emretti mi? Hayır. Eğer puta tapmayı emretmediyse, şer Allah’tan değildir. Bunu iddia eden beyinsizdir ya da bilmiyor.
İnsanların dinini inancını kullanmak kolaydır. Bu iddiayı eden adam, kıyamete, nizam-teraziye, mahkemeye iman etmemiştir.
Madem hayır da şer de Allah’tansa, mahkeme niye? Bunun anlamı nedir?
Hâşâ, bu çok abes bir şeydir. Bu iftiradır. Kendisi yaptıracak, sonra da hesaba çekecek.
Böyle bir Allah kavramı, böyle bir inanç olmaz. Allahu Mutaal yargılamadan önce önlemini alması lazımdır. Allahu Mutaal peygamberlerini göndermiş, İmamlarını tanıtmış, kitaplarını, emir ve yasaklarını; yani dinini göndermiş, tebliğ edip tanıtmıştır. Ondan sonra da hesaba çekmesi doğal hakkıdır. Eğer böyle olmasa, mahkeme abes olur.
Peki, millet neden düşünüp muhasebe etmiyor? Düşünür gibi görünene inanıyor, onun safına katılıyor. Kolayına kaçıyor. Çoğunluk hak olsaydı her zaman, hâşâ, Hz. İbrahim aleyhisselam tek başınaydı ve ona kimse inanmadı. O zaman puanların putperestlere verilmesi lazımdı. Putperestleri desteklemek gerekirdi. Yeryüzünde şu an en çok Budistler, sonra mesihiler ve sonra Müslümanlar yaşıyor. O zaman herkesin Budist olması gerekirdi.
Odur ki, Hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve alih Ebu Zer’e buyuruyor ki: “Ya Ebu Zer! Millet ayrı bir vadide, Hz. Ali aleyhisselam ayrı bir vadide dursa; sen, Hz. Ali aleyhisselam’ın yanında dur. Onların tarafına gitme.” Bu adamlar suyu kaynağından içmiyorlar. Hep gelişi güzel, hep gelişi güzel…
Her şeyin bir ölçüsü var mı? Var. Suyun litre, ağırlığın kilo gram, uzunluğun metre vs.
O zaman Dinin ölçüsü nedir? Dinin de bir ölçüsü olması lazım. Bu ölçü namaz mıdır? Hayır. Namaz kılmak ölçü olsaydı, kılmayanların kâfir olması gerekiyordu. Ama değil. Kılmayan günahkârdır, kâfir değildir.
Bir kişi namaz kılıp münafık olabilir. Gizlide günahkâr olabilir. Diğeri de namaz kılmayıp dürüst insan olabilir. Bu, Dine ölçü olmaz.
Oruç, zekât, hac, yani Furu Din, ölçü olamaz. Ölçü Allahu Mutaal ile kullar arasında geçit olmalıdır. Allah’tan aşağı, mahlûktan üstte olmalıdır. Tartmalıdır, tartmamalıdır.
Allah’ın Peygamberi sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in mucizelerinden birisi Kur’an’dır. Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem kırk yıl zahmet çekti, millete emin olduğunu İsbat etti, kabul ettirdi. Öyle insanların arasında yaşadı ki, putperest, kızlarını gömen, mantıksız insanlardı. Şu anda aynı zihniyet halen devam ediyor. Adam kız çocuğu gömmüyor; ama namusunu haysiyetini, iffetini gömmüştür. Bir şey kalmamıştır, aynı cehalet devam ediyor.
İmam Cafer Sadıq aleyhisselam buyuruyor: “Mümin firar etse, dağın başında özel yaşama atansa; Allahu Mutaal özel bir şeytan yaratıp onu imtihan edecektir.” Bu işin kurtuluşu olmaz, imtihanın kurtuluşu yoktur.
Âlimin birisi çıktı minbere anlatmaya başladı. Diyor ki: İnsan bir hayır işlemeye karar verince, elini cebine attığı zaman, yetmiş tane yavru şeytan elinden tutar, engel olur, Allah yolunda hayır işlesin. Adamın birisi de cesurdu. Kendi kendine diyor ki: Öyle şey mi olur? Olabilir mi ki, ben elime götüreceğim; ama yetmiş tane yavru şeytan buna engel olsun. Bunun imkânı yoktur. Adam hemen kalktı, mescitten çıkıp evine gitti. Evinde buğday ambarının kapısını açtı. Hanımı çıktı dedi: Ne yapıyorsun? Dedi: Kıtlık var, millet de açtır. Onlara yardım yapalım. Kadın diyor: Sen bu tohumu yere serptiğin zaman kim sana bereketli olsun dedi ki? Yardım etti ki? Güneşin önünde buğday topladığın zaman sana yardım eden oldu mu? Kadın o kadar engel çıkardı ki, adam hemen kapıyı kilitledi. Geldi camiye, dedi: Hocam, şeytanın anası bizim evdedir.
Herkes hürriyetiyle otursa, çok şeyler olacak; ama bırakmıyorlar hürriyetiyle otursun.
Kur’an oku, hadis oku, sen, bu beşin dışına çıkamazsın. Tevhid ve sıfatları.
Allahu Mutaal’ın tekliğine inanmak. Bin bir tane sıfatı var buların hepsine iman edeceksin. Bunlardan birisi adalettir. Allahu Mutaal Rabdir, adildir, halikdir vs. Yüz yirmi dört bin peygamberi gönderdi ki, kula kulluk etmesin, puta tapmasın, bataklıktan kurtulsun. Bunları adil olduğu için yaptı.
Rab idi terbiyet etti. Halık idi yarattı. Adil idi sahip çıktı. Âlim idi ihtiyacını biliyor. Gadirdir ki, ihtiyacını giderecek seviyededir. Böyle bir Allah, kıvamını koruyor. Nedir kıvam? Adalet.
Peki, adalet nedir? Yerli yerinde. Peki, yerli yeri nedir? Peygamberler gönderiyor. Peygamberler ne yapıyor? İnsanları bataklıktan sürükleyip çıkarıyor. Peygamberlerin sonuncusu kimdir? Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem. Peki, bu sistemin devamı var mıdır? Yani ilahi adalet sisteminin devamı nerede? Allah’ın adaleti mi kesildi? İlmi mi tükendi? Gudretinde bir acizlik mi oldu? Niye bu bitti? Yoksa bitmedi de bitti mi gösteriliyor? Bitmez. Allahu Mutaal’ın dergâhında tükenmenin anlamı yoktur. Birileri tükendi gösteriyor. Bu şuna benziyor ki: Güneşin önüne bulut gelince güneşe bir şey olmaz. Sadece senin başının üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Bulut güneşin önünü sıvamıyor. Seni güneş ışıklarından alıkoyuyor, seni engelliyor. Allahu Mutaal’ın sıfatlarında noksanlık yoktur; tarihteki kesintiler, sadece bizim önümüzde engel oluyor.
Peki, piyasada inanıldığı gibi olsa ne olur? Hâşâ, Allahu Mutaal’ın adaletinde işgal olur. Kullarını terk etmesi, bıkması olur. Hâşâ, bunun anlamı yoktur. Allahu Mutaal’da bıkkınlığın yeri yoktur. Yani kullar ne kadar kâfir olsa da Allahu Mutaal sisteminden vazgeçmez. Bu Güneş herkese doğacak. Kâfire de mümine de. İsterse herkes isyan etsin. Hiçbir zaman O’nun âlimliğinde, Gudretinde, halıklığında, rabliğinde sarsıntı olmaz. O gün gelinceye kadar bekleyecektir. O güne gelinceye kadar herkes serbesttir.
Allahlık gerekçesi yaratmaktı ve yarattı. Sıfatları gerekçesi ihtiyaçları gidermesiydi. Kiminle? Peygamberlerle. Bunun devamı var mı? Var. Nedir? İmamettir. Nasıl? Maide suresi 67. ayettedir.
Buyuruyor ki: “Ey Resul! Sana, indirileni tebliğ et. Etmez isen, peygamberliğin boş olur. (Hedefsiz olur. Peygamber farsça bir kelimedir. Risalet Arapçadır. Elçilik de Türkçesidir. Peygamber denince; yani Allah’tan taraf gelen elçi. Ama masum olan elçi. Yani gizli ve aşikâr her şeyiyle birlikte elçidir. Allahu Mutaal’ın mülkünde her şey; dağ, taş, yer, gök baktığı zaman, her boyutunda bunda kusur aramayacak.
Hadiste buyuruyor ki: “Kıyamet günü on tane varlık insana şahitlik yapacak. Birisi yerdir (toprak), camidir, Kur’an’ı Kerim’dir, İmam’dır, peygamber’dir, âlimdir. İnsanın kendi azasıdır. Bunları hepsi şahitlik edecek).”
Allahu Mutaal’ın ölçüsü O’nu temsil eder. İsmi üstünde Allah’ın elçisi; yani Allah’ın sıfatı bu adamda yansımıştır. Toprak feryat edecek ben bu adamda iyilikten başka bir şey görmedim. İnsan, cin, melek vs. her şey. Bu insan kusursuzdur. Her şeye hüccettir. Bunun yerine tayin olunan aynı sıfatı taşımalı mıdır? Evet. Çünkü ilahi’nin emridir. Olmazsa ne olur? Olmazsa, hâşâ, Allahu Mutaal’ın adaleti kısır kalır. Hâşâ, Maazallah, sahip çıkmamış, terk etmiş olur. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve alih kimdi? Hangi sıfatları taşıyordu?
“Gerçekten de Allahu Mutaal, Siz Ehli Beyt’i temiz kıldı! Temiz kıldı! Temiz kıldı!” (Ahzab, 33).
“Yutahhira” da teşrit var. “Tethira” mef’ulu mutlaktır. Filinin işini yapar. Ayette üç defa “temiz kıldım” var. Bir defa deseydi de inanan inanacaktı, inanmayan inanmayacaktı. Bir kez yeterdi, iki kez de yeterliydi. Neden üç kez? Hadiste buyuruyor ki: “İlk basamağı, Allahu Mutaal Ehli Beyt’ini Zaten temiz kıldı. Yaratılışı ezelden, yaratılışın başından. İkincisi, bütün sıfatları temizdir, kendine hastır. Peygamberimizin ismi nedir? Muhammed sallallahu aleyhi ve alih. Manası nedir? Beğenilmiş. Bu ismi kim koydu? Allahu Mutaal koydu. Niye? Kendi isimlerinden birisi Mahmuddur, Hamittir. Kendi isminden isimlendirdi. Hamit isminden Muhammed’i seçti. Hz. Ali aleyhisselam ki, Allah’ın arslanıdır, ismi nedir? Ali aleyhisselam’dır. Manası nedir? Üstün. Nereden oldu? Allahu Mutaal’ın ismi Ala’dır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyuruyor ki: “Biz Ehli Beyt’in ismini Allahu Mutaal’ın kendisi seçti. Benim ismimi Hamit isminden seçti. Hz. Ali aleyhisselam’ın ismini Ala isminden seçti. Hz. Fatıma selamullahi aleyha’nın ismini Fatır isminden seçti. İmam Hasan aleyhisselam’ın ismini Muhsin’den seçti. İmam Hüseyin aleyhisselam’ın ismini İhsan’dan seçti.” Hamit, A’la, Fatır, Muhsin, İhsan, Allahu Mutaal’ın isimlerindendir. Buyuruyor: “Bu isimlerden Bizim isimlerimizi seçti. Çünkü Bizi Masum olarak karar kıldı. İsmimizde kendimize layıktır, aittir.”
Peygamberimizin ismi nedir? Beğenilmiş. Hiçbir varlık, bunda kusur bulamaz. Eğer bulsa lanetidir. Yalan konuşuyor, kısırdır. Beyni bozuktur, gözü bozuktur. Peygambere değil, beyninde olana iman getiriyor, o adam. İmam Ali aleyhisselam’ın ismi nedir? Üstün. Seçen kim? Allah. Gerçekten üstündür. Kimin kabul edip etmediği önemli değil. O yüzden Resulallah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyuruyor: “Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısı. Ben hikmetin şehriyim, O da kapısıdır. Bu Allah’ın arslanıdır.” Fatır nedir? Fetheden. Fatıma nedir? Hak ile batılı ayıran. Kim koydu? Allahu Mutaal. Buna inanmak hak, inanmamak batıldır. İsmin kendisi ayırt edendir. Hasan nedir? Güzel. Gerçekten güzeldir. Müslüman’ın birisi gelip dese, Allah Resulü’nün evladında, hâşâ, çirkinlik var; kendisi çirkin olur. İman etmemiştir. Hüseyin nedir? Güzel. Bir pürçüm ararsa, o adam pürçümlüdür. Hasta olan adam en güzel suyu da içse, acı olur. Çünkü hastadır o adam.
Dinde noksanlık var mı? Yok. Din tamamlanmış mıdır? Evet. Ayette sabittir. Halifelik Dinden midir? Evet. O zaman Allah Resulü bunu açıklamıştır, insanlara tebliğ etmiştir. Aksi halde Din tamam olmaz.
O zaman Ebubekir lanetisinin seçimi batıldır, bidattir. Hiçbir Sünni demiyor ki, hiçbir kitap yazmıyor ki, Bekir lanetisini Allah ve Resulü seçti. Halifelik olmamalıydıysa, seçim küfürdür. Yok, eğer gerekliydiyse, o zaman bu iş Allah ve Resulü’nün işidir.
Ayette buyuruyor ki:
“Dininizi kâmil ettim. Nimetimi tamamladım. İslam’ı Din olarak size seçtim.” (Maide, 3).
Ben Allah olarak nimetimle dininizi kemale erdirdim, seçtim, razı oldum. Sen de teslim ol. Sizin dininizi kâmil ettim, kendi nimetimle. İslam’ı size seçtim, razı oldum. İslam teslimiyettir. Sen de razı ol ve teslim ol.
Mezhepler Allah Resulünden 104 yıl sonra çıkmıştır. Şia’ya çamur atmak için, mezhep nispeti veriliyor. İmam Cafer Sadıq aleyhisselam zamanında Harun reşid lanetisi ki, bu adam Abbasi’ydi. Bu adam, hükümetinin ayağı sarsılmasın diye mezhepleri çıkardı. Kendi kurduğu mezhebe katılmayıp, İmam Sadıq aleyhisselam’a biat edenlere de Caferi dendi. Ve kendi yaptıkları bu işe de mezhep dediler. (Cahil Şialar da bu işe razı oldular.).
Bekir’i Halk seçti. Allah’ın ve Reulü’nün halifesi değildir. Halkın halifesidir. Allahu Teâlâ Ahzab, 33’de ne yaptı? Masumiyet ailesini tanıttı, ruhsat verdi. Kendi Resulü ve Ehli Beyti (aleyhimusselam). Ne için ruhsat verip, tanıttı? Maide, 67’de: “Eğer tanıtmazsan peygamberliğin boş olur.” Dava manasız olur, başıboşluk olur. Feryadı içindir. Yani Halifelik için. Allah, bu emri verdikten sonra Peygamberimiz buyurdu ki: “Hz. Ali aleyhisselam Ben’den sonra Allah’ın hüccetidir. Allah’ın imamıdır. Ben, ilmin şehriysem, Bu da kapısıdır; hikmetiysem, Bu da kapısıdır.”
Mezhepleri dizenler, Halifeliği de dizdiler. Dört ettiler. Osmanlı zamanında, Anadolu’da, yüz küsur mezhep vardı. Yusufular diye bir mezhep daha vardı. Sonra toparladılar; en iyisi gene dörtte dursun. Bunun en kellesi Hanefi olsun, dendi. Öncelik Hanefi’de olsun. Neden? Hilafet uydurmadır. Allahu Mutaal Resulü’nün yerine Vasi tayin etti; Masum olan aileden. Geçmiş bozuk olan, putperestlik yapmış, her türlü fitnenin mesken tuttuğu, kızlarını diri diri gömen birisi Vasi olamaz. Din, kusursuzluk istiyor. Kusursuzu tanıtıyor. Sen misafirin gelince, onun önüne kesik ekmek getirmiyorsun. Taze, bütün ekmek getiriyorsun. Niye? Çünkü senin misafirindir. Kusursuz hizmet etmek istiyorsun. Allahu Mutaal seni mülkünde misafir ediyor ve hesaba çekiyor. Sana kusurlu olanı mı örnek gösteriyor. Hizmetinde, hesabında kusur mu var? Böyle Allahlık olur mu? Olmaz.
“Dininizi kâmil ettim. Nimetimi tamamladım. İslam’ı din olarak seçtim.” (Maide, 3). Allah, Velisini tanıtmak için ayeti indirdi. Nimet nedir? Nimet, Allah Resulü’nün yerine birisini tayin etmesi gösteriliyor. Çünkü kendisine nispet veriliyor. “Nimetimi tamamladım.”
Ayrı bir ayette buyruluyor ki: “Allah, sizi nimetinden dolayı hesaba çekecek, azab edecek. Bu nimetten sorumlusunuz.” Bu soru sorulduğu zaman İmam aleyhisselam raviye buyurdu: “Bu ayetten ne anlıyorsun?” Arz etti: Dünya nimetleridir. Yeme, içme, çoluk, çocuk, eş ve verilen diğer nimetler. Sağlık, sıhhat.
Buyurdu: “Bu şekilde düşünüyorsan, Allah lanet etsin. Bu şekilde düşünene Allah lanet etsin, Resulü lanet etsin. Bu adam, Allaha Resulüne ve Kur’an’a iftira ediyor.” Adam arz etti: Ağa! Ben o şekilde düşünüyordum. Buyurdu ki: “Siz birisini misafir edip, yedirip içirdikten sonra misafirinizi uğurlarken, misafirinizden hizmetinizin karşılığı olarak para aldığınız oldu mu hiç? Arz etti ki: Öyle bir şey olmaz ki. Buyurdu ki: “Siz bir kul olaraktan ne kadar hayâ sıfatına sahipsiniz ki, misafirinizden para almıyorsunuz. Allahu Mutaal ki, sizi getirdi buraya. Sizi yedirip içirdi. Yani yedirip içirdiğinden dolay mı sizden hesap soracak? Bunların karşılığını mı isteyecek?” Buyurdu: “Bu şekilde düşünene Allah lanet etsin. Allah’a iftira ediyor. Böyle olmaz.” Arz etti: Peki, nasıl olur? Buyurdu: “O nimet, Allahu Mutaal’ın peygamberinin yerine atanan vasidir. Velayet nimetidir. Yemek, içmek değil. (Bunu herkes yapar).”
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyuruyor ki: “Dünya sivrisineğin kanadı kadar güzellik taşısaydı, Allahu Mutaal, kâfire bir yudum su bile içirmezdi.” Bu demek oluyor ki, dünya nimetlerini nimetten saymıyor.
Fatiha suresinde buyuruyor ki: “Bizi doğru yola ilet, nimet verdiklerinin yoluna ilet.” Eğer böyleyse, en çok nimet kâfirlerindir. Bu yol da kâfirlerin yoludur. Allah bizi kâfirlere iletiyor.
Gadir-i hum, Mekke-Medine arası bir yerdir. Burada Maide Suresi, 3. Ayet tebliğ edildi. Bunun üç gün sürdüğünü diyen de var; yedi gün diyen de var. Müslümanlar bekletildi. Ve tebliğ edildi. 67. Ayette buyrulan 3. Ayette tebliğ edildi. Resulullah sallallahu aleyhi ve alih, kendisinden sonra Hz. Ali aleyhisselam’ı vasi tayin etti. Eğer Ahzab Suresi, 33. Ayet sabitse, Vasi bunlardır.
Allahu Mutaal, Masumun yerine masumu getirir. Bu Allah’ın sünnetidir.
Hz. Âdem’in yerine Hibetullah’ı, Hz. Nuh’un yerine Sam’ı getirdi. Hz. İbrahim’in yerine İsmail’i, Hz. Musa’nın yerine Hz. Harun ve Hz. Yuş’i’yi getirdi. Hz. İsa’nın yerine Şemun’u getirdi. Bunların hepsi masumdur. Davud’un yerine Süleyman’ı getirdi. O da masumdu, gayrı masum değil. Nasıl oluyor, tarihin putperesti, Masumiyetin zirvesinin, zirve Peygamberin vasisi oluyor?
Bir kişiye desen kerhaneden bir hayat kadınıyla evlen, evlenmez. Niye? Temiz bir rahim, temiz bir eş ister. Aksi halde, bu adamın namus anlayışı, kişiliği şüphe götürür. O kadının güzelliğine âşık olabilir; ama iffetine değil. Bu güzelliği iffetli birisinde istiyordu.
Bu kadın, en zirve olarak, tövbe eder ve bunun önüne kimse geçemez. Ancak bununla aile kurulmaz.
Şeytanın tövbesi Âdem aleyhisselam’ın kabrine tövbe etmektir. Tövbenin de şartları vardır.
Gökteki yıldızlar ikiye ayrılırlar: Sabit olanları var; hareket edenleri var. Şimdi yön tayini yaptığın zaman hareketli yıldızla kıbleyi arasan yön tayini yapamazsın. Sabit olanla yaparsın.
Gökteki yıldızlar iki kısımdır: Kör olanları var ve kendisinden nurlu olanları vardır. Nuru kendisinden olanlara, Kovkef denir. Kör olanlara da necm, denir.
Eğer sahabenin gökteki yıldıza benzediği doğru ise ki, değil; Sahabenin de körü vardı ve imanlısı vardı. İtaat edeni vardı, kâfiri vardı. Sabit etsen bile mana değişiyor.
Sonra masum olmayan örnek olamaz ki. İman eden baş-göz üste; ama terk edeni Allah terk etmiştir. Senin tutmaktaki amacın nedir?
Hz. Nuh’un oğlu mu üstündü; yoksa sahabeler mi? Hz. Nuh’un oğlu daha üstündü. Peygamber evladıydı. Dört oğlu vardı. Üç tanesi mümin oldu. Kenan kâfir oldu. Hz. Nuh as arz etti: “Ya Rabbi! Sen bana vaat ettin ki, Ehlini koruyacağım. Bu benim ehlimdir.” Vahyoldu ki: “Hayır. Senin ehlin değil, bırak.”
Allah Resulünün oğluna Allah buyuruyor, Senden değil. Sahabe nasıl sendendir?
Sahabe: Muhasebe eden demektir. Ammar sahabeden değil miydi? İmam sahibi birisiydi. Savaşların birisinde Ammar’ın boynuna gusül geliyor. Su da yok ki, gusül alsın. Dinde emir odur ki, su yoksa teyemmüm al. Bu ayette buyurduğu için, Ammar da, suyla gusül alır gibi, her tarafına yaymak istiyor. Bu Ammar sahabe olduğu halde, arap olduğu halde bunu yapıyor. Ammar toprağı topladığı zaman İmam Ali aleyhisselam buyuruyor: “Ey Ammar! Ne yapıyorsun?” Arz etti ki: “Ya Ali aleyhisselam! Sen sordun, ben de arz edeyim. Üzerime gusül gelmiştir. Su da yoktur, gusül alayım. Toprağı topladım ki, teyemmüm edeyim.” Buyurdu ki: “Nereden öğrendin bu kanunu?” Arz etti: “Ayette yazıyor.” İmam aleyhisselam buyuruyor: “Allahu Mutaal, ayetlerini Bizim evden olan Peygambere indirdi; size değil. Anlaşılan ve anlaşılmayan olmak üzere, iki grup halinde indirdi. (Müteşabih ve Muhkem. Muhkem, anlaşılan. Müteşabih, anlaşılması zor olan. Yani git, anlamını Ehli Beytten (aleyhimusselam) öğren).” Buyurdu: “O şekilde teyemmüm edilmez.” Ve İmam aleyhisselam teyemmümün nasıl alınacağını Ammar’a öğretiyor.”
Bu Ammar önde gelen sahabelerden birisiydi. İman ehliydi, mükemmel bir araptır; buna rağmen ayeti Allah Resulü’nün huzurunda yanlış anlıyorsa; bu milletin hali nasıl olur? İmam Ali aleyhisselam buyuruyor: “Allahu Mutaal, kitabını ve ayetlerini Bizden olan bir Peygamberin göğsüne indirdi. Ve manasını da Bizim eve indirdi.” Yani bu Peygamber ki, şehit oldu, aynı sıfatları taşıyan birisi var. O şehit olur, aynı sıfatları taşıyan birisi var…”
Ayette buyuruyor: “Sorun zikir ehline.” Nerededir bu zikir ehli?
Resulullah sallallahu aleyhi ve alih buyuruyor ki: “Zamanının İmamını tanımayan, cahiliye döneminde ölmüş gibi olur.”
Cahiliye döneminde insanlar kâfir ölüyordular. Hz. İsa as ile Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve alih arasında 500 yıl geçiyor. Millet cahiliye dönemine sürüldü. Hz. İsa as’a inanmadılar ve cahil öldüler.
Bakara Suresi, 124. Ayette İbrahim as, halka, İmam kılınıyor. Masum olan birisi İmam ediliyor. Masum olmayan değil. Tarihte hep, İmamet inancı yağmalanmıştır.
Kusursuz olan, zamana, mekâna muhtaç olmayan birisinin varlığı kâfirlerce de kabul edilmiştir. Mehdeviyyet İmamet’in sıfatlarından birisidir. Allah Resulü’nün 12. Vasisinin sıfatlarından birisi, Hidayet Edici’dir. Önce Masumdur, sonra Hidayet Edici. Mehdeviyyet inancında, eğer bir tane kusur varsa, o değildir.
Kusur, dünyadadır, cennette değil. Peygamber ve Masum olanlarınki, Cennettendir, dünyadan değil.”
Miraç, yükseliştir. Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi’nin mübarek bedeniyle arşa kadar gidip her tarafa bereket saçmasıdır.
Hadiste buyruluyor ki: “Her kim, Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve O’nun Ehli Beyt’ine (salavatullahi ve selamuhu aleyhim ecmain) salâvat çevirse; salâvat çevirdikçe onların makamı yükselir.” İmam aleyhisselam’a arz ediyorlar, gerçekten de biz salâvat çevirdiğimiz zaman Sizin makamınız mı yükseliyor? Diye. İmam aleyhisselam buyuruyor: “Hâşâ! Bizim inancımız sizin kalbinizde yükselir.” Yani siz bu salâvatın hürmetine arınıyorsunuz, netleşiyorsunuz, Bizi tanıyorsunuz. Salâvat kalbin kirini, pasını söküp kalbi ışıldatır.
Hadiste buyuruyor ki: “Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem 120 kez hacca gitti. İstisnasız 120’sinde de Gadir Hum olayı için götürüldü.”
Hadiste buyruluyor ki: “Vallah, Allahu Mutaal, din için, kıble için ve İslam için götürmedi. Vasi için götürdü. Ve 120,sinde de buyurdu ki: “Korkma, milletin kininden, hasedinden, düşmanlığından, fesadından. Sen, gerçekleri söyle. Allah Seninle birliktedir.” Bu şu ayette buyrulmuştur: “Ey Peygamber! Sana indirileni tebliğ et (Vasini tanıt). Eğer tebliğ etmezsen risaletin boşa gider (Vasi tayin edilmezse, her şey boş olur).” (Maide, 67).
Zaten vahiy Peygamberin ayağına geliyordu. Niye bu götürüldü?
Buyruluyor: “Öyle bir olay vardı ki, bu götürüldü.”
Korkma hiçbir şeyden, hiçbir kimseden. Vasini tayin et. İman getiren getirir, getirmeyen getirmez.
Dinde hiçbir zaman kopma, gerileme, hatır, iltimas olmaz. Neyse odur. Her şey vahiyle ayağına geliyordu; ama bir olay vardı ki, bu oraya götürüldü. Bu Maide, 67. ayetin açıklamasıdır.
“Sana indirileni tebliğ et…” Ne zaman? Son haccında. Eksik olan neydi ki? 23 yıl tebliğ edip, din anlatmadı mı? Eksik kalan neydi?
Hac dönüşüydü. Bu olaydan yetmiş gün sonra şehid edildi. Eksik neydi? Vasisinin tayini. Kur’an’ı ayağına indirdi; ama Vasisini tebliğ için yukarı çıkardı. Ve korkma milletin düşmanlığından, dedi. Çünkü dinin bekası Vasinin tayinine bağlıydı.
Miraç yükseliştir; yani Velayet sayfasının millete anlatılış şeklidir.
Hadiste Resulullah sallallahu aleyhi ve alih buyuruyor ki: “Herkes Bana yalnız selam gönderirse, Bana küfretmiş olur. Ve Benimle geçmiş Peygamberler arasına fark koymamış olur. Geçmiş Peygamberlerin, sadece kendisine selam verilir; ama Bana Selam gönderdiğiniz zaman Ehli Beyt’ime de gönderin. Aksi halde küfür olur.” Buyuruyor: “Herkes Bana ve Ehli Beyt’ime salât ve Selma gönderirse, o adama yetmiş iki şehidin sevabı verilir. Bir ömür günahları nehyeder, kalbi nurani olur ve ışık saçar.”
Başka bir hadiste buyruluyor ki: “Resulullah sallallahu aleyhi ve alih miraca gittiği zaman, bir tane melek vardı ki, bunun işi yazmaktı. Buyuruyor: “Baktım o melek yazıyor ve onun bin tane kolu vardı. Her bir kolda bin tane eli vardı. Her bir elde bin tane parmak vardı. (1000*1000= 1000000*1000=1.000.000.000). Bu meleğin işi durmadan yazmaktı.” Buyuruyor: “Bu meleğe sordum ki, “Ne yazıyorsun?” Arz etti ki: “Ya Resulallah sallallahu aleyhi ve alih! Gökten yere inen her şeyi yazarım ben (Hiçbir şey gözümden kaçmaz).” Buyuruyor: “Bu şekilde ki yazıyorsun, şaşırdığın zamanlar da oluyor mu?” Arz etti ki: “Herkes bir tane salâvat getirse, Sana ve Ehli Beyt’ine, ben onun sevabını zor yazıp yetiştiriyorum. İkincide de zorla, üçüncüde de zor yazıp yetiştiriyorum. Dördüncüde artık yazmam, Allahu Mutaal’a bırakırım. Benim gücümü aşar bu.”
Hadiste buyruluyor ki: “Bir adam La ilahe illallah’a inansa; bu adam, düşmanı tanıdıktan sonra dosta yönelir.” La ilahe: Hiçbir ilah yoktur. Bütün putları inkâr ediyorsun. İnkârdan sonra diyorsun ki: İllallah. Yani yalnız Allah var.
Hastalık kurudu mu; artık sağlıklısın. La ilahe’den sonra İllallah’ın değeri vardır. Ve sonra Muhammed’en Resulullah: Böyle bir Allah’ın bir de Resulü vardır. Sonra da Aliyyen Veliyullah: Bu Peygamberin bir de vasisi, hücceti vardır. Başıboş bırakmadı ümmetini, Vasisini tanıttı.
Afganistan’da bir tane türbe var. Adı, Mezarı Şerif’tir.
Afganistan’da zamanın padişahı bir hastalığa yakalanıyor. Bu padişah sünnidir. Bu hastalığına hiçbir yerde şifa bulamıyor. Hiçbir müftü ve doktor bunun çaresini bilemiyor. Bir gece bir rüya görüyor. Rüyasında Hz. Ali aleyhisselam bu padişaha buyuruyor ki: “Senin o hastalığının çaresi; yok ve yok yağıdır.” Padişah rüyadan uyanıyor. Hemen sarayın müftüsünü çağırtıyor. Buna rüyasını anlatıyor. Müftü buna diyor ki, böyle bir rüya olmaz. Yok ve yok yağı ne demek oluyor. Bu rüyaya bir mana veremiyorlar. Bu olay bu şekilde Afganistan genelinde yayılıyor. Bu olay böyle söylene gele en son bir şia âliminin kulağına geliyor. Bu âlimin adı Şeyh Ali’dir. Babasının adı da Ebu Talip’tir. Bu âlim iddia ediyor ki, ben bu rüyanın manasını biliyorum. Müftü geliyor bu âlimin yanına buna diyor ki: Peki, nedir bunun manası söyle. Âlim diyor: Yok, beni saraya götürün. Ben bunu padişaha söyleyeceğim. Bunu padişaha götürüyorlar. Müftü ve yanındakiler padişaha diyorlar ki: Padişahım! Bu Rafızî (Dinsiz) gördüğünüz sizin rüyanızın manasını bildiğini iddia ediyor. Padişah dönüyor âlime, diyor: Peki, nedir bu rüyanın manası? Bu âlim, padişaha diyor ki: Gerçekten de sen böyle bir rüya gördün mü? Padişah diyor: Evet, gördüm. Âlim: Gerçekten samimiysen, ben manasını biliyorum. Padişah diyor: Ben bu rüyayı aynen bu şekilde gördüm ve bu doğrudur. Hz. Ali aleyhisselam geldi ve buyurdu ki: “Senin vücudundaki yaraya, yok ve yok yağı gerekiyor. Onu sür geçecektir.” Ben de sorum, soruşturdum, böyle bir yağın olmadığı söylendi. Şia âlimi döndü buna dedi ki: “Sen, o yaraya Zeytinyağı sür iyileşeceksin. Padişah diyor: Nereden anladın bunu? Âlim diyor: Nur Suresi, 35. ayetten anladım.(Nur Suresi 14 Masum aleyhimusselam’ı anlatıyor. 14 parçadır. Orada zeytinyağını İmam Hasan aleyhisselam ve İmam Hüseyin aleyhisselam’a benzetiyor ve ne doğuda var ne de batıda, tabirleri var). Padişah şaşırıyor. Âlim bunu padişaha açıklıyor ve bu padişahın hoşuna gidiyor. Tamam kullanacağım, diyor. Ve hemen zeytinyağı getirtiyor ve kullanıyor. Zeytinyağı bunun yarasını iyileştiriyor. Padişah Şia âlimin çağırıyor. Diyor ki: Bak, sen Rafızî de olsan bu kapı sana açıktır. Sana serbesttir bu kapı.
Bir zaman bu böyle devam ediyor. Padişahla âlimin samimiyeti artıyor; fakat müftülerle olan husumet de artıyor. Müftüler padişaha diyorlar: Padişahım! Sarayın bereketi kaçacak. Diyor, niye? Diyorlar: Bu adam, rafızîdir. Size bir ilaç verdi diye onu saraya sokuyorsun. Sen mümin bir padişahsın, sünnisin. Bu kâfirden medet umulur mu? Padişah diyor: Bu adam ne yaptı ki kâfir oldu. O da Allah’a inanıyor, namaz kılıyor, kıbleye dönüyor. Küfre sebep nesi var bunun? Diyorlar: Padişahım siz bunları bilmezsiniz. Bunlar, halifelere lanet okuyorlar. Padişah şaşırıyor. Gerçekten de lanet mi okuyorlar, diyor. Müftüler, evet, diyorlar. Yani şimdi biz bu adamı saraya aldığımız zaman bunu mu yapacak, diyor. Evet, diyorlar. Padişah diyor: O zaman çağırın gelsin, onu. Çağırıyorlar ve Şia âlimi geliyor. Gelince bakıyor ki, padişah yalnız değil. Ortam değişmiş. Yanında bir sürü Sünni müftüsü var. Padişah buna gene izzeti ihtiram gösteriyor, yer verip buyur ediyor. Tabi müftülerden buna hor davrananlar da var.
Padişah buna diyor ki: Bak, sen iyi bir âlimsin. Dört mezhepten de değilsin; ama duyduğum kadarıyla halifelere dil uzatıyormuşsun. Doğru mudur bu? Âlim diyor: Hayır doğru değildir. Böyle cevap verince yanındaki müftüler hemen olaya müdahale ediyorlar. Diyor ki: Padişahım, bunlar Şii’dir. Padişah diyor: Sen Şii misin? Evet, ben Şiiyim, diyor. Başta da dedim bunu sana. Diyor: Peki, halifelere lanet okuyor musun? Hayır, lanet etmiyorum, diyor. Müftü hemen atılıp diyor ki: Lanet ediyorsunuz. Bu âlim, dönüp padişaha diyor ki: İzin var mı ben tarihi anlatayım? Padişah, Tabi anlatabilirsin, serbestsin, diyor.
Âlim: Doğrudur, biz Yezide lanet okuyoruz. Çünkü İmam Hüseyin aleyhisselam’ı şehid etti. Biz buna açığız ve ölmeye de hazırız. Dava nettir, hak olduğunda en ufak bir şüphe yoktur. Allah Resulü’nün evladı şehit düşmüştür. Bunda herhangi bir şüphen var mı, padişahım? Padişah diyor: Hayır, bu olay doğrudur. Allah Yezide lanet etsin. Âlim diyor: işte biz bir de onu halife edene lanet okuyoruz. Padişah dedi: Biz de lanet okuyoruz. Bunu deyince, müftü hemen itiraz etti: Nasıl olur bu? Allah Resulü’nün kâtibidir. Lanet okunmaz, diye çıkışınca; padişah döndü buna dedi ki: Otur yerine! Sen bir tane rüyayı bile tabir edemedin. Bu adam geldi ayetten halletti bu işi. Bu adam akıllıdır. Bırak konuşsun, öldürmesi kolaydır. Zaten elimizdedir. Hele bir soralım niye lanet okuyor? İşimize gelmezse, gene keseriz kafasını; ama ya doğru diyorsa? Âlime dönüyor, sen devam et, diyor. Âlim diyor: Padişahım, Kerbelâ olayı nettir, anlatmaya da hacet yoktur. Allah Resulü’nün ciğer paresini şehid ettiler. Özünden olanı şehid ettiler ve yezidin lanetiliğinde de şüphe yoktur. Padişah diyor: Bu tamamdır. Şia âlimi diyor: Padişahım, biz bir adım daha atıp Yezidi kendi yerine halife atayana da lanet okuyoruz. (Yani Muaviye lanetisine). Padişah, tamam devam et, diyor. Âlim diyor: Biz, bir de Muaviye’yi yerine halife atayana lanet okuyoruz (Yani Osman lanetisine). Bir de Osmanı yerine halife atayana lanet okuyoruz (Yani Ömer lanetisine). Diyor, bir adım daha atıyoruz, bir de Ömeri yerine halife atayana lanet okuyoruz (Yani Ebu Bekir lanetisine). İş gelip buraya dayanınca ortam iyice geriliyor. Müftüler iyice itiraz ediyorlar. Ortam karışıyor. Padişah gene ortamı yatıştırıyor ve Şia âlimine diyor ki: Niye ama niye lanet okuyorsunuz? Bunun sebebi nedir? Âlim diyor: Padişahım! Ben, tarihi okudum. Tarihte Hatemi Tayi denilen bir adama rastladım. Hatemi Tayi mesihiydi. İslam gelmeden hemen önce yaşamıştır. Bunun çocukları sonradan Müslüman olmuşlardır. Bu adam cömertliğiyle meşhurdur. Cömertlik simgesidir. Âli, padişaha diyor: Ben, tarihte okudum ve Müslümanlarla Mesihilerin savaşında Hatemi Tayi’nin kızının Müslümanlara esir düştüğünü gördüm. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem sırf Hatemi Tayi’nin kızı olduğu için onu azad etti. Sırf babasının cömertliğinden ötürü bu kızı azad etti. O kızın arkadaşlarını da onunla birlikte azad etti. O kıza 200 tane sığır, 200 tane de deve hediye etti. Ve Hz. Ali aleyhisselam’a da buyurdu ki: “Kendin götür bunları evlerine teslim et.” Âlim diyor ki: Padişahım! Ben, bu olayı okudum ve döndüm bunların hepsine lanet okudum (Bekri, Ömer, Osman, Muaviye, Yezid lanetilerine). Çünkü Allah Resulü’nün bir tek Kızı vardı. Bu Kızına kendi elleriyle, Hayber Bağını, (Fedek Bağı) hediye etmişti. Bu lanetiler onu, çekip O’nun elinden aldılar. Allah Resulü bir mesihinin kızını azad ediyor, 200 deve, 200 sığır verdi ve onun arkadaşlarını azad etti; ama bunlar Allah Resulü’nün hediye ettiği Fedek Bağını çekip O’nun Kızının elinden aldılar. Allah Resulü’nün bir mesihi’ye gösterdiği hürmeti; bunlar O’na göstermediler. Bu yüzden ben, hepsine lanet okuyorum. Bunu duyunca Padişah dönüp dedi: Allah hepsine lanet etsin. Müftüler de dediler: Allah hepsine lanet etsin. Ve hepsi dönüp Şii oldular.
O âlim orada üç sene yaşadı. Üç sene sonra vefat etti. Bunların kendileri yıkadı, kefenledi, namazını kıldı, defnetti ve buna bir tane de türbe yaptılar. O âlimin adı Şeyh Ali idi. Babasının adı da Ebu Talip idi. Şimdi Afganistan’da olan Ali ibni Ebu Talib ziyareti; İmam Ali aleyhisselam’ın ziyareti değildir. Bu âlimin ziyaretidir. Ve buraya Mezarı Şerif denmektedir.”
Şeytan yeryüzünde 12.000 sene ibadet etti. 6.000 yıl kendi kavmiyle; 6.000 yıl da yanlı ibadet etti. 12.000 yıl da meleklerin katında onlarla birlikte ibadet etti.
İmtihanda senin önün kesilmiyor; ta ki tayin oluna o vakte kadar. Sabrı yaratan Allah’tır. Buyuruyor:
“Ey Resul! Sen, olduğun gibi davran, mümin imanını; kâfir de küfrünü ortaya koysun. Sen biliyorsun; ama bilmiyormuş gibi davran. Aynı şey Vaside de var. Normal davrandılar, imtihana meydan verdiler. Ayetteki korkma tabiri, iman getirenedir. Korkma, konuş; yoksa imanın boşa çıkar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder